"Kanada!" Mark eve girip kapıyı kapatır kapatmaz dibinde bittim.
"Efendim Hyuck? Yorgunum önemli değilse sonra konuşalım." Anahtarı hole fırlatıp içeri yöneldi.
"Onun üstünde benim kıyafetlerim vardı." Kollarımı göğsümde birleştirdim ve arkasından baktım. Arkasını dönmedi ve mutfağa girdi. "O küçük melek sürekli senin kıyafetlerini giyiyor zaten." Güzel. Lafı dolandırmadan anlaması işime gelirdi.
"Peki üstünde benim kıyafetlerim olan, sürekli sarmaş dolaş gezdiğim, genellikle eve getirdiğim, her zaman her istediğini yaptığım ve uğruna çok şeyden vazgeçtiğim insanı gece güvenip seninle gönderdim diye öpmek zorunda mıydın? Tanrı aşkına sen üvey de olsa benim abimsin! Hani beni hep koruyup kollayacaktın?" İçtiği su bardağını yavaşca masaya bıraktı. "Hyuckie, onun senin sevgilin olduğunu bilmiyordum. Üzgünüm."
"Değil zaten!" Gözlerimin dolmasını engelleyemiyordum. "Bana ölen abimin yerini tutacağına söz vermiştin!" Kafamı iki yana salladım. "Sen asla Donghae Hyung gibi olamazsın!"
"Hyuck bak ben üzgünüm-" Mark öne atılıp sarılmaya çalıştığında hızla geri döndüm ve koridorun sonuna adımladım. Benim arkamdan odama doğru yol alırken sessizce hıçkırdım. İtiraf etmeliydim ki Mark'ın bana herkesten çok değer vermesini ve aynı Donghae Hyung gibi her gece sarılıp kulağıma masal okumasını istiyordum ama o gidip savunmasız ve yaralı bir çocuğu öpüyordu.
Özellikle de benim için gerçekten özel bir çocuğu öpüyordu.
Odama girdiğimde hemen kapıyı kapattım ve kilitledim. Mark bir iki kere kapıya vurduktan sonra açmayacağımı anladı ve üstelemedi. Üstümü değiştirdim ve biraz müzik dinledim. Renjun'i arayıp iyi olup olmadığını kontrol ettim ve iyi geceler diledim. Saçma sapan bir şekilde ders çalışasım geldi ve sanırım bir saat kadar test çözdüm. En sonunda bunları Mark Hyung'u aklımdan atmak için yaptığımı ama atamadığımı kabullendim ve umutsuzca kapı kilidini açıp yatağa geçtim. Bir on dakika kadar sonra Mark gelip yanıma yattı ve ellerini saçlarımın arasından geçirdi. Uzun bir hikaye anlatmaya başladı.
"Bir zamanlar küçük bir bebek yeni abisiyle..."
》~《》~《》~《
Sabahtan beri çatlayan başıma söverek kantine adımladım. Klasik bir devlet okulunun kantini olduğundan fazlasıyla sıra vardı ve sinirlerim bozuluyordu. Alt sınıflardan birkaçını iteleyip öne geçtim ve kendime tost, Renjun'e ise karamelli çikolata aldım. Sınıfa çıkmak için merdivenlere yöneliyordum ki karşıdan sırıtarak gelen Seo Changbin'i görmek moralimi anında dibe çaktı. Eskiden bu çocuktan hoşlandığıma inanamıyordum cidden."Selam, Donghyuck." Kafamı Changbin'e çevirmeden cevapladım. "Selam Hyung." Tostumla ilgileniyordum. Bu tostu kim yapmıştı ki? Kaşarlı tostun içine kaşar koymayı unutup peçeteye sarıp elime tutuşturmuşlardı resmen. Gözlerimi devirdim.
