Bölüm Dört

279 15 0
                                    

Lütfen vote..

Bölüm Dört

Selim'i sevmediğimi söylemiştim. Bu bir yalandı. Şu dünyada değer verdiğim tek insan oydu ama bunu kimseye belli edemezdim. Hele Selim'e asla belli edemezdim. Yine de gece benim yanımda oluşu ona ne kadar değer verdiğimi bir kere daha görmemi sağladı. Bu yüzden planlarımı burada yapmamaya karar verdim. Eğer bir terslik çıkar ve yakalanırsam onu da peşimde sürükleyemezdim. O uyanmadan yataktan kalktım ve giysi dolabının arka kısmındaki kapıyı açmaya çalıştım. Ağır ahşap kapı ses çıkarmadan ve yavaşça açıldı. İçeri süzüldüm ve dolaplardan haritaları kolumun altında toplamaya başladım. Şirketler, aile evleri, metresleriyle buluştukları gizli oteller ve her zaman gittikleri kulüp. Tüm haritaları aldığımdan emin olup loş odadan dışarı çıktım. Dolaptan orta boy bir valiz alıp tüm haritaları düzgünce içine yerleştirdim. Sonra bir sırt çantasına da üç günlük kıyafet koydum. Selim'e geri döneceğimi belirten bir not bırakıp garaja indim.

Kendimi evden kaçan bir çocuk gibi hissetmemin sebebi sanırım Selim'in arabasını da almış olmamdı ama onun arabası arazi için daha uygundu. Bana çok kızmayacağını ümit ederek arabayı dağ yoluna sürdüm. Yıllardır uğramadım dağ evine gitmenin tam zamanıydı. Hem kimse yerini bilmiyordu hemde hiç ses yoktu. Rahatça düşünebileceğim ve yalnız kalacağım bir yer diye, mırıldanıp gülümsedim.

Yol üzerindeki marketten bir şeyler almayı akıl etmem çok iyi olmuştu. Mutfak bomboştu. Aldıklarımı yerleştirip salondaki büyük masaya haritaları yaydım. Önce şirketlerin üzerinde çalışmaya başladım. Sıradaki hedef Mustafa GÜNEY'di. Güney Holding'in sahibi, babamın eski ortağı, annemin ölümünden sorumlu altı kişinin içindeki en suçsuz görünen ve yaşayan iki kişiden biri. Görünüş aldatıcı olabilir diye boşuna dememişler, içlerindeki en pisi buydu. Küfürlerime bir kaç tane daha ekleyip, şirkete gizli bir giriş aramaya devam ettim.

Baş ağrımı yok saymak imkansız hale geldiğinde kendimi yatağa attım ve hiç yapmadığım bir şey yapıp televizyonu açtım. Neden hiç televizyon izlemediğimi bir kere daha hatırladım. İzleyecek bir şey bulamıyordum. Haber kanallarının birinde durup telefonumu aramaya koyuldum. Spikerin konuşması dikkatimi çektiğinde telefonumu yeni bulmuştum. Kadın istediğim her şeyi vermişti.
-Güney Holding'in dış cephesi yenilenirken işçi güvenliği resmen hiçe sayıldı. Binanın dışındaki asansörlerde çalışan A.H. bugün saat dört sularında kayıp düşerek can verdi. Holdingin güvenliğinden sorumlu Bekir DERTLİ'den bir açıklama bekliyoruz.
İşte böyle girecektim şirkete, dışarıdaki asansörlerle. Bundan sonra bu kanalı izlemeye karar verip tekrar masanın başına geçtim.

- İki Gün Sonra -

Islık çalarak evin kapısını açtığımda sinirli bir yüzle karşılaştım. Bunu unutmuştum, keşke gelirken ona bir şeyler alsaydım. Belki beni affederdi. Ses çıkarmayışı fazla sinirli olduğunu gösteriyordu sanırım. Islığım kesildi ve "Özür dilerim," dedim. Tek kaşını kaldırdı galiba şoka girmişti. Daha önce hiç mi özür dilememiştim ondan? Evet, gayet mümkün. Hızlı adımlarla odama yöneldim. Kaçmak en güzel fikir gibi gelmişti. Tabii arkamdan gelmeseydi öyle olacaktı. Odaya girip valizi yatağımın üstüne attım ve yatağa oturdum. Karşıma geçip:
"İki gün içinde ne oldu sana," diye sordu. Hala şoktaydı. Cevap olarak:
"Hiçbir şey olmadı, ne alaka," dedim. Tek kaşı havada:
" Beni uğraştırma da söyle, özür dileyecek kadar mutlu olmanı neye borçluyuz," diye sordu. Bir şey söyleyemediğim için sustum. Bu onu daha da meraklandırdı. Sert bir ses tonuyla:
"Günah," diye çıkıştı. Konuşmayacaktım, kesin kararımı vermiştim. Onu bu işten uzak tutacaktım. En azından bir şeyler düzgün olmalıydı. Ben cevap vermeyince önüme diz çöküp ellerimi ellerine aldı:
"Konuş benimle, ne oldu? Zaten her şeyi biliyorum neyden çekiniyorsun," diye yumuşak bir ses tonuyla devam etti. Sertlik işe yaramayınca yumuşamıştı. İçimden ona güldüm ama dışımdan:
"Uğraşma daha fazla Selim. Söyleyemem," dedim. Bunun üzerine hızla ayağa kalktı ve:
"Bu mu yani? Son üç yıldır her halini gördüm ben senin, hala beni bir şeylerin dışında tutmaya çalışmaktan vazgeçmiyorsun. Ne zaman bana güveneceksin Günah," diye bağırdı. Ani çıkışı karşısında ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim. Ağzımı açıp geri kapattım. İçimden sakin olmamı söyleyip, derin bir nefes aldım. Karşısına dikilerek:
"Olay sana güvenmemek değil. Anlatamam ve anlatmamam lazım," diye sakince konuştum. Benim sakinliğim karşısında daha da delirerek odadan dışarı çıktı. Bir dakika geçmeden bir şangırtı duyuldu. Büyük ihtimal odasındaki aynayı kırmıştı. Daha önce sadece bir kez bu kadar sinirlenmişti. Annem öldükten sonraki ay kendimi ciddi anlamda kaybetmiştim. Tamam, daha önce de pek kendimde değildim ama o sıra her şey nasıldı anlarsınız. İşte o ayın sonunda bana bağırmış ve bağırmıştı. Sonra kendi sinirine hakim olamayıp aynasını kırmıştı.

