Ashia.
Uzaktan harikulade bir varlıktı. Kısa koyu renk saçları, kahverengi gözleri incecik uzun bir boy... Tanrım ölüyordum galiba.
Mike'ın kuzeniydi. Mike kim ve ne olur onu bilmiyordum şu an için bildiğim tek şey buydu.
Ve ben de Tristan. Küçük Ashia'mızın minik bir takipçisiydim. Baya dikkatimi çekiyordu bu kız. Nedensizce ona karşı bir şeyler hissediyorum.
Neden sizce?
Yılsonu partisindeydik. Bu bizim mahallemizin bizim yaşıtlarımıza özgü yaptığı bir etkinlikti. Lise veya üniversitede okuyan olsun fark etmez, mahalledeki gençler bir araya gelip toplanır, yılsonunu kutlamak için her yıl farklı etkinlikler düzenledik.
Bu yıl ise sadece parti teması yapmayı düşünmüştük ve birinin evinde bunu kutlamaya karar vermiştik. Zaten olay buydu. Birinin evinde toplan, eğlen ve git.
Bugün ise Mike'ın evindeydik. Yanımızda Anabel ve diğerleri vardı. Ashia, Anabel'i severdi. Anabel ise ikimizin ortak arkadaşıydı.
Ashia o güzel sesiyle bir şeyler anlatıyordu ama ben resmen sarhoş olmuştum.
"... En sonunda da orada daha fazla duramadık ve buraya gelme kararı aldık. Kiracımızın canı cehenneme!"
" Yapma Ash. O olmasa şu an tanışmış olmazdık değil mi?"
" Orası ayrı tabii ki."
Sohbet böyle sürüp giderken gözümün önünde bir el süzüldü.
" Triss... Tristan? Tristaann??"
" Huh ne? Ne oldu ah Ni!"
" Evet Ni-all. Dostum nereye uçtun yine?"
" Geçmişe sadece."
Niall eline bir birayla yanımdaki bej rengi koltuğa geçti.
" Al bakalım koca oğlan." omzuma yumuşak bir şekilde vurdu.
" Bak Tris... Yanlış anlamanı istemiyorum. Seninle adam adama konuşmamız lazım dostum biz arkadaşız. Bana anlatmazsan kime anlatacaksın?"
" Ne?"
" Hepimizin hayatında kötü ve trajik bir anısı vardır. Adımın ne anlama geldiğini biliyor musun?"
" Hayır."
" Benim adımın anlamı şampiyon demek. Bu isim aslında bana çok da güzel şeyler anımsatmaz. Ama geçmişte yaşanan geçmişte kalır dostum. Senin yerinde olsam çoğu şeyi kafama takmam."
" Neden böyle bir adın var?"
" Heeey sohbeti çok karıştırıyorsun." bir yudum bira içti.
" Hayır sen çok gizemli konuşuyorsun. "
" Bak daha bebekken bir ikizim olacaktı. Ama hayatını kaybetti. Bu yüzden adım bu... Şu an onu merak etmediğim bir gün bile yok. Onun acısını çok çektiğimi söylemeliyim. Ama elimden bir şey gelmedi."
" Ne demeye çalışıyorsun?"
Ashia'ya doğru baktı. Ve sonra bana dönerek şöyle dedi:
" Şunu demeye çalışıyorum: bazen hayatta seçim yapma şansın olmaz dostum. Tıpkı kime tutulacağını seçememen gibi." tekrar Ashia'ya baktı.
" Sen nerde-"
" Senin ciğerini bilirim ben! Saklayamıyorsun adamım ayrıca kötü yalan söylüyorsun sen git de biraz Louis'den ders al."
" Ya sevgilisi varsa? Ya-"
" Ne yapalım, kaleci var diye gol atmayalım mı?"
Göz kırptı.
" Denemekten zarar gelmez."
Dedi ve sırtımı sıvazlayarak yanımdan uzaklaştı.
Tanrım sen bana güç ver.
Ayağa kalktım. Ve onun olduğu yöne salonun ortasına doğru yürüdüm. Titremeye başlamıştım.
Biraz daha yaklaştım. Arkamı döndüğümde Ni hâlâ bana bakıyordu.
Anabel beni gördü ve seslendi:
" Hey Tris! N'aber?"
" İyidir Anabel. Şey ben şey soracaktım"
" Evet?"
" İzninle Ashia'yı iki dakikalığına alabilir miyim?"
Ashia güzel gözleriyle bana baktı. Niall'ın zafer çığlıklarını duyar gibiydim.
" Şey tabii ki! Sonra görüşürüz Anabel!"
" Bay bay!"
Onunla eskiden oturduğum yere oturduk. Niall ise telefondaydı.
Birine mesaj atıyor gibiydi.
" Şey Ashia değil mi?"
" Evet."
" Tanışabilir miyiz?"
•••••••••••••••••••••••••••••••••
Bugünlük bu kadar canlar! Sizi çoook öpüyorum...
YOU ARE READING
H.S
Fanfiction"Seni çok seviyorum Ashia. Lütfen. Lütfen." " Bunun böyle olmasını ben istemedim böyle yapmak zorunda bırakıldım. Harry Edward Styles tarafından."