Bir yazı okumuştum bir keresinde. Şöyle diyordu kız; "Nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim! Ama... Sevdiğin birisi için can vermek, ölmek için güzel bir yol gibi gözüküyor!"
Ama ben o kız değilim. Ben hep düşündüm. Belki size psikopatça gelecek, ama ben hep patlayarak ölmeyi istedim. Sanki; bu dünyada hiç var olmamışcasına yok olmayı... Paramparça olmayı...
Binlerce yol var ölmek için, trafik kazası, bıçaklanma, silahla yaralanma, hatta tamamen yok olmak için asitte erime... Ama dedim ya, ben paramparça olmak istiyordum. Olmadı....
Şu anda. Sol tarafımda. Sırtımda. Kalbimin hemen yanında iki kurşun var. Yaklaşık onsekiz saniye saniye önce girdi ilki içime. Ondan iki saniye sonra da ikincisi...
Ve ben! Dimdik duruyorum ayakta. Sanki hiç yaralanmamışcasına....
Sanki vücudumdan oluk oluk kan akmıyorcasına...
Ve canım çok yanıyor.!
Üzülmeyin hemen! Canımı yakan içimdeki kurşunlar değil. Sevdiğim adamı kurtarmak için yedim ben o kurşunları. Onlar umurumda değil inanın ki! Asıl canımı yakan şey, geç kalmam. Sevdiğime geç kaldım ben.
Yedi dakika önce nizamiyeden giriş sebebim, ona gidip. 'Ben de seni seviyorum' demekti sadece...
Şimdi ise korkuyordum. Yaralandığımı kimsenin duyup görmemesinin yanı sıra,gelecek üçüncü kurşunun ona isabet etme olasılıgı, ve ben olayın şoku ile donup kaldım. Yerimden kıpırdayamıyorum, kıpırdamıyorum ki, eğer bir ateş daha edilirse o da bana gelsin.
O mu?
O hiçbirşey yapmıyor. Bana bakıyor sadece,anlamak istercesine. Koşa koşa ona gelip, şimdi de neden durduğumu anlamaya çalışıyor muhtemelen.
Otuziki saniye oldu... Hala kimse fark etmedi. Ve benim sadece bir kaç dakikam daha kaldı. Artık söylemem gerek. Ölüresem içimde kalsın istemiyorum. Belki bunu yaparak ona hayatının en büyük kötülüğünü yapacağım, ama söylemek istiyorum.
Derin bir nefes aldım. Sol yanıma ardı ardına saplandı sancılar. Büyük ihtimal iç kanama geçiriyorum...
Sadece bir buçuk dakika geçmiş olmasına rağmen kuruyan dudaklarımı ıslatıyorum. Ve gözlerinin tam içine bakıyorum. Zorla bulduğum sesimin bu kadar güçlü çıkması beni bile şaşırtıyor.
"Ben Seni Çok Seviyorum Kalbi Güzel Adam!" diyiveriyorum tek seferde.
Gülümsüyor... Artık iyice yavaşlayan kalbimi hızlandırdı bu gülümseme. İnanın o kadar güzel gülüyor ki...
Bir adım attıyor bana doğru. Üzerindeki kamuflaja indiriyorum gözlerimi. Sanki gözlerimin önünde beliren minik siyah noktaları görebilecekmiş gibi saklama ihtiyacı hissettim gözlerimi. Sonra bir adım daha atıyor. Bir nefes uzağımda şimdi. Teninden buram buram yayılan şeker-baharat kokusu burnuma dolunca kapattım gözlerimi. Ta ki yanağımdaki bir çift sıcak eli hissedene kadar.
"Benim kadar sevemezsin Toprak Gözlüm!" Önce gözlerimi açtım. Sonra bir nefeslik o mesafeyi zorla kapatıp kollarımı kamuflajın sardığı iri bedenine doladım. O da hareketlendiği sırada durdurmak istedim. Şu anı bozmasın, beni kollarından ayırmasın diye. "Sen sarılma! Sarılma sırası benim."
"Buraya gelmek için bu kadar bekledim, bundan sonra ölsem beklemem."
Ölmek...
Sahi ölmek...
Ben şu saniyelerde ölüyorum değil mi?
Usul usul kaldırdı kollarını...Sardı bedenimi...
Ve durdu. Bedeninin kasıldığını hissedebiliyorum. Üç dakikadır anlamamıştı oysa... Aynı yavaşlıkta ayırdı kollarını. Ben ise hala sarıyordum onu. Aldığım son nefeste onun kokusu dolsun içime istiyordum. Uzaklaştırıyor kollarını benden. Geri gidiyor, kanlı elleri parlıyor ay ışığıyla.
Donup kalıyor önce. İki saniye kadar sürüyor olan biteni anlaması. Sonra yine yüzüme bakıyor. Küçük bedenimi tuttuğu gibi sıkıca sarıp yere atıyor bedenlerimizi. Soğuyor mu hava?
Bağırmaya başlıyor sonra. Sanki can verir gibi bagırıyor. Sesi öyle gür çıkıyor ki; daha önce hiç böyle bağırmadığına yemin edebilirim. Sonra yine bana veriyor dikkatini. Ard arda sıralıyor merak dolu kelimelerini. "Ne oldu?" diyor. "Ne zaman oldu? Neden söylemedin Esmer'im?"
Sadece bakıyorum yüzüne. Gülüyorum. Çünkü artık değil konuşacak,nefes alacak kadar bile halim yok. Beş dakikada kaybettim kendimi. Hislerimi, hala kan akıyor fark ediyorum bunu.
"Sabret. Biraz daha dayan. Pes etme!" diyor korku ile. Ama ben çok üşüyorum. Ve bunu söyleyecek kadar bile gücüm yok. Ve gözlerim kapanmak için savaşıyor adeta. İzin vermek istiyorum onlara bir yandan, ama bir yanım 'Dur!' diyor. 'Onu bırakamazsın!'
"Uyuyabilir miyim?" diye soruyorum zar zor.
"Sakın! Sadece birkaç dakika dayan."
"Gözlerim beni dinlemiyor. Gözlerimi kapatırım sadece, uyumam. Uyursam da uyanırım. Söz!" derken ağzımın içindeki kan tadını duyumsadım. İç kanama çoktan başlamış. Kanı geri yutup gözlerine bakmaya devam ettim. "Sakın kapama gözlerini. Çok az kaldı. Duyuyor musun beni." ve daha bir sürü şey söyledi. Ama uğuldayan kulaklarımdan duyamadım. "Biraz sonra açarım gözlerimi olur mu?"
Ve kapattım gözlerimi...
Açamayacağımı bile bile. Sarsıldığımı hissettim biraz sonra. Ama açamadım gözlerimi. Öyle güzel bir dünya göz kırpıyordu ki bana, beni sarsıp kendime getirmeye çalışan Adam'ım bile aklımdan uçup gitmişti. Çünkü önümdeki hayatım, geride bırakığımdan daha muhteşemdi. Hem de geri dönmeyi istemeyeceğim kadar çok....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Hikayeler
RandomBirbirinden güzel kısa hikayeler seni bekliyor. Bakmadan geçme!