Koşar adım aşağı indim ve odasına daldım. Kırıkların ortasına yere çökmüştü. Ayna parçalarını umursamayarak önüne oturdum ve ellerini ellerime aldım. Ona güvendiğimi bilmeli mi, diye düşünürken ellerime kan damlaları süzüldü. Onu da çekerek ayağa kalktım ve oturma odasına ilerledim. Onu koltuğun önünde bırakıp, mutfağa gittim. Gazlı bez ve oksijenli su alıp yanına döndüm. Koltuğa oturmuş, başını ellerinin arasına almıştı. Bu görüntü beni ikna etti ve önüne diz çöktüm. Oksijenli suyla ellerini silerken:
"Sana güveniyorum. Hemde hiç kimseye güvenmeyip sana güveniyorum ve bu yüzden sana anlatmıyorum. Senin de benim yüzümden başın yansın istemiyorum. Beni anlaman gerek, sahip olduğum tek kişi sensin. Sana da bir şey olacak diye korkamam. Bu yüzden seni bu işten olabildiğince uzak tutmalıyım," dedim. Kafamı kaldırıp ona baktım. Üzgün bir gülümsemeyle bana bakıyordu:
"Seni uyuşturucu batağından kurtarmaya çalışırken bile bu kadar sinirlenmemiştim," dedi. Güldüm:
"Kesinlikle haklısın," dedim. Ellerini sarıp yanına oturdum. Tek koluyla beni kendine çekti ve:
"Bana güvenmenden başka hiçbir şey istemiyorum senden. Daha doğrusu bana güvendiğini düşünüyordum ve anlatmayınca yanıldığımı sandım," dedi. Hiç ses çıkarmadan oturdum ve Selim'le ilk tanıştığımız zamanı düşündüm.

-3 Buçuk Yıl Önce -

Tanrım, gerçekten aptal hizmetçi benden habersiz odama girmeyi bırakmalıydı. Pantolonumun cebindeki son parça şu an çamaşır makinesinin içindeydi. Lanet olsun! Hızlı adımlarla garaja inip arabama atladım.
Bara geldiğimde en köşedeki duvara dayalı masada oturuyorlardı. Yanlarında yeni biri vardı. Ona aldırmamaya karar verdim ve masaya ilerledim. 200 liralık banknotu masaya atıp:
"Acil," dedim. Yeni çocuk dışında hepsi kahverengi gözlüydü. Dört çift kahverengi göz birden bana döndü. Sarışın olan zaten bana bakıyordu. Ziya, uyuşuk hareketlerle ayağa kalkıp tezgahın arkasına geçti. Geri geldiğinde elinde beş küçük paket vardı. Hiç konuşmadan yerine tekrar oturdu ve paketleri masaya bıraktı. Sarışın dışındakiler kendi işlerine döndüler. Ben paketleri alıp dışarı çıkana kadar gözlerini üzerimden ayırmadı. İçimden bir ses onu tekrar göreceğimi söylüyordu.

O günden sonra uzun bir süre bara gidemedim. Olaylar hiç ummadığım şekilde gelişti. O gün eve döndüğümde üst kattan boğuk sesler geliyordu. Daha hiçbir şey çekmemiştim, gerçek olduğuna emindim. Hızlı adımlarla yukarı çıktım ve annemin odasına yaklaştım. Kafamı kapının kenarından uzattım, gördüklerimin etkisiyle daha fazla ayakta duramadım ve kendimi bıraktım. Hissettiğim son şey başımdan akan kanlardı...

- Günümüz -

Silkelendim ve kendime geldim. Kanepede Selim'in omzunda uyuya kalmıştım. Bu kabuslar çok sıkmaya başladı artık. Ani bir kararla ayağa kalktım ve odama çıktım. Bu iş bu gece halledilmeliydi.

GÜNAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin