KIRMIZI AYAKKABILAR -4-

1.6K 101 18
                                    

*HATIRLATMA*

 Küvetten çıktığımda; havluyu üzerime sardım ve saçlarımı kuruttum. Odaya geçtiğimde giyecek kıyafetlerimi ve iç çamaşırlarımı çıkardım. Vücudumu kuruladıktan sonra Yağmur’un bana doğum günümde aldığı eteği ve gömleği giydim onun en sevdiği parfümümü sıktım. Şimdi diyorsunuzdur ki bu kız hastaneye giderken neden böyle süsleniyor? Doktorlar, komadaki hastaların yakınlarının sesini duyduğunu onları hissettiklerini söylüyor. Ben de her gün hastaneye giderken Yağmur için hazırlanırım. Çünkü beni hissettiğini bir gün gözlerini açacağını biliyorum…

                                                 ***

-Kerem’in ağzından-

Kapıyı açtığımda gerçekten şok oldum. Koray bunca kavgaya karışmıştı, çok kez yaralanmıştı ama ilk kez bu kadar darbe almıştı. Kapıda dikildiğimi fark edince içeri girdim ve kapıyı kapattım. Koray ise uyuyordu. Büyük ihtimalle sakinleştirici vermişlerdi yoksa hastaneyi ayağa kaldırırdı. Koltuğa oturdum ve yüzünü incelemeye başladım. Kafası sarılıydı. Yüzünde yer yer morluklar vardı, dudağı patlamıştı ve bir kolu da alçıdaydı. Kapının açılmasıyla bakışlarımı o tarafa çevirdim ve bize doğru gelen Mehmet amcayı gördüm. ‘Mehmet amca’ babamın arkadaşıydı ve bir nevi aile doktorumuzdu.

‘Evlat, Koray bu sefer baya yaramazlık yapmış.’

‘Nasıl yani? On kişi ile mi kavga etmiş?’ dedim yüzümde bir gülümseme ile.

‘Hayır, kasten arabasını bir yere çarpmış ve bu galiba bir intihar girişimi.’

İntihar. Evet, Koray bunu birkaç kez daha denemişti ama hiç bu şekilde değildi. Hap ile intihar etmeye çalışmıştı ama ben yine yetişmiştim. Bu araba ile çarpma olayı çok farklıydı…

‘K-kerem’

‘Koray? Nasılsın, iyi misin?!’

Koray Mehmet amcaya bakınca ona çıkabilirsin işareti yaptım.

‘Kerem ben yapamadım.’

‘Neyi yapamadın Koray?’

‘Ne düzgün bir şoför olabildim, ne düzgün bir baba, ne düzgün bir eş, ne düzgün bir abi. Ölmeyi bile beceremedim baksana. Benim oğlum, daha o küçücük bedeni ile toprağında altında yatarken ben nasıl yaşarım Kerem! Efe karanlıktan korkar, o ağlar. O arada üşür. Yağmur yağdığında, şimşek çaktığında korkar ben onu gözümün önünde iken koruyamadım yerin metrelerce altında nasıl koruyacağım Kerem? O yüzden ölmek istedim işte. Onun yanına gidebilmek için onu karanlıktan, yalnızlıktan, soğuktan kurtarmak için. Lanet olsun! Yapamadım işte.’

Koray’ın söyledikleri bıçak kadar keskin ve soğuktu ki tüm gerçekliği ile yüzüme çarptı, tenime işledi.

‘Koray tamam sakin ol! Böyle yaparak hiçbir yere varamazsın tamam mı? Hatırlıyor musun, annemin öldüğü zamanı. Ne kadar dağılmış ve bitap bir haldeydim. O gün koşu yarışım var ve annem mutlaka gelecekti çünkü her zaman gelmişti. Bekledim onu bir saat bekledim iki saat bekledim koşu bitti yarışmacılar gitti ben yine bekledim umudumu kaybetmedim çünkü benim tanıdığım annem gelirdi. Eve geldiğimde ağlayan babamı hissizleşmiş seni gördüm siyah kıyafetleriniz ve evde ki matem havası… Annemin odasına baktığımda o orda yoktu işte o gün ölseydim ben ölürdüm o acıya dayanamasaydım ben dayanamazdım. Sen Amerika’daydın. Annemle fazla geçirmemiştin ama ben onu her şeyiyle ezberlemiştim. Gülüşünü, bakışını, bana ‘Kerem’ diyen sesini, yüzünü, kendine has kokan cennet bahçesi kokusunu, sevgi dolu incitmeye kıyamayan dokunuşlarını kısacası ben annemi yavaş yavaş unuttum. Her şey birer birer gitti. Sadece fotoğraflardaki annem kaldı.’

Kırmızı AyakkabılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin