Bölüm Bir

691 25 12
                                    


Bölüm Bir
Benim normal bir hayatım yok. Bu nedenle normal bir hikayemin de olmasını bekleyemezsiniz. Bu sıradan bir hikaye gibi güneşin gözlerine değmesiyle uyanan bir kızın hayatını anlatmıyor. Bu benim hikayem, hiçbir şeyin normal olması beklenemez. Bu yüzden sabah olduğunda yatağımda uyanmadım. Tam tersi kendimi yatağa attım ve deliksiz bir uykuyu düşledim.
Yine aynı rüyayı görmek, beni derinden sarstığı gibi kendime verdiğim sözleri tekrardan kabullenmemi sağladı. Bir daha asla rüyamdaki şeylerin olmayacağını bilmek beni bir nebze rahatlatırken uykumun kaçtığının da kanıtıydı. Saat daha on olmamışken uyandığım için bir küfür savurup ayağa kalktım. Kim sadece dört saat uyumak ister ki, hadi ama!
Kendi kendime söylenerek merdivenlerden aşağı indiğimde sevgimi gösterdiğim tek yaratık olan köpeğim üstüme doğru koştu. "Ah, Spn daha yeni uyandım yalama yüzümü." Diyerek onu tuttuğumda mutfaktan Selim çıktı. Bu yüzden Spn hemen benden kaçıp bahçeye fırladı. Selim şaşkın bir halde bana bakarken "Bu saatte uyanmanı neye borçluyuz güzellik." Dedi. "Sadece kötü bir rüya." Diye geçiştirdiğimde "Günah, saçmalama neler gördüğünü biliyorum." Diyip beni mutfağa çekti. Söylenirken elime kahve verdiği için sustum. "Eline oyuncağı verilmiş bebek gibisin." Diyerek benimle uğraşmaya başladı. Sadece gözlerimi devirip mutfak balkonuna geçtim. Beni bir gölge misali takip eden Selim yanıma oturduğunda bahçedeki çardağa geçmiştim. Hiçbir şey söylemeden sadece sustu. İşte ona bu yüzden katlanıyordum, anlıyordu. Onu sevmeye çabalamamıştım hiç, zaten sevmiyordum. Ama o beni hiç yalnız bırakmıyordu ve evet ondan sıkıldığım zamanlar oluyordu. Yine de kovsam bile gitmediği için umursamıyordum. Ev oldukça büyüktü, benden uzaktaki bir odada uyuması ve yemekleri yapması işime geliyordu.
En sonunda dayanamayıp "Bu gece çalışıyor musun?" Dediğinde sadece başımı salladım ve odama doğru yürümeye başladım. Tabii ki çalışıyordum. Bu işin belli zamanları olmadığını çok iyi bilmesine rağmen hergün sorması hiç hoş değildi ama buna da katlanıyordum.
Erken uyandığım için giyinip dışarı çıkmaya karar verdim. Siyah yırtık kotum, üzerine yine siyah eskimiş görünümlü bluzum ve tabii ki siyah converselerim. Her zamanki gibi saçlarım bir şekle girmediği için hiç dokunmamaya karar verip kendimi dışarı attım. Geceye daha çok olduğu için yürümeye karar verdim ve şehir merkezini hızla geçip arka sokaklara ilerledim. Genelde takıldığım bar-cafe bu saatte kimse olmamasına rağmen açıktı. Kapıdan içeri girdiğimde bar kısmına hiç bakmadan bahçeye çıktım. En köşedeki masa her zamanki gibi beni bekliyordu. Oturup sigaramı çıkarttım. Önümdeki kağıt parçaları ayrı ayrı anlamsızdı fakat belli bir sırayla okuyunca bütünü oluşturuyorlardı. Kalemim masada aynı yerinde duruyordu, elime alıp yazmaya başladım.
