♪Şarkıyı dinlemezseniz hatırım kalır.♪
Derin bir nefes al. Geri ver. Evet, bu işte bayağı iyisin. Peki başka iyi olduğun bir şey var mı? Hayır mı? Bence de, sadece Tanrının sana verdiği güzel bir yüze sahipsin. İnsanlar seni neden seviyor sanıyorsun? İyi biri olduğun için mi? Dur, soruyu yanlış sordum. İyi biri olduğunu mu zannediyorsun? Ne kadar uğraşırsan uğraş, insanlar için egoist bir çöp yığınından başka hiçbir şey olamayacaksın. Tüm bunlar geçecek, ünün bitecek, artık insanların ilgisini çekmeyeceksin, yaşlanacaksın. Zaten zorlanarak yaptığın dans hareketlerini bir süre sonra hiç yapamayacaksın. Herkes seninle alay edecek. Seni sevdiklerini sandığın grup üyelerin bile sana acıyarak bakacak.
Şimdi popülersin, paran var, harika arkadaşların ve sana tapan hayranların var, doğru mu? Yanlış. Sen hiçbir şeysin. Başarısızlıklarla dolu bir eziksin. Şirket en başta sana güvendiği için pişman. İğrenç ve ince sesinle herkesin başını ağrıtıyorsun. İnsanlar senden en ufak bir hatanda vazgeçmeye hazır. Bir kölesin. Gülmek, şarkı söylemek ve şirketin sözlerine uymak zorunda olan bir köle. Asla kendine ait kararların olmayacak. Asla kendine ait bir hayatın olmayacak. Gruptaki üyeleri senden hep nefret edecek, hayranların da gruba ihanet etmemek için seni sevecek, sevmek zorunda kalacak. Ben var olduğum sürece, Baekhyun; bu asla değişmeyecek, asla. Ve ben sonsuza kadar seninle, senin zihnindeyim.
↔↔↔↔↔↔↔
"Hey, sen iyi misin? Yüzün çok solgun gözüküyor." Gözlerimi açtığımda odama vuran güneşin ışığı Kyungsoo'nun endişeli yüzüyle birleşmiş, gözlerimi kamaştırmıştı. İyi miydim? Tüm gece kafamın içindeki ses yüzünden uyuyamamış, güneş doğduğunda ise yeni uykuya dalmaya başlamıştım. Kyungsoo her sabah 5'te uyanır, duşunu alır, giyinir ve 6'da da bizi uyandırırdı. Genelde en son beni uyandırırdı çünkü geceleri uyumakta zorluk çektiğimi bilirdi. Normalde hepimiz ayrı evlerde yaşadığımız için geceleri rahatça beni yeyip bitiren içimdeki sese bağırıp küfür edebiliyordum. Ama turne zamanlarında otelde kaldığımız için sesimi çıkaramıyordum ve o kazanıyordu. Zihnimi bulandırıyor, kendimden nefret etmemi sağlıyordu. Çocukluğumdan beri peşimi bırakmıyordu. Kafamın içinde dört dönüyor, düşüncelerimi karman çorman edip beni boşluğa sürüklüyordu. Son zamanlarda bu konudaki isteği daha da artmıştı, sadece geceleri değil gün içinde de beni rahatsız ediyordu. O konuşmaya başladığında yaptığım işten tamamen kopuyor, hipnotize olmuş bir şekilde onu dinliyordum. Bazen konserlerde, bazen hayran buluşmalarında, bazense normal bir günde, çocuklarla muhabbet ederken geliyordu. Birçok kez o konuştuğu için şarkıdaki sıramı kaçırıp rezil olmuş, dans hareketlerini karıştırıp düşmüştüm. Bana verdiği hasar çok büyüktü.
"Evet, gece pek uyuyamadım." Geçiştirerek verdiğim cevabın Kyungsoo'yu tatmin etmediğini bildiğim halde hiçbir tepki vermeden yatağımdan kalkıp banyoya doğru ilerledim.
"10 dakika sonra lobide ol, çıkmamız gerek." Kapıdan çıkmadan önce söylediği cümleye sadece başımı salladım. Banyodaki aynaya baktığımda kendimle göz göze geldim. İğrenç gözüküyordum. Kısa boyum yüzünden kendimi bok gibi hissediyordum. Az önce Kyungsoo'yla konuşurken sesimin kısıldığını fark etmiştim ve bunun için başımın büyük bir belaya gireceğini biliyordum. Konserler, albümler, hayranlar... Tüm bunların benim için anlamı neydi? Yaşadığım bu hayatı, gerçekten istiyor muydum? Sadece bir heves için atıldığım ve kendimi heba ettiğim müzik, gerçekten benim varlığımdan haberdar mıydı? Günlerce aralıksız konser ve provalardan kısılan sesimden ve dans etmekten ağrıyan bedenimden bihaberdi. Kendisi sadece bir kavram, belki de bir eylemdi. Ama içinde barındırdığı biz, müziğin çatısının altında biraz daha kalabilmek için kendimizi paralıyor, başkalarının hayatları mahvetmeyi umursamıyorduk. Başkalarının başaramayıp ölmesini umursamıyorduk. Bir avuç hayran için günlerce uyumayıp, sahte bir ödül için yıllarca kendimizi duyurmaya çalışıyorduk.