Bu cümle yazmayaı öğrendğimin kanıtıdır. Bu cümle ise okumaya devam ettiğimin kanıtı.
Bir gün ansızın gözelerimi bir hastane odasında açtım. Ağzımda o sabahları geç saatlere kadar uyuduktan sonra oluşan iğrenç tat vardı. Kollarıma ve göğsüme bağlı birkaç kablo vardı. Bunların yatağamın yan tarafında duran monitöre bağlı olduğunu gördüm. Ama monitör çalışmıyordu.
Kabloları vücudumdan çıkarttım ve etrafa bakamyı düşündüm. Etrafta ne bir insan ne de canlılık gösteren başka bir şey vardı.
Mönitorle biraz uğraşıp açmaya çalıştım ama sanki yıllar önce çalışmayı bırakmış gibiydi. Hafif aralanmış kapıya baktım, arkası karanlaktı. Işığı açıp içeri girmeyi düşündüm ama düğme işe yaramıyordu. Birkaç denemeden sonra vazgeçtim ve düşünmeye başladım.
Ahh elektrikler gitmişti. Monitör de bu yüzden çalışmıyor olmalıydı. Maden elektirikler yoktu bu hataneden olamamın amacı neydi? Kendi kendime bu soruyu sorarken odamın kapısını açmaya gittim.
İlk itişimde kapı hareket etmedi bile. Bir daha denedim, yine hareket yoktu. Belkide çekmeliyim diye düşündüm. Hayır hala bir hareket yoktu. Uzun süren bir uğraştan sonra kapıyı ittirerek açtım. Çok fazla açılmamıştı ama benim geçmem için yeterliydi.
Kapıyı kapatan şeyin bir yatak olduğunu gördüm. Üstünde kanlar içinde kalmış ölü bir beden vardı. O küçük yaşımda bu bana görüp görebileceğim en kötü şeymiş gibi gelmişti. Tabi bu arkamı dönmeden önce düşündüklerimdi. Arkamda ölü doktorlar, kafasından vurulmuş hastalar, onların yakınları, kolu ya da bacağı kopmuş askerler. Bense orda anadan doğma onlara bakıyordum.
Bir kaç dakika etrafa boş boş baktıktan sonra ölülerin üzerinden kendime uygun bir kaç şey aldım. Hala o insanların neden öldürüldüğünü anlamaya çalışırken kapıya doğru yürüdüm.
Kapının üst tarafında Manhatan Merkez Hastanesi yazıyordu. Burayı biliyordum,evime çok yakındı! Büyük bir mutlulukla kapıdan dışarı fırladım. Fırladığım gibi durmam bir oldu. Dışarıda onlarca hatta belki yüzlerce ceset vardı.
Hüzünle hastanenin merdivenlerine oturdum. Ağlamak üzereydim,gözlerim dolmuştu. Tam o sırada bana doğru yürüyen birini gördüm. Mutluluğum görmeye değerdi. Ama bu mutluluk da fazla sürmedi. Yüzü çürümüş, kıyafetleri yıllar öncesinden kalmış bir yaratık gördüm. Ardından çığlığı patlattım. Bir kaç saniye sonra her tarafımda bu yaratıklardan vardı. Beni ısırmaya çalışıyorlardı. Küçük de olsa bir boşluk gördüm ve bağırmaya devam ederken onlardan uzaklaşmaya başladım. Neyse ki o şeyler benim gibi koşamıyordu, sadece yürüyebiliyorlardı. Ama benim bağrışlarımı duyan diğer yaratıklar şimdiden üstüme gelmeye başlamıştı. O anda içim korkuyla doluydu, bağırarak ordan uzaklaşmak istiyordum. Ama şu ana kadar bağırmanın bana pek bir faydası olmamıştı. Kendimi -ne kadar zor olacağını bilsem de- susturmaya çalıştım, her nasıl olduğunu bilmesem de başarmıştım, artık bağırmıyordum. Şu an tek yapmam gereken burdan uzaklaşmaktı. Bu olay bana ilk ve en önemli dersimi vermişti: Ne pahasına olursa olsun sessiz kal!
