"Yeni bir hayata girmeye hazır mısın, Chloe?!"
Rahatsız bir şekilde inleyip, annemin aşağıdan bana seslenmesini umursamamaya çalıştım. Yeni bir hayata girmiye hazır mıyım, sorusu kesinlikle yanlış bir soruydu. Doğrusu, "Yeni bir okul gazabına girmeye hazır mısın, Chloe?!" olmalıydı. Bu sene üniversite sınavına girmiştim ve hunharca çalışmamın sonucunu da alarak, yüksek bir okul kazanmıştım.
Annemin gürültülü bir şekilde odaya girip, üstümdeki çarşafı kaldırması bu düşüncelerimi yok etmeye yetmişti elbette. "Hemen kalkıyorsun Chloe Rey! Yoksa-", annemin cümlesini bitirmesine izin vermeden, hızlıca yataktan doğrularak ayağa kalktım. Böylece beni babama söylemekle tehdit etmesini engellemiştim. Bıkkınlıkla annemin önünden geçtikten sonra, kişisel işlerimi halletmek için banyoma girdim. Annem de gözlerini devirdikten sonra benle birlikte dışarı çıkmıştı ama tabiki susmayacaktı. Hangi anne altta kalırdı ki? Tahmin ettiğim üzere aşağıdan sesini duyurmuştu. "Aşağıya inip kahvaltı yapman için 10 dakikan var."
---
Sonunda, sıkıcı olmayan (!) evimden dışarıya çıkabilmiştim. Her zamanki gibi Alexis'i bekleyecektim. Alexis, benim en yakın arkadaşımdı. Şans bu ki, ikimizde aynı üniversiteyi tutturmuştuk. Şans dediğim için üzgünüm. Düzeltiyorum, "Mucize!".
Dikkatimi dağıtan, önümde duran bir arabanın korna sesleriydi. Kafamı o yöne doğru kaldırdığımda, Alexis'in sırıtan yüzünü görünce, ben de sırıtarak arabaya doğru koştum ve kapıyı açıp kollarımı Alexis'in etrafına sardım. O da bana karşılık verdikten sonra geri çekilip, arabaya gaz vererek sürmeye başladı. "Seni özledim, şişko," dedi eğlenceli ses tonuyla. Kilom gayet yerindeydi ama o genelde beni sinir etmek için, bu tür lakaplar takardı.
Sırıttım.
"Ben de seni özledim, bakire." Cümleme karşılık yüzünü buruşturup, ciddileşti. Aradan birkaç saniye geçtikten sonra, ikimiz de sesli bir şekilde gülmeye başladık. O tabiki bir bakire değildi, hatta her gün başka biriyle olduğunu bile söyleyebilirdim. Sadece onun da yaptığı gibi ben de onu kızdırmak için, bu tür şeyler söylüyordum. Onu gerçekten özlemiştim.
---
Ve, üniversite hayatı! Bu geçen seneye göre ne kadar ürkütücü ve garip gözükse de eğlenceli bir şeye benziyordu. Kendimi cesaretlendirmeye çalışarak, yüzüme bir sırıtma yerleşirdikten sonra adımlarımı hızlandırarak, bloğun içerisine girdim. Alexis de beni takip ediyordu. Çoğu kişi sınıfını bulmak için koşuştururken, biz de onlara katılarak adımızın yazdığı listeyi bulmak için, bir tür koşma marotonuna girdik. Bu bizi ne kadar zorlasa da, sonunda bulmuştuk ama maalesefki bugün hiçbir sınıfımız uyuşmuyordu. Dersliğime yönelmek için bir hamle yaptığımda, iri bir bedene çarpmamla, durduğum yerde birkaç adım geriledim. Yüzümü buruşturarak kafamı kaldırdığımda, koyu iki erkek gözüyle karşılaştım. Kaşlarını kaldırıp, beni süzdükten sonra dudaklarına alaylı bir sırıtma yerleştirdi.
