29 5 1
                                    

Eve döndüm. Bana seslendiği sırada ceketimi çıkararak merdivene doğru yürüyordum.

"Nasıl geçti?" diye sordu ifadesiz sesiyle, omzunun üstünden. Önünde son projesinin maketleri vardı, ben gelene kadar işiyle ilgilenmiş gözüküyordu.

"İyiydi." elimden gelen en iyimser sesle yanıtladım. İlk basamağı çıkamadan duraksadım.

"Herkes gelmiş miydi?" diye devam etti. "Diğer arkadaşların? Yoongi, Jungkook, Ho-"

"Evet," dedim lafını bölüp hızlıca kafamı sallayarak, "herkes gelmişti."

Karım bana dönüp okunması zor bir ifadeyle baktı ve belli belirsiz kafasını salladı. Yukarı çıktım.

Yalan söylemiştim. 

İyi geçmemişti. İyi değildim.

Çünkü bugün, 5 Kasım 2050, ölümünün kırkıncı yıl dönümü sevgilim.


Geniş, modern eşyalarla döşeli, kusursuz derecede beyaz yatak odamıza girdiğimde tam karşı duvardaki aynadan kendi yansımamla karşılaştım. Dudaklarım iğneyle iki yana tutturulmuş gibi gerilmiş şekilde bükülüydü, gözlerim de donuktu. Döndüm, ipek halıda yürüyüp giyinme odama ilerledim. Bordo kravatımı çıkarıp çekmeceme yerleştirdim.

Beyaz gömleğimin üstüne gri bir süveter geçirdim ve tekrar yatak odama dönerek yatağımın üzerine oturdum. Beyazlamış saçlarımı geriye taradım. Gri saten yatak örtüsünün üstünde her zamanki gibi tek bir kırışıklık yoktu. Bugün nedense tüm bu kusursuzluk beni geriyordu.

Derin bir iç çektim.

Tekrar alt kata indim. Karım ve maket malzemeleri ortalıkta gözükmüyordu. Beyaz seramikle kaplı mutfağın ortasındaki siyah masada dumanı tüten bir kahve hazır duruyordu. Sıcak kahveyi cam fincana dökerken kokusu burnuma geldi ama algılayamadım. Zihnime sürekli düşüveren görüntüler anı yaşamama engel oluyordu. 

Tüm gün arkadaşlarımın yanında kendimi tutmuş,  duygularımı bastırmıştım. Geniş salonda sessizlikte kalınca ise daha fazla dayanamadım.

Seninle tanıştığımız zamanı hatırladım.

The One That Got Away | vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin