BÖLÜM 2-SUHO

41 5 3
                                    

Odanın ortasında Vic denilen adamın karşısına sıralanmıştık. Her yerde gardiyanlar vardı ve beyaz laboratuar önlüğü giymiş olan insanlar etrafa dağılmıştı. İçeriye girdiğimiz an, aradığım cevabı bulmuştum.

Son dokuz gündür, hangi nedenden ötürü buraya alındığımı düşünerek aklımı kemiriyordum. Bulunduğum durum hakkında ki küçücük bir bilgi ve sonsuz olasılıklar...Bunu anlayabilmek için nerdeyse kafayı yiyordum!

Şimdi nedenini biliyor ve herhangi bir rahatlama hissetmiyordum. Dikkatim doğruca kanımıza birazdan karışacak olan içinde mavi bir sıvı bulunan şırıngalara gidiyordu.

Öfke... Şu an hissettiğim tek şey buydu. Kaçırılmış, dayak yemiş ve pis bir hücreye kapatılmıştım. Şimdi de üzerimde bir deney uygulanılacaktı. Bütün bunlar o kadar fazlaydı ki...

Bir kadın Vic'in yanına doğru geldi ve Vic saygılı bir şekilde onun önünde eğildi. Bu durum karşısında şaşırmıştım. Vic gibi iri yarı bir adamın minyon, Asyalı bir kadına karşı itaatkâr olması garipti. Ondan beklenilmeyecek bir şekilde zarifçe kadının elini tuttu ve dudaklarına götürerek küçük bir öpücük bıraktı. Yüzümü buruşturdum. Kadın tepkisizce Vic'e baktıktan sonra bize döndü.

Siyah saçları sıkı bir şekilde topuz yapılmıştı, üzerindeki laboratuar önlüğünde ise gözle görülebilecek hiçbir kırışıklık yoktu. Kıyafetlerinden tutun, zarif hareketlerine kadar her şey âdeta "Ben güvenilirim!" diye çığlık atıyordu.

"Merhaba ben Doktor Choi, EXO deneyinin baş yöneticisiyim." Gülümseyerek zarif bir şekilde bizi selamladı. "Bu iş için neden sizi seçtiğimizi merak ediyor olabilirsiniz. Cevabı basit, bu sizin kaderiniz. Bilim ve kader bizi biraraya getirdi ve ister inanın ister inanmayın, bu an tarihe yazılacak. Dışarıda ki 7 milyar insandan sadece siz dokuzunuz şans eseri keşfettiğim EXO genini taşıyorsunuz. 10 yıl önce sadece bir doktordum fakat bir gün hastaneme genç bir çocuk geldi ve her şeyi değiştirdi."

Gözleri benimkilerle buluştu ve o an benim hakkımda konuştuğunu fark ettim. Ne kadar şok olsam da yüz ifademi olabildiğince düz tutmaya çalıştım. Onu dikkatlice inceleyerek kim olduğunu hatırlamaya çalıştım ama başaramadım. Ya çok değişmişti ya da hafızam yeterince iyi değildi.

En sonunda gözlerini benimkilerden çekti ve konuşmasına devam etti.

"Çocuğun annesi, oğlunun halsiz hissettiğini ve bu yüzden babası gibi kansız olduğundan  şüphelendiğini söylemişti. Bu yüzden kan tahlili yaptırdım ama sonuçları beklediğim gibi değildi. Hayatım boyunca görmediğim bir şeydi. Merak duygum beni ele geçirmişti ve bu durumu saplantı hâline getirmeye başlamıştım. Deney üzerine deney yaptım ve sonunda hayal bile edilemez şeyler keşfettim. Siz çocuklar yeri doldurulamaz bir çeşit sonsuz imkanlara sahipsiniz."

Yüzündeki o garip mutluluk bu odadaki tüm gardiyanlardan bile daha korkutucuydu. İç güdülerim bu kadının -ne kadar küçük olsa da- türlü yollarla acı çektirebileceğini söylüyordu. Ne kadar dayak yesemde fiziksel olarak buna dayanabilirdim, vücudum iyileşebilirdi ama ruhen yapamazdım.

Tüm bu olanlar benim hatamdı, bu yüzden her şeyi hak etmiştim. Yapacakları her şey benim yüzümdendi. Eğer o hasteneye gitmiş olmasaydım bu geni keşfedemeyecek, şu an burada olmayacaktık. Başka bir yerde en önemlisi güvende olacaktık.

Kendi ızdırabıma sebep olacağımı nerden bilecektim ki, ne de olsa 11 yaşında küçük bir çocuktum o sıralar. O hastaneye gitmek isteyen annemdi, ben değildim. Küçük bir çocuksan ailenin dediklerine uymak zorundasın, bu durumda benim yapabilecek bir şeyim yoktu.

Keşke o hastaneye gitmeseydik ya da ne bileyim beni muayene edecek olan doktor başka biri olsaydı. Keşke keşke...

Çok fazla keşke diye başlayabileceğim cümle vardı ama bunlar artık gereksizdi. Geçmiş geçmişte kalmıştı. Şu an sadece, bugün ve yarın vardı. Bu noktada, dokuzumun aynı yere düşmesinde belirli bir tutarsızlık olduğu  gerçeğini fark ettim. Sanırım Doktor Choi haklı olabilirdi. Bu bizim kaderimiz olabilirdi.

DENEY:EXOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin