Bölüm şarkısı; song request (leesora ft suga)
Ağlayarak uyuduğum gecenin sabahından kalan tek şey şişmiş gözler ve mor göz altlarıydı. Hareketsizce, yatakta bekledim bir süre güneş tam gözüme vuruyordu, zaten ağrıyan gözüm bin kat daha ağrımaya başlamıştı. Yataktan yavaşça doğruldum, sağ tarafımda kalan mavi ama rengine göre sade duran aynaya kafamı çevirdim. Berbat, dedi iç sesim, haklıydı da. Yüzümü bir müddet inceledim. Beynimin içinde sinek gibi dolaşan düşüncelerden kurtulmak için kafamı iki yana salladım. İç çektim ve yataktan bacaklarımı sarkıttım, fazla uyuşuktum, yani diğer günlere nazaran öyleydim. Ayaklarımı yere bastım ve böylelikle yataktan kalkmış oldum. Gözlerim karardı kahretsin, düşüyorum sanmıştım, güldüm. Yüzümü yıkamak için odamdaki banyoya girdim. Yüzümü görmek istemiyordum ama girdiğim gibi gene kendimle karşılaştım. Neden bu evde bu kadar çok ayna var? Kendisini sevmeyen biri için işkence olur bu.
Homurdandım ve musluğun soğuk su tarafını açtım ayılmam en azından biraz daha kolay olacaktı. Yüzümü yıkamaya bitirdikten sonra havluyla kuruladım ve banyodan çıktım. Ev kış ayına yaklaştığımız için soğumaya başlamıştı. Aldırış etmedim, üşüsem de umrumda değildi. Zaten fazla yaşamıştım. Mutfağa girdiğimde ise leş bir koku etrafı sarmıştı, "Çöpler mi kokuyor? Yoksa dolap mı küflendi acaba?" Sorar gözlerle çöp kutusunun yanına gittim. Hayır, bomboştu. Buzdolabını açtım, "Kesinlikle, peynir. Bu iğrenç" yüzümü buruşturdum, peynir kabını dışarı çıkarttım ve diğer bir sürü tarihi geçmiş yiyeceği de. Neredeyse çoğu öğünü atlatırdım. Bazen hiç yemezdim tok olurdum, tabii yediğimiz abur cuburları saymazsak. Homurdanıp dolaba baktım. Harika, yiyecek bir şey kalmamıştı ve saat daha erkendi. Tezgahta bir şey vardır belki diye bakındım ama orda da yoktu. İç çekip küflenmiş olan yiyecekleri poşete koydum. Hem çöp atmaya hemde markete gidecektim. Kokuşmuş poşetin ağzını bağladım ve üstümü giyinmek için odama geçtim. Rastgele bir kaç parça kıyafet seçtim ve giyindim. Pencereden havaya bakmadan poşeti alıp evin kapısını açtım. Ayakkabılarımı giyinmeye başladım, apartmanın camına damlayan yağmur damlalarına gözüm takıldı. Daha ne kadar berbat olabilir, ayakkabılarımı çoktan giyinmiştim bile. Vestiyerden şemsiyeye uzanmaya çalıştım ayağım kapının eşiğine takılmıştı. Sesli bir şekilde inledim çünkü yüzüm soğuk zemine değmişti. Cidden harikasın sakar Jimin. Ellerimden destek alarak yerden kalktım ve şemsiyeyi orda bıraktım. Kapıyı kapattım, o sırada gülmemek için kendini zorlayan yan komşumu fark ettiğimde her şey için çok geçti.
-----------------------
Elimdeki poşetlerle ve bir de yolun başından beri beni takip eden kedi ile apartmanımın olduğu sokağa ilerliyordum. Aklıma geldikçe homurdanıyor, yanaklarımın ısındığını hissediyordum. Lanet olsun neden böyle olmak zorunda. Apartmanın kapısından içeri girerken kedinin de gireceğini fark ettim, tebessüm edip kapıyı biraz daha açtım ve içeri girdi, benimle birlikte merdivenlere çıktı. Evin önüne geldiğimizde kapının deliğine anahtarı soktum ve kapıyı araladım. Poşetleri kapının girişine koydum ve ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim. Kediyi de kendime doğru çekip kapıyı kapattım. Derin bir nefes aldım, poşetleri mutfağa taşıdım. Süt sevmezdim ama kediyi markete girmeden öncede gördüğümde içebilmesi için almıştım. Sütü dışarda bıraktım ve diğer ıvır zıvırları buzdolabına dizdim. Süt kutusunu açıp, kaba döktüm birazını ve yanımda beliren kedinin önüne koydum. Bir süre nasıl içtiğini izledim. "Sadece diliyle içiyor, sanırım bu zor olmalı ve bitirmesi bir hayli uzun sürüyor." Güldüm ve kedinin yanına diz çöktüm. Tüyleri kabarık ve gri renkteydi, gözleri de yeşil. "Ne güzelsin öyle...." Severken boynundaki tasmaya elim takıldı ve biraz fazla çekiştirdiğim için kedi hırlamıştı. Gözlerimi büyüttüm ve ismine baktım. 'Hope' çok güzel. Kendisi gibi güzel bir ismi var. Elimi ondan çektim ve yerimden kalktım. Aldığım şeylerin çürüyeceğini biliyordum, göz devirdim. Salona geçtim ve gene düşüncelere daldım. O, gri saç tutamlarını hatırlıyorum. Gözleri olduğundan fazla küçüktü, garip olacak şekilde beyaz tenliydi. Daha fazla hatırlamaya çalıştım ama şakaklarıma giren ağrıyla düşünmeyi kestim. Kedi yani Hope'un miyavlaması evin içinde yankılanıyordu. Evin boş olduğundan sanırım, koltukta yatma pozisyonu aldım o sırada tüyleri yumuşacık olan Hope üstüme çıktı. Top misali bir hal aldı ve kuyruğunu sallamaya başladı, sanki bir tempo tutturuyordu. Elimi sonun tüyleri arasında gezdirmeye başladım. Uyuduğuna emin olduğunda ise hareketlerimi yavaşlattım ve sonra elimi ondan çektim. Ağırlaşan gözlerime daha fazla direnemedim ve gözlerimi yumdum. Uyuyakalmıştım.
Hesabın ilk kitabı, Yoongi ve Jimin'in hikâyesi. Hatalarım olursa uyarırsanız sevinirim. İyi günler dilerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
promise | yoonmin
FanfictionBirbirlerinden habersiz iki apartman komşusu olan gençlerin hikâyesi. Jimin'in siyah ve Yoongi'nin beyaz renkler olduğunu düşünün, siyah mı kazanacak bu hikâye de beyaz mı? Öğrenmeye ne dersin :T? -angst