Aynada her zamankinden daha kötü bir suret ile karşılaşmıştım. Gözlerim gece boyun ağlamaktan çapaklanmış. Yutkunduğumda hissettiğim acı ise bunlara yancıydı. Musluğu açıp suratıma birkaç kez su çarptım. Günlük rutinlerimi halledip mutfağa girdim.
Normalde çok fazla yemek yerdem ancak şu an canım hiçbir şey yemek istemiyordu. Dolaptan çıkardığım birkaç malzeme ile tost yapmaya başladım.
Tostumun kızarmasını beklerken zilin çalmasıyla yerimden sıçramam bir oldu. Kim olabilirdi ki bu gelen? Zilin tekrar tekrar beynime nüfuz etmesiyle kapıya doğru yürüneye başladım. Kapıyı açmadan yan taraftaki vestiyer aynasına baktım. Şu an ne yapsam tipim düzelmezdi. Kapıyı açmamla şoka uğramam bir olmuştu.
"MİNİK TURTAM!" Bir anda beni çevreleyen iki kol nefes almamı engellemişti. Şaşkınlığımı bir kenara atıp ben de ona sarıldım. Kokusunu içime çektim özgürce. Çok özlemiştim.
"Ö-Özgür ne işin var burda? Ben sömestr tatilimi evde geçirmeye adamışken o ailesinin yanına gitmişti ve daha orda kalması gerekiyordu normalde ama şu an karşımdaydı.
"İstemiyor musun beni?" Yalandan burnunu çekiyordu. Şapşal!
"Gidiyorum o halde..."
"Salak şey gel hadi." O içeri girerken bende kapının önündeki bavulu içeri aldım. Cidden burda ne işi vardı?
Seri hareketlerle sandalyeye oturduktan sonra bana dik dik bakmaya başladı.
"Ne var oğlum? Dik dik bakıyorsun." Hala bakmaya devam edince anladım. "Sana da tost yapayım ister misin çoçuk adam?
Sabır dilenircesine kafasını salladı. "Olanları biliyorum Arel." Sert bakışları daha yumuşamıştı ellerimi ellerinin arasına aldı. "Bana anlatabilirsin acılar paylaştıkça azalır ve kalbimin büyük bir kısmı senin için rezerve durumda."
Ellerini sıktım. Hiçbir şey demedim, o beni anlardı zaten.
"Sen yemeğini ye dışarı çıkalım olur mu?" Bunu dışarı çıkmak istediği için değil moralimi düzeltmek için yaptığını elbette biliyordum. Olabilir anlamında omuz silktim.
•••
Ben tostumu bitirirken o yerleşmiş kıyafetlerini giymiş beni bekliyordu. Ben de zorla giyinip ayakkabılarımı giymekle meşguldüm.
•••
Özgür koluma girmiş beni bir oraya bir buraya sürüklüyordu. En sonunda bu tempodan bıkmış ve yorulmuştum.
"Özgür cidden yeter, en azından kafeye felan oturalım." Özgür dilenircesine ona bakan bakışlarımı farketmiş biraz da alınmıştı.
"Peki şu köşedeki yere geçelim otantik bir mekanmış."
•••
Girdiğimiz yer Özgür'ün dediği kadar vardı sanki zaman yolculuğu yapmışsınız gibiydi ve insanı evinde hissettiren sıcaklığı vardı. Berke'nin kolları gibi. Köşede sarı yeşil yastıklarla bezenmiş masaya geçtik. Birkaç dakikadan sonra garson menüleri verdi. Ardından siparişi almak için tekrar yanımızdaydı.
"Ben latte alayım. Arel sen ne istersin." Kafamı menüden kaldırıp garsona doğru çevirdim.
"Ben de aynısından." Yanımızdaki çoçuk hala bana bakıyordu.
"Ben de bir latte alayım." Biraz daha yüksek sesli ve sert konuşmuştum ki nihayet duydu.
"P-pardon efendim. Tabi" menüleri alıp sonra gitti. Ben içten içe söylenirken Özgür kıs kıs gülüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Portakallı Kek
Teen FictionEşcinsel konuludur herhangi bir homofobiğin yaklaşması mümkün değildir...