"Bugün abinle basket maçımız var." Kaşlarım havaya kalktı, işte bu ilgimi çekerdi. Tostumla oynamayı bırakıp Changbin'e döndüm. "Ee, Hyung?" Gülümsedi ve işaret parmağıyla burnunu düzeltirmiş gibi(?) yaptı. Kabul etmeliyim ki onu tanıdığımdan beri görünüşü cidden iyiydi. Sanırım 3 senedir Mark Hyung'la aynı sınıftalardı. Çok kavga ettiklerinden biliyordum. "İzlemeye gelirsin diye düşündüm." Güldüm, tabii ki gidecektim. "Bakarız, Hyung." Bir iki adım geriye adımladım. "Sonra görüşürüz!" Parmaklarımın ucunda geriye döndüm ve sınıfa adımladım. Bu maç, eğlenceli olabilirdi.
Özellikle bizim küçük aslancığa bir ders vermek iyi olabilirdi.
Sınıf kapısını çaldım ve içeriye girdim. Ortadan üçüncü sıraya çantamı fırlattım ve Renjun'un yanağından makas aldım. "Günaydın, güzelim." Üstümdeki ceketi çıkarıp arkadaki askılığa asmak için ilerlerken Renjun'un melek sesi kulağıma geldi. "Günaydın, Hyuck." Sırama oturur oturmaz arkaya döndüm ve bir işler karıştırdığı belli olan Jeno & Jaemin ikilisine baktım. "Ne haltlar yiyiyorsunuz?" Birbirlerine bakıp sırıttılar ve bana döndüler. Bende sırıtmaya başlıyordum istemsizce. "Dökülün."
》~《 》~《 》~《
Gülerek çıktık müdür muavininin odasından. O inatla arkamızdan bağırırken hızla koşup sınıfa çıktık ve çantalarımızı kaptık. Jeno'nun arkasından spor salonuna doğru yardırdık. Erkeklerin soyunma odasında girince ışığı açtık ve çantaları fırlattık ortaya. Jaemin kapıyı kapattı ve kilidi taktı. O an hepimiz göz göze geldik. Küçük sessizlik bir anda bozuldu ve karınlarımızı tutup yere yatarak gülmeye başladık. Renjun gözünden yaş gelirken "Bunu yaptığıma hala inanamıyorum." diye fısıldıyordu. Gözlerinin içi gülmeseydi pişman olduğunu düşünebilirdim fakat bize zaten alışmıştı.
Jaemin'in kilidini kapattığı kapı zorlanınca hepimiz doğrulduk ve sustuk. Jeno "İşte şimdi sıçtık." dediğinde burnumdan güldüm. Kendimi hemen tutmaya çalıştım fakat ses dışarı gitmiş olmalıydı. Dışarıdaki kişi seslendi. "Lee Donghyuck?"
Tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi bıraktım. "Lucas Hyung?" Dışarıdan bir ses geldi. "Heeeğ?" Dördümüz de bakıştık ve anlaşmış gibi elimizin içini alnımıza yapıştırdık. Çıkan sesten dolayı Jeno ve Jaemin tekrar birbirlerinin üstüne yatarak gülmeye başladı. Komik görünüyorlardı. Sırıttım. "Açsanıza ulan kapıyı! Ağaç oldum ağaç!" Gözlerimi devirip ayağa kalktım ve kapının kilidini açtım. Lucas Hyung kapıdan kafasını uzatıp içeriyi süzdü, o hiç tutamadığı çenesini yine açtı. "Ne yapıyorsunuz burada sizi küçük boklar?"
"Sanane?" Dördümüzün adına konuştum. "Asıl sen niye buradasın Hyung? Derste olman gerekmiyor mu?
"Bence bunu ben sana sormalıyım Donghyuck-ah." Bu ses Lucas Hyung'a ait değildi. Salondan çıkıp basketbol topunu sektirerek yanımıza yaklaşan şüphesiz Mark Hyung'tu. Aramızda bir metre kadar kaldığında topu sektirmeyi bıraktı ve topu beline yasladı. Diğer eliyle alnındaki saçları hafifçe kaldırıp terini sildi ve onu da formasına sürdü. "Derste olman gerekmiyor mu?"