Panikleyerek, kaşlarımı çattım. "Ben, üzgünüm. Tüm hata benim. Sanırım önüme bakmıyordum ve- uhm-" Cümlemi bitirmeme fırsat vermeyen, ukala ve sert bir sesti. "Lanet olası çömezler," dedikten sonra gözlerini devirdi ve deli gözlerini, gözlerime sabitleyip alayla sırıttı. Dudaklarını yalayıp, cümlesine devam etti. "Seni affetmiyorum. Şimdi lanet olası çeneni kapat ve git başımdan."
Beynim karıncalanırken, ağzım "o" şeklini almış bir şekilde ona bakıyordum. -Ki o çoktan, omzuma çarparak (!) önümden geçip gitmişti. Henüz yeni başlamama rağmen, berbat bir gün geçiyordum.
---
Ayağımı okulun çıkışından dışarıya atarak, rüzgarın saçlarımı savurmasına izin verdim. Kafamı kaldırıp uzaklara baktığımda, teyzem el salllayarak beni arabasıyla bekliyordu. Sırıttım ve teyzeme doğru yürümeye başladım. Bugün beni teyzemin alacağını bilmiyordum, açıkçası bu bir sürpriz olmuştu. Teyzem bana kollarını açarak, ona sarılmamı bekledi ve ben de istediğini vererek ona sıkıca sarıldım. "Merhaba, tatlım. Nasıl gitti?" dedi her zamanki neşeli sesiyle.
"Her zamanki gibi. Sonuçta bu da bir okul, teyze. Nasıl olması beklenir ki?" Teyzem, sesli bir şekilde güldükten ve kafasını salladıktan sonra, beni arabasına yönlendirdi. Arabanın içine yerleştik ve birkaç saniye sonrasında teyzem heyecan dolu sesiyle konuşmaya başladı. "Chloe, ne oldu bilemezsin! Tanrım!" Heyecanlanarak, arabayı çalıştıran ve sürmeye başlayan teyzeme döndüm ve ona sorar gözlerle baktım. "Yaklaşık 1 haftadır bir çocukla görüşüyordum. Ama zaman ilerledikçe, artık bu bir tür flört işine dönmeye başladı-" Heyecanlanarak teyzemin sözünü kestim. "O yakışıklı mı?" Teyzem, sırıttı. "Lanet olası derecede bir taş! Tanrım!" Gözlerimi büyüterek teyzeme baktım ve devam etmesini istediğimi belli ederek, kafamı hızlı bir şekilde salladım. "Ve asıl bomba geliyor. Çocuk, bu okulda!"
Anında yüzümdeki heyecan kaybolmuştu. "Teyze, kendinden küçük biriyle mi flörtleşiyorsun?" dedim ciddileşerek. Teyzem, gözlerini devirdi. "Olgun kadınlardan hoşlandığını söyledi. Ve beni seviyooor." "Seviyor." Kelimesini uzatarak söyleşine istem dışı kıkırdadım. "Pekala, nasıl biri?" dedim meraklı bir şekilde. Bu sefer teyzem ciddileşmişti. "Koyu gözleri var. Siyah şekilli saçları, kaslı vücudu, elma renginde dudakları, esmere yakın bir teni..." Bunları söylerken, teyzemin kendinden geçtiğini fark ettim ve teyzemi dürterek kendine gelmesini sağladım. "-Ah, ve sert bir sesi ve sert bir kişiliği var. Ama senden daha büyük." Başımı sallayarak, teyzeme sarıldım ve onu tebrik ettim. Ama aradan birkaç saniye geçtikten sonra, yavaş yavaş yüzümün düştüğünü fark etmiştim. Teyzemin tariflediği çocuk, bugün benim çarptığım o gerizekalıyla aynıydı. Bir an için anılarımın canlandığını hissediyordum.
"Lanet olası çömezler," .... "Seni affetmiyorum. Şimdi defol git başımdan."
Sertçe yutkundum ve dua etmeye başladım. Teyzemin tariflediği çocuğun, başka bir çocuk olmasını diledim. Bu olmamalıydı, olamazdı...