Bir kaç saat sonra kendimi oldukça yormuştum. Gözlerim ağrırken küllük ağzına kadar doluydu. Bahçede insanlar artarken bende kalkıp içeri girdim. Yine aynı barmen içki servisi yapıyordu, önüne oturduğumda biramı verdi ve bende içiyormuş gibi yaptım. Bu oldukça sıkıcıydı, sadece oturmak istemiştim ben içmezdim ki. En azından insanlar arasında. En sonunda dayanamayıp kalktım ve şehir merkezine yürümeye başladım.
Betimlemeler yapmak için insanları gözlemlemek gerekirdi. Benim için yazmak kafamı dağıtan tek şey olduğundan insanlara bakmaya devam ettim. Dilencinin önüne para bırakan küçük bir kız çocuğu, bankta uykuya dalacakmış gibi gözüken büyük ihtimal bir bankacı, kafenin içindeki gülümseyen garson, bebek arabasının içine doğru tuhaf yüz hareketleri yapan bir adam ve insanların fotoğraflarını çekip para alan bir genç. Olduğum yerden bakınca en dikkat çekenler bunlardı. Hangisinin yanına gitsem diye düşünürken bir flaş beni kendime getirdi. Sigaramdan kafamı kaldırdığımda fotoğrafçı çocuk gülümseyerek baktı ve elime palaroidden çıkmış bir kağıt uzattı. Elimin tersiyle onu ittikten sonra gözlerine baktım. Hâlâ gülümsüyordu. Tek kaşımı kaldırdığımda "Çok fotojeniksin." Dedi. Gözlerimi devirip dilencinin yanına ilerledim. Önüne bir kaç onluk attığımda o da bana gülümseyince offlayarak bankacının yanına gidip oturdum. "Selam." Diye mırıldandığımda bana bakmıştı. Sanırım konuşmayacaktı veya gülümsemeyecekti işte bu iyiydi. Sadece oturup yoldan geçenleri izlemeye devam ettim.
Fotoğrafçı çocuk bir fotoğrafımı daha çekmeye karar vermişti anlaşılan. Bunun hoşuma gittiğini falan sanıyorsa oldukça yanılıyordu. Ona orta parmağımı gösterip ayağa kalktım. Yanıma yaklaşırken onu umursamayıp yürümeye başladım. Adımları benimkinden büyük olduğu için hemen yanımda bitmişti. Lanet olasıca fiziksel ayrım! "Ne var?" Diye bezgince sorduğumda gülümseyip "Para almayacağım, sadece fotoğrafına bak." Dedi. Gerçekten insanlar bir tuhaftı. Fotoğrafa bakmaya gerek duymadan konuştum "Parasının iki katını versem beni rahat bırakır mısın?"
"Tabii ki hayır. Önemli olan fotoğraf." Dedi. Fotoğrafları sevmezdim hele benimkileri..
Sonunda fotoğrafı elime aldığımda tekrardan gülümsemeye başladı, bu çok sinir bozucuydu.
"Sürükli gülmek zorunda mısın?" Tek kaşını kaldırıp bana bakınca ona her neyse bakışımdan atıp fotoğrafa baktım. Saçlarım önüme düşmüştü ve sigara dumanı dudaklarımdan çıkıyordu. Başka bir kızın fotoğrafı olsa kesinlikle güzel olabilirdi ama ben? Kesinlikle hayır. Fotoğrafı hemen ona uzatıp "Baktım, şimdi beni rahat bırak." Dedim. Ahh, nerde bende o şans! Yine konuşmaya başladı "Ne düşünüyorsun? Bence oldukça etkileyici bir fotoğraf oldu..."gibisinden şeyler saçmalarken elimi kaldırıp onu susturdum. "Bak sadece beni rahat bırakmanı istiyorum, sesini keser misin?" Bana bakıp konuşmaya başlayacakken elli lira çıkarttım, ona uzattım ve arkamı dönüp yürümeye başladım.

GÜNAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin