Ben Rosé, aslında beni Chaeyoung olarak bilirler. Gerçi onlar sadece Chaeyoung'ı bilirler, içimde bir yerlerde kendini dış dünyadan saklayan, maskelenmiş duygularımın yüzü Rosé'yi belki de bir tek ben tanırım.
Chaeyoung'ın duvarları solgun ve şampanya renginde, zemininde ise yeşilin en çirkin tonunda parkeleri olan, o yeşil ki rengi; kirlenmiş denizlerin üzerinde salkım saçak yayılmış yapışkan yosunları anımsatır, 1+1 denilecek bir 'dört duvarı' vardır. O sakin, sessiz ve işinde gücünde ki sarışın kendi ufak ve minyatür yaşantısını ziyadesiyle sığdırır bu dört duvar arasına. Oysaki Rosé öyle midir? Onun hayaller alemi mavilerin, yeşillerin, pembelerin ve de turuncuların tek noktada birleşip birbiri içinde karıştığı âdeta bir güz dönümü, sonsuz bir bahar ya da tatlı bir şafağın sökmekte olduğu o nadir an gibidir ve zemininde de yakamoz gülleri açılır.
Yine de ne o sonsuz baharlar ne o güz dönümleri ne de o tatlı şafak sökümleri yeter Rosé'nin hayallerine, düşlerine ve de rüyalarına.
Her şekilde ben hem Chaeyoung hem de Rosé olabiliyorum. Sen bana istediğin şekilde hitâp edebilirsin fakat benim sana hangi yanımı göstereceğim senin bana vereceğin güvene bağlıdır.
Güven bulmadığım yerde yapamam ben, misal sen yapar mısın? Kim dayanabilir ona güvence veremeyen insanlara? Bende istediğim güveni alana kadar kapatırım kendimi içime âdeta kilitli bir kutu gibi. O kilidi açacak anahtarı kendi içimde kaybederim. Sâhi, ben kendimde kendimi bile kaybederim bazen. Böyle durumlarda insanlar 'yine içine kapandı' derler. Oysaki bulmasını isterim birisinin beni, cesaret edip de kendime yarattığım karanlıktan beni kendi elleriyle çıkarmasını beklerim çaresiz. Ama kimse görmez içimde beni yutan karanlığı. Az ucundan fark etmiş olan da yanaşmak istemez. Sadece 'garip' derler insanlar benim için, onlar anlamazlar ki beni. Söylediğim gibi, beni benden başka bilen yoktur.
Fakat güveni aldığım anda anahtar benim bile bilmediğim bir anda ve bir yerden çıkıverir ve kırılır kilitler, çözülür mühürler. Bir anda kaptırırm kendimi. Ben de böyle garip bir insanım işte.
Garip huylarım da vardır misâl. Diğer insanların söylediği kadar vardır belki de garipliğim. Hayatımın bomboş olduğunu düşünürüm çoğu zaman, bu liseyi bitirdikten sonra içine düştüğüm bir girdaptır, üniversiteyi bitirdikten sonra daha da derinlerine sürüklendiğim bir girdap. Gelecekte ne yapacağım kaygısı, okul okuyacağım? Evet. Mezun olacağım? Evet. İş bulup çalışacağım? Evet. Daha sonra bir adamla evleneceğim, çocuk doğuracağım ve yaşlanıp öleceğim. Yanlış mıyım? Çoğumuzun yaşamak istediği hayatta üç aşağı beş yukarı böyle değil midir? Böylesine basit, klasik ve standart bir şeyi neden sakız gibi uzatmaya niyetlendiğimi sorgularım ben. Hep ötesini merak ederim, hep ötesini sorgularım. Ama ötesine gitme derler bana, çünkü orada ölüm var.
Ölüm varsa ne olmuş! Ölüm çok mu kötüdür sanki? Diğerlerinin aksine ben ölümü bir bitiş çizgisi değil, yeni bir başlangıç noktası olarak görüyorum. Ve orada yeni baştan başlamak istiyorum ardımda bırakacağım kederi bir an olsun düşünmeden. Gerçi artık arkamda yas tutacak biriside kalmadı.
Tahmin ettiğiniz üzere bu tarafta yaşadığım hayat beni memnun etmiyor. Kafamda kurduklarımı bu sınırlı dünyada yaşamak mümkün değil. Bir sefercikte diğer tarafta denemek istiyorum. Varsın geri dönüşü olmasın vêlev ki bu hayatımın en büyük kumarı. Pişmanlık duyacağımı sanmıyorum çünkü zaten mutlu değilim.
İşte bu yüzden şimdi buradayım, intihar odasında. Ya biri beni öldürecek ya ben birini ya da ben kendimi. Her şekilde istediğimi elde etmiş olacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
intihar odası ❇ rosékook ✓
Fanfictionhayatlarından bezmiş olan iki kişi, internetten tanışır ve intihar etmek için buluşur. [230122-080222]