Damalı zemin, yılların ona verdiği değeri hala üstünden atamamış ahşap merdiven, zemine sıçramış bir iki damla Cruturk marka olduğunu Bay -çokbilmiş- Edgar'ın elindeki şişeden anladığım 30 yıllık şarap ve tabi ki eksik olmaz misafirler; ilk bakışta görebildiğim bunlardı. Yukarıdan inerken aptal kahkahalarını duyduğum insanların çoğunun milyarder olduğunu hatırlattım kendime. Milyarderlerdi fakat düşünceleri beş para etmezdi. Yaşayan ve tek kan bağımın olduğu insan olan halam Alexis Quirill de bu insanlardan biriydi fakat onu seviyordum. Çünkü ailemin yoklugunu bana hiçbir zaman hissettirmemişti. Bu yüzden ona minnettarım.
Ah..Bu arada kendimden bahsetmedim. Ben Abigail, ailemi bir deniz kazasında kaybettim. 17 yaşındayım ve halam Alexis'le yaşıyorum -ki ona çoğu zaman Alex derim- İyi anlaşırız fakat verdiği -oldukça sık- davetler ve beyinlerini paralarıyla örtpas eden arkadaşları mı? oldukça ilgim dışı...
Yapmacık gülüşlerine iğrenerek baktığım insanlara doğru yönelmişken daldığımı farkettim ve o anda indiğimi gören Edgar Eriksen:
- Kimleri görüyoruz, sevgili Abigail seni bu davette görmeyi ummazdım, dedi tüm samimiyetsiz ifadesini takınarak.
Yüzündeki çizgiler onun çok şey yaşadığını anlatmaya yeterdi. Mr. Eriksen'ı hep gizemli bulmuştum. O küçüklüğümden beri etrafımızdaydı. Kendinden bahsetmeyi çok severdi. Sanki onun sıra dışı olaylar ve tüm bunların gerçekçiliği hakkında yaptığı konuşmalar çok dikkatimi çekiyormuş gibi beni hep kendini dinlemeye mecbur bırakırdı. Neyse ki tüm bu düşüncelerimden sıyrılıp ona cevap verebildim.
-Bu sıralar yoğunum Mr. Eriksen okul ve piyano üzerine yoğunlaştım.
sanki daha önce bu tür davetlere katılmışım gibi
-Anladım Abigail, piyanoya oldukça ilgili olduğumu bilmeni isterim. Notaların insana verdiği yoğun duyguyu bana en iyi piyano yansıtır.
"Müzik, hissin uğultusudur" der Sevgili Wild. Ama sen yine de kendini çok kaptırma bu sene okulu bitirip yanımıza gelmeni dört gözle bekliyoruz, deyip göz kırptı.Mr. Eriksen'ın bu histerik tavrı hiç hoşuma gitmese de üstünde çok durmadım. Hem yanımız derken neyi kastediyordu?
Alex'i gördüm uzaktan bana doğru geliyordu.
-Abigail indin demek. Bak seni kiminle tanıştıracağım; bu dostum Sheila. Kendisi ünlü bir derginin editörüdür. Seninle uzun zamandır tanışmak istiyordu.
-Merhaba güzel Abi, gözlerini annenden almışsın. Sen de onun kadar yetenekli olmalısın. Ben Sheila Gray, diyerek bakımlı elini uzattı.
annemi nerden tanıyordu acaba diye düşündüm. bu konu kesinlikle can sıkıcıydı, düşünmek istemedim.
-Merhaba tanıştığıma memnun oldum. Annemi tanıyordunuz galiba, öyle mi?
-Tanırdım, hem de çok yakından. Annenle biz aynı sensei'den idik. Onun kaybı benim için çok acıydı, bilmenin isterim.
-Sensei? diye sordum ki Alexis araya girdi
-Abigail biz biraz diğer misafirlerle ilgilenelim canım, sıkılmazsın değil mi?
-Sorun değil, dedim.
Etrafta olup bitenden soyutlanmış bir şekilde annemi düşünüyordum. Acaba hayatta olsaydı ne olurdu diye hayal ettim. Etraftakilere beni 'kızım' diye tanıtır mıydı? Tüm bu düşüncelerden sıyrılıp etrafa göz gezdirdim. Birden kapıdan soluk teni, koyu siyah saçlarıyla o girdi buz mavisi gözlerinden çok bakışlarıydı onu enteresan kılan. O an gördüğümde anlamalıydım buz mavisi gözlerin ilerde benim için birçok anlam ifade edeceğini...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurban
Teen FictionBilinmezliklerle bezenmiş bir ada, beş farklı soy, düşmanlar ve dostlar. Tarafını seçemeyen bir kurban. Ve bu yolda onu yalnız bırakmayacak bir yoldaş. Sürükleyici bir serüvene hazır olun...