Ümmü Ümare (r.a)

1.2K 74 2
                                    

Medineli Müslümanlar, Peygamberimize ve ona iman edenlere kucak açmış­lardı. Onları bağırlarına basmak için sabırsızlanıyorlardı. 2’si kadın 75 kişi, Re­sû­lul­lah ile görüşmek, onu Medine’ye davet etmek gayesiyle Akabe’ye geldiler. İşte, bu iki kadından birisi, asıl ismi “Nesîbe” olan Ümmü Ümâre idi (r.anha).

Ümmü Ümâre (r.a.), Peygamberimizin Medine’ye İslamiyet’i öğretmek için gönderdiği Mus’ab bin Ümeyir (r.a.) vasıtasıyla Müslüman olmuştu. Kuvvetli bir imana sahipti. Allah ve Resûl’ü yolunda hayatını ortaya koymaktan çekin­mezdi. Nitekim Uhud Savaşı’nın en şiddetli ânında vücudunu Re­sû­lul­lah’a (a.s.m.) siper etmiş, örnek kahramanlığıyla ismini tarihe altın harflerle yazdır­mıştı. Hadiseyi kendisinden dinleyelim:

“Uhud’a gitmiştim. Müslümanlar ne yapıyor bir bakayım, diye düşünmüş­tüm. Yanımda su da vardı. Re­sû­lul­lah’ın yanına kadar yaklaştım. Sahabilerin arasındaydı. Gali­biyet Müslümanlardaydı. Fakat çok geçmeden mağlup duru­ma düştüler. Re­sû­lul­lah’ın etrafındaki sahabiler ya dağılıyorlar veya şehit olu­yorlardı. Etrafında çok az kimse kal­mıştı.

“Re­sû­lul­lah’a bir zarar gelmesinden endişe duydum! Hemen yetiştim. Müş­riklere karşı savaşmaya başladım. Kılıçla, okla müşrikleri Re­sû­lul­lah’tan uzaklaştırıyordum. Bu arada yaralandım.

“Re­sû­lul­lah’ın yanında 10 kişi kalmıştı. Ben, oğullarım ve beyim, Re­sû­lul­lah’ın önünde müşriklerle çarpışıyor, onları uzaklaştırmaya çalışıyorduk. Re­sû­lul­lah yanımda kalkan olmadığını gördü. Kalkanı olan birine, ‘Ey kalkan sahibi, kalkanını savaşana bırak!’ buyurdu. Ben o kalkanı alıp kendimi korumaya başladım.

“Derken, bir süvari bana vurdu. Kalkanımla korundum. Hemen ardından atı­nın ayaklarına kılıçla vurdum. At, sırtının üzerine yıkıldı. Adam düştü. Re­sû­lul­lah bunu görünce oğluma, ‘Ey Ümmü Ümâre’nin oğlu, annene yardım et!’ buyur­du.”

Savaş bu minval üzere devam ediyordu. Nesîbe Hatun, Re­sû­lul­lah’ın etrafın­da âdeta bir pervane olmuştu. Dönüp duruyordu. Peygamberimiz savaş sonra­sında, “Uhud Günü sağıma soluma döndükçe hep Ümmü Ümâre’yi yanı başım­da çarpışırken görüyordum.” buyurarak onun bu fedakârlığını takdir etmişti.

Bir ara Ümmü Ümâre’nin (r.anha) oğlu yaralanmıştı. Buna çok üzüldü. Fakat bu­nun sebebi oğluna olan şefkati değil, onun Re­sû­lul­lah’ı korumasından geri kal­masıydı. Oğlunu da üzen sebep buydu. Hemen ciğerparesinin yanına gitti. Ya­rasını sardı, sonra da, “Kalk yavrucuğum, müşriklerle çarpışmaya devam et!” dedi. Onun Re­sû­lul­lah’ı korumaktan geri kalmasına gönlü razı olmuyordu. Pey­gamberimiz (a.s.m.), Nesîbe Hatun’un (r.anha) bu fedakârlığı karşısında, “Ey Üm­mü Ümâre, senin katlandığın, dayanabildiğin şeye herkes katlanabilir, dayana­bilir mi?” buyurarak ona iltifat etti.

Ümmü Ümâre’nin (r.anha) oğlu hemen ayağa kalktı, müşriklerle çarpışmaya de­vam etti. Bir ara oğlunu yaralayan müşrik oradan geçiyordu. Peygamberimiz (a.s.m.), “İşte, oğlunu vuran adam şu!” buyurdu. Bu büyük İslam mücahidesi he­men harekete geçti. Bir kılıç darbesiyle adamın ayaklarını kesti. Peygamberi­miz, mübarek dişleri görününceye kadar bu manzaraya tebessüm etti.

Müşrikler her yandan saldırıyorlar, Re­sû­lul­lah’ın vücudunu ortadan kaldır­mak istiyorlardı. Bir ara azılı müşrik İbni Kamiâ, Peygamberimizin yanına ka­dar sokulmuştu. Bir fırsatını bulunca da Peygamberimizin yüzünü yaraladı, iki dişini de şehit etti. Bir anda Re­sû­lul­lah’ın yüzünü kanlar içinde gören Ümmü Ümâre, azılı müşriğin üzerine hücum etti. Birkaç darbe indirdi. Fakat İbni Kamiâ üst üste iki zırh giymişti. Bu sebeple vuruşları ona tesir etmedi. Bu arada bu nasipsiz müşriğin darbesiyle omuzundan ağır bir şekilde yaralandı. Yetişen sahabiler İbni Kamiâ’yı geri püskürttüler.

Hanım SahabelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin