Gecenin karanlığı ve yerin ıslaklığı... Sokakları aydınlatan ay ışığı ve insanın tüylerini diken diken yapan o güzel esinti... Saçlarım adeta rüzgarla dans ediyor.
Vücudumu ve ruhumu bu karanlık geceye teslim etmek istiyorum. Sokaklarda böyle başıboş gezerken başıma neler geleceğini bilmeden. Sadece nefes almaya ihtiyacım var; Bu şehrin kalabalığından ve sorunlarımdan!
Bu an o kadar harika ki hiç bitmesin istiyorum. Soğuğu iliklerime kadar hissediyorum. Bu titreme bile o kadar hoş ki... Kendi kendime gülümsüyorum. Hayat ne zaman bu kadar güzeldide ben anlayamamışım. Gece tek başına dolaşmak ne kadar tehlikeli olsada bu güzel an için her şeyimi verebilirim. İnsanların uydurdukları şu karanlık yaratıklar bile umrumda değil. Sadece insanların gece dışarı çıkmasın diye uydurulmuş bir hikaye. Gece yaratıkları! Ne kadar da saçma! Daha kimse tarafından kanıtlanmamış. Görenlerde hemen ölüyormuş. Bu korkunç yaratıklar tarafından öldürülüyormuş. Tam bir saçmalık!
Gecenin mükemmelliğiyle sarhoş olmuştum adeta. Yorulup bir parka gittim. Hiç kimse yoktu. Ceptelefonumu çıkartıp sesi kısık bir şekilde müzik dinlemeye başladım. Ortamın mükemmelliğiyle kendimden geçmiştim neredeyse. Rüzgarın şişdetlenmesiyle kısık müziği duymaz olmuştum. Rüzgara karşılık şarkının sesini açtım. Ama çalılıkların hışırtısı sanki rüzgârdan değildi. Bunu başka bir şey yapıyormuş gibiydi. Korkmaya başlamıştım. Park bomboştu ve ben çalılıklara doğru gidiyordum neyle karılaşacağımı bilmeden. Sesli bir şekilde yutkunarak çalılıkları aşağıya doğru ittim."Tanrım! Sadece bir kediymiş." Bunları sesli bir şekilde söylemiştim. Kediyi elime alarak banka geri oturdum. Kedi ise baya üşümüş olmalı ki kucağımda büzüşerek yattı. O kadar sevimliydi ki... Tüyleri kabarmıştı, sanırım bu üşüdüğü içindi. Üzerimdeki hırkayı çıkartıp üzerine örtüm. Hafif mırıldandı ve kucağımda uyuya kaldı. Tanrım ne kadar da sevimli. Sesli bir şekilde, kucağımda uyuyan kediyle konuşmaya başladım. "Ne kadar tatlı bir şeysin sen ve küçücüksün. Bu soğukta tek başına orada ne yapıyordun? Yoksa sende benim gibi yalnız mısın? Ailen yok mu? Ama üzülme seni eve götüreceğim. Böylelikle ikimizde artık yalnız olmayacağız. Biz birbirimize sahip olacağız." dedim. Etraftan gelen sesle irkildim. "Çok şanslı bir kedi." Sesin geldiği yöne doğru baktım. Siyahlar içinde bir adam ağaca yaslanmış beni seyrediyordu. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı. Yanıma yaklaştığında yüzünü daha rahat görebiliyordum. Adam korktuğumu anlamış olmalıki ellerini havaya kaldırıp teslim olurmuşcasına "Korkma sana zarar vermeyeceğim. Vermek isteseydim bunu çoktan yapardım." dedi. Afallamış bir şekilde "Ne?" diyebildim sadece. Yanıma oturarak onu daha iyi görebiliyordum. Ne kadar da hoş biri, geceye o kadar uyumlu duruyordu ki... Sanki geceye hükmediyordu. Soluk bir ten rengi vardı ama bu onu daha da hoş yapıyordu. Soğuk biri gibi dursa da siyah gözlerinin içi parlıyordu. Karşımdaki yabancının konuşmasıyla düşüncelerimi dağıttım. "Gecenin bu vakti dışarıda tek başınıza ne yapıyorsunuz? Genç bir bayansınız başınıza bir şey gelebilir." dedi. "Sadece biraz rahatlamaya ihtiyacım var. Gece o kadar mükemmel ki eve gitmek istemiyorum." dedim, ciğerlerime temiz havayı doldururken. "Hmm... Ancak saat çok geç, gitmeniz gerek." dedi. Kim olduğunu sanıyordu bu? "Neden? Ayrıca siz burada ne yapıyorsunuz? Beni mi izliyordunuz?" dedim. "Ben dolaşıyordum ve sizi gördüm, sadece kediyle konuşmanıza kulak misafiri oldum. Eve gitmeniz gerek buraları tehlikeli
" dedi. "Hıh... Affedersiniz ama ne yapıp yapmamam gerektiğini size mi soracağım? Ne var dışarıda? Kim bana zarar verecekmiş söyler misiniz?" dedim sinirlenerek. " Bakın ben sizi düşünüyordum sadece. Tabi ki size karışamam ama gerçekten gece yaratıkları yüzünden başınıza bir şey gelebilir." dedi. Küçük bir kahkahadan sonra "Gece yaratıkları mı? Lütfen inandığınızı söylemeyin. Bu bir hikaye! İnsanların uydurduğu bir şey." dedim. Adamın suratı ciddileşerek " İnanmıyor musunuz?" diye sordu. "Tabiki inanmıyorum bunu 5 yaşındaki bir çocuğa anlatsanız anca o inanır ve ben 5 yaşında değilim!" dedim. Adam gülümseyerek ve hafif hayal kırıklığına uğramış bir şekilde "Siz bilirsiniz." dedi.
İkimiz konuşmadan dakikalarca öylece oturduk. Neden yanımda oturduğunu bilmiyordum ama yanımda oturmasındanda şikayetçi değildim. RüzgarRüzgarının onun tarafından esmesiyle kokusu etrafa yayılıyordu. Ne kadar da müthişti. Acaba kendi kokusu muydu yoksa parfüm müydü? Peki, neden yanımda oturuyordu? Karşıya bakıyordu sanki bir şey görüyordu ancak karşıda sadece karanlık vardı. Orada bir şey görmek mümkün değildi. O kadar dalmıştıki benim ona baktığımı bile fark etmemişti. Bir an yüzünü bana doğru çevirdi gözlerimizin buluşmasıyla kızardığımı hissettim ve esen rüzgarla tüylerim diken diken oldu. Sesli bir şekilde yutkundum. Karşımdaki şaheser üzerindeki deri ceketi çıkartarak bana verdi. "Sağolun ama ben üşümüyorum." dedim. "Hayır, giymek zorundasın!" dedi ve o da sesli bir şekilde yutkundu. "Hayır, giyemem. Siz..." cümlemi tamamlayamadan uzattığı ceketi sırtıma yerleştirdi. Gülümseyerek "Bana bir şey olmaz." dedi. Tanrım ne kadarda tatlı bir gülüş. Gözlerimi ondan ayıramıyordum gerçekten büyüleciydi. Kucağımdaki kedinin kımıldamasıyla kendime gelmiştim. "Geç oldu isterseniz sizi bırakayım." dedi. Amacın ne senin? "Ah... Ben kendim gidebilirim. Evim buraya çok yakın." dedim. Ayağı kalktım ve omuzlarımdaki ceketi sahibine geri verdim. Ben ayağı kalktığım gibi o da ayağı kalkmıştı. Cidden, sapık mıydı bu adam? Sinirlenmeye başlamıştım. O ise ceketini tekrar omzularıma yerleştirdi. Gözlerimin içine bakarak "Eşlik edebilir miyim?" diye sordu. Cevabım hayır olsada ben ona evet demiştim. Bu nasıl olabilir?
Benimle evime kadar gelmişti. Bu yabancı kimdi bilmiyorum ama evimi öğrenmişti ve ben ona karşı gelemiyordum. Tutsak edilmiş gibiydim. Adam kulağıma eğilerek "Tehlikedesin! Kokun... Özellikle kanın bizleri çekiyor. Nedenini bilmiyorum ama sana zarar gelmesini istemiyorum." dedi ve yanağımı okşadı. Donup kalmıştım vücudum hareketsizdi ama içimden duyulmayan çığlıklar atıyordum. Bana dokunuşu ne kadar da yumuşaktı. Sanki rüzgar okşuyordu yanağımı. Elleri... Elleri buz gibiydi. Bir cesetin ki kadar soğuk. Hava soğuk olduğundan mıydı bu? Ben bunları düşünürken o da bana bir şeyler söylüyordu ama ben algılayamıyordum. Kendi düşüncelerimle daha meşguldüm. Son sözü "Seni kendime bağlıyorum böylelikle daha az tehlikede olacaksın." demesiyle gözlerim kocaman olmuştu ve ardından daha da kocaman oldu. Çünkü dudaklarımız birleşmişti. Bu... bu da neydi böyle? Karnımda kelebekler uçuyordu. Bir yabancı beni öpüyor ve ben bir şey yapmıyordum, yapamıyordum. Geri çekildiğinde etraf birden karamıştı.
Gözleri açtım... Bu ses saatin alarmı mı? Saat sabahın 7' si mi? Neler oluyor bunların hepsi bir rüya mıydı? Gözlerimi ovalayarak yatakta doğruldum. Dün geceyi hatırlamaya çalıştım. Ahh... Sanırım rüyaydı, oysaki çok gerçekçiydi. Kahvaltı yapıp hemen okula gittim. Neredeyse geç kalıyordum. Sınıfa az bir zaman farkıyla hocadan önce girdim. Hocanın arkasından biri sınıfa girmişti. Gelen kişiyle gözlerim kocaman oldu. Bu... bu dünkü çocuk! Rüya değilmiş! Çocuk kendini tanıttıktan sonra yanımdaki sıraya oturmuştu. "Sen... Sen... Sen nasıl..?" diyebildim sadece. Ne diyeceğimi bilmiyordum. O ise gülümseyerek. "Sana da günaydın." dedi.