Bir kaç dakikalık koşudan sonra etrafta hiç kemsenin kalmadığını gördüm. Rahat bir nefes alabilmiştim sonunda. Aslında bu nefes beni pek rahatlatmamıştı. Çünkü ne kadar aç ve susuz olduğumun farkına varmamı sağlamıştı. Bu sokakları iyi bildiğim için rahat bir şekilde yürüyerek küçük bir markete vardım. Bu market benim evden kaçıp yiyecek bir şeyler almak için geldiğim yerdi. Ama o hafızamdaki mükemmel marketten geriye neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Camları parçalanmış, kapısı kırılmıştı ve içerdeki raflar yeri yıkılmış çoğu yağmalanmıştı.
Raflarda kalmış ve yere saçılmış şeylerle karnımı iyice doyurdum. Marketin sahibini tanıyordum ve bu şeylerin parasını ödemeden gitmek istemedim ve ona bir not bırakma kararı oldım. Elime kalemi aldım, bir karton parçası buldum, yazmaya başlıyacaktım ki yazmayı bilmediğimi hatırlarladım. Boş boş kağıda baktıktan sonra üzgün bir şekilde kalemi bırakıp tezgahtan uzaklaştım. Etrafta dolaşırken yukarıya doğru çıkan bir merdivem gördüm. Bu merdivenden çatıya çıkıp etrafa bakmanın iyi bir fikir olacağını düşünmüştüm. İkimci adımımda arkamdan bazı sesler duydum arkamı dönmeye yeltenmiştim ki bir tetik sesi duydum, ardından gelen "Isırıldın mı?" sorusu...Bu bana ikinci dersimi:Hiçbir yere araştırma yapmadan girme!
Geçmişşme dair hatırladığım bir kaç şey vardı: annem, babam ve ablam. Ablam eyaletin en iyi okulunda son sınıf öğrencisiydi. En büyük hayali bir gün doktor olmaktı. Son zamanlarda sınava çalışacağını söyleyerek benimle ilgilenmeyi reddediyordu. Annem bir hemşire babam ise bir polisti. Son bir kaç haftadır eve sürekli geç gelir, vardiyeye kalırdı. Ona her eve neden bu kadar geç geldiğini sorduğumda bunun benim sorunum olmadığını söyler, beni azarlar ve odama gönderirdi. Ben ise anasınıfına gidiyorumdum yani 6 yaşındaydım.
En son hatırladığım şey buydu. Anaokulu anılarım. Acaba aradan ne kadar zaman geçmişti, günler, haftalar, belki de yıllar? Ama büyüdüğümü hissedebiliyordum.
Adam tekrar sordu "Isırıldın mı?". Bu soru beni derin düşüncelerimden uyandırmayı başarmıştı ama şuan içimde olduğum durumun şokuyla hala konuşamıyordum. Adam silahı kafama dayadı, o korkuyla ağzımdan tek bir kelime çıktı "Hayır!". Bu cevap adama yetmiş gibiydi. Silahını indirdi ben de rahat bir nefes aldım. Arkamda duran ama benden yakalışık bir metre kadar uzundu ve vücudu dev gibiydi, uzun kahverengi sakalları vardı. Ona garip garip baktığımı gören adam arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Arkadı dönükken bana "Kaç yaşındasın?" diye sordu. Bu sorunun cevabından ben de emin değildim. Başımdan geçenleri anlatmaya başlamıştım ki adam sertçe arkasını dönüp "Yaşını sordum, hayat hikayeni değil!" dedi. Bu sözlerden sonra afallamıştım ama nerden gelmediğini bilmediğim bir şekilde "On iki" dedim. Acaba bu doğru muydu, aradan altı yıl geçmiş miydi, altı yıldır hastanede miydim? Bütün bu soruların arasında o adamı takip ettim. Üçüncü ve son dersim olan Asla gereksiz konuşmamamayı almıştım.
İşte bu bir kaç saat içinde öğrendiğim şeyler beni hayatımın geri kalanında hayatta kalmamı sağladı. Ne zaman zor bir duruma düşsem, ölümle burun buruna gelsem bu kuralları kendime hatırlatıp bir kaçış yolu buldum.
Aradan yıllar geçti, dünya hala bu virüsle mücadele ediyor ama yeni nesiller yetişmeye başladı. Ben de okuma yazma öğreneli bir kaç hafta oluyor. Gelecek nesillere benim hayatta kalmamı sağlayan kuralları öğretmek benim görevim. Ve bunu hayatım boyunca yapacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tadımlık Hikâyeler
Short StoryCanım sıkıldıkça, zaman buldukça ve hayal gücüm kontrolümden çıktıkça yazacağım tadımlık hikayeleri yayımlayacağım kitap.