Nefes alamıyordum. Karanlık etrafımı sarmıştı ve tatlı bir kimyasal koku tüm duyularıma hücum etmişti. Diz kapağıma aldığım bir tekmeyle yere çöktüm.Saldırana karşı tüm gücümle karşı koymaya çalıştım,mücadele ettim ama bir faydası olmadı. Bilincim yavaşça kapanıyordu ve ben sayıca azdım.
Vücudumu tutan birkaç eli hissettiğimden dolayı bu düşüncemi onaylama ihtiyacı duymadım. Bayılmadan önce duyduğum son şey kalın bir sesin alayla söylediği sözlerdi.
"Onu diğerlerinin yanına koyun,onu bekliyorlar."
***
Gözlerimi yavaşça açtım. Başım deli gibi zonkluyordu. Acıyı görmezden gelerek etrafa baktım.Etraf zifiri karanlıktı,bu boğucu karanlığa alışması için gözlerimi birkaç kez kırptım. Vücudum kaskatıydı ve altımdaki sert zemini hissedebiliyordum. Uzuvlarımı hareket etmeye zorladım ve sonunda yerden destek alarak oturmayı başardım.
Bu bir rüyaydı. Hayır hayır...Bu kadar kötü bir rüya olamazdı bu tam anlamıyla bir kabustu. Buraya nasıl gelmiştim? Sadece birkaç saat önce yatağımda uzanıyordum ve şimdi tek görebildiğim şey etrafımı çevreleyen parmaklıklardı. Parmaklıklar... Aman tanrım,bir hapishane hücresindeydim!
Panik duygusu tüm vücuduma yayıldı ve zihnimdeki düşünmemi sağlayan nöronları ele geçirerek onları etkisiz hale getirdi. Sağlıklı düşünemiyordum. Ayaklarımı sürterek olabildiğince geriye doğru gittim. Ta ki duvara çarpasıya kadar... İliklerime kadar hissettiğim soğukluk bana, bir köşede bir aptal gibi oturmak yerine bir şeyler yapmam gerektiğini hatırlatmıştı.
Korkumu bir kenara atarak hızla hücre kapısına doğru atıldım. Aniden yerden kalkmamdan ve gerçeklerin yüzüme çarpmasından dolayı duraksadım. Başım döndüğü için geriye doğru sendelemiştim. Bir hapishaneden nasıl kaçılırdı yada bu durumda ne yapılırdı bilmiyordum. Bu, yangın veya deprem tatbikatı gibi öğrenmiş olduğum bir şey değildi. İçinde bulunduğum bu durum tamamen saçmaydı.
Nasıl dışarı çıkacaktım? Parmaklıklar arasındaki mesafe çok dardı ve hücre kapısı bir anahtar olmadan açılacakmış gibi görünmüyordu. Etrafta pencere hatta ve hatta duvarda bir çatlak bile yoktu. Sadece ben, karanlık ve ölümcül bir sessizlik vardı.
Sahip olduğum zayıf güçle kapıyı çaresizce sarstım, açılması için elimden gelen her şeyi yaptım. Her vuruşumda metal kapı büyük bir ses çıkartıyordu ama bunu umursamıyordum,mantıklı yanım yeniden kaybolmuş gibiydi. Deli gibi bağırmaya başladım.
"Yardım edin!Kimse yok mu?Lütfen beni duyuyorsanız, bana yardım edin lütfen!"
"Bir yararı yok!"diye cevap verdi bir ses. Kafamı sesin olduğunu yöne doğru çevirdim ve yalnız olmadığımı fark ettim. Panikten dolayı,yan hücrede oturan ve bana dikkatle bakan çocuğu fark etmemiş olmalıydım.
"Her birimiz aynı tepkiyi verdik ama yararsız. Sahip olduğun enerjiyi olabildiğince korumalısın."
Hücrenin onun bulunduğu yere yakın olan kenarına doğru yürüdüm ve yavaşça yere diz çöktüm. Böylece onunla göz teması kurabilecektim. Ona dikkatlice baktığımda benim yaşlarımda -19- göründüğünü ve simetrik pürüzsüz bir yüze sahip olduğunu fark ettim. Yıpranmış ve kirli görüntüsü burada uzun zamandır olduğunun bir belirtisi gibiydi ama buna rağmen hala yakışıklı görünüyordu.
Tedirginlik beni olduğum yere çiviledi, sonucumun onun gibi olmasını istemiyordum. Yaşama sevinci sömürülmüş ve karanlık gözlerinin arkasında ki ışık kaybolmuş gibi görünüyordu. Kafa karışıklığıyla sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DENEY:EXO
FantasyDokuzumuzu almışlardı. Bizim farklı olduğumuzu ve bir çeşit sonsuz imkanlara sahip olduğumuzu söyleyip duruyorlardı. Fakat neden? Bizi özel yapan şey neydi? Üzerimizde bir deney yaptılar, işkence ettiler,eğittiler. En sonunda güçlerimizi insanlık iç...