Avucumun içini tırnakladım. Gerçekten nereden çıkmıştı şimdi Mark? İçimden bir ton küfür savurdum ve konuyu değiştirmeye çabaladım. "Dersimiz boştu Hyung. Peki sen neden buradasın?" Mark elindeki basketbol topunu Lucas'a attı. "Antrenman yapıyoruz maç var öğle arasında." dedi. Bunu zaten biliyordum, onaylayan mırıltılar çıkarmakla yetindim. O ise beni hafifçe iterek kapıdan uzaklaştırdı ardından soyunma odasına adımladı. İki adım ya atmıştı ya atmamıştı ki duraksadı. Jaemin, Jeno ve Renjun -ki hala yerde yatıyorlardı- ayaklandı ve ortalığa fırlattığımız çantaları hızla oturaklara koymaya çalıştılar. Görmesem bile Mark'ın çattığı kaşları zihnimde canlanıyordu. Mark arkasını döndü ve bir kaşı havada kollarını kavuşturmuş şekilde bana bakmaya başladı.
"Hemen şimdi, açıklama istiyorum Lee Donghyuck." Elimi saçıma attım ve tek gözümü kapatırken hafifçe tutamları karıştırdım. "Ihm, müdür muavini bu sefer kesin annemleri arayacak Hyung."
》~《 》~《 》~《
"Allah kahretsin ya." Jaemin elindeki paspası spor salonunun zemininde bir oraya bir buraya gezdirirken konuştu. "Abin dedik böğrümüze bastık, bizi gidip ispitledi." Durdu ve birdenbire sopayı yere bıraktı, ellerini beline koydu. Lanetler savurduğunu buradan bile rahatça duyabiliyordum, bende bir tane mırıldandım. "Kafası kopsun inşallah."
Renjun oturduğu yerden seslendi. "Çocuklar, yorulduysanız yardım edebilirim!" Jeno hemen atladı. "Olur mu efendimiz, siz rahat rahat oturun biz yolunuza saçımızı süpürge edelim. Başka bir isteğiniz daha var mı efendim?" Şakayla karışık reverans yaptı. Kıkırdadım. "Ona oturmasını ben söyledim, yorul-"
"-masını istemiyorsun. Biliyoruz!" Nomin ikilisi cümlemi tamamladığında göz ucuyla Renjun'in ayağa kalktığını gördüm. "Hadi ama!" Yardıma geliyor olmalıydı. Hemen yanında adımladım. "Injunnie, sakın yardıma geleceğim deme." Omuzlarından hafifçe bastırıp onu geri yerine oturtmaya çalıştım. Ellerimi itti. "Hyuck! Yardım etmek istiyorum dedim!" Ayağa fırladı. "Olmaz! Çok zayıfladın zaten, dayanamıyorum. Otur lütfen. Benim için." Dudağını büzdü. "Ama Donghyuckkie-"
"Siz tartışa durun, biz bitirdik bile!" Jeno bağırdı. Jaemin, dünden hevesli, hemen kolunu Jeno'nun omzuna attı ve ekledi. "Biz bunları temizlik odasına bırakırız, siz hiç merak etmeyin çifte kumrular. Yarın görüşürüz!" Ve çantalarını kapıp el sallayarak spor salonu kapısından çıkıp gittiler.
Az az oy sınırı koymaya başlıyorum; şimdilik 20 vote.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Brothers/MarkHyuck
FanfictionDonghyuck, eline nasıl geçtiği hakkında hiçbir fikri olmadığı bir kitabı okuyordu. Mark ise çoktan o kitabı okumuştu. All rights reserved. Başlangıç: Ocak 20, 2018 Bitiş : ?