"Oraya tekrar dönmeyeceğim, tartışmanın sonu!" Sinirle nefesimi dışarı üfledim ve ellerimi sertçe saçlarımın arasından geçirdim. "Bak Harry, bu böyle olmaz. Eğer o ür-" "Sana tartışmanın sonu dedim!" diye gürledim ve odadan çıktım. Arkamdan bağırışlarını duyabiliyordum ama umursamadım ve evden çıktım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Cebimde 5 kuruş yoktu, gidebileceğim hiç kimsem yoktu. Sadece o vardı. Ama saniyeler önce evi terk etmiş bulunmaktaydım.
Bunu önceden birçok kez daha yapmışlığım vardı ama bu sefer büyük ihtimalle son olacaktı çünkü bir daha oraya dönmek gibi bir niyetim yoktu. Ve o da bunun farkındaydı.
Tabiki de arkamdan gelmemişti, beklemiyordum da zaten. O kendini düşünen bir sürtükten başka hiç bir şey değildi. Yıllarca babamın ölmeden önce söylediği o son üç kelimeyi kendince yerine getiriyordu: Oğluma iyi bak.
Tabiki o sürtük, böyle bir şey yapmadı; yapmaya kalkışmadı bile. Sadece yıllar boyunca beni bir rehabilitasyon merkezine kapatıp, başından savmayı amaçladı; ki bir kereliğine bunu başardı. Ama o kadar boktan bir yerdi ki, 1 aya kalmadan beni ordan çıkarmışlardı.
Aslında haklı da sayılırdı. Aklınıza gelip gelebilecek her şeyi yapmıştım. Alkoliğin tekiydim, uyuşturucu hem kullanıyor hem satıyordum, bir çok olaya bulaşmıştım.
Ama bunların çoğunun üstesinden uzun bir süre önce gelmiştim. Sadece hala eskisi kadar olmasa da alkol kullanıyordum. Bazen gelen minik krizlerim oluyordu.
O sürtük, benim ölmem için elinden geleni ardına koymamıştı tabii. Beni nereden geldiği belli olmayan sayısız doktora götürmüştü ve bana zorla tonlarca ilaç içirmişti. Ki ben bunların tek bir tanesinin bile ne amaçlı olduğunu bilmiyordum.
"Neden direnmedin?" diye soracak olursanız eğer, bunun için en ufak bir gücüm bile yoktu. Kafam uyuşturucular sebebiyle o kadar gidikti ki, adımı sorsanız söyleyemeyecek hale gelmiştim.
Beni sonunda ölüm döşeğine getirmeyi başardığında, bir rehabilitasyon merkeziyle konuşup beni oraya tıkmıştı. Ve nasıl olduysa, bir şekilde iyileşmeyi başarmıştım.
Neredeyse 3 ay sonra ayağa kalkmayı, yürümeyi ve buna benzer yaşamak için gerekli olan işleri yapacak hale geldiğimde, minik bir ısrarla beni oradan çıkarmışlardı.
Eve gelip kapıyı çaldığımda o sürtüğün suratındaki ifade görülmeye gerçekten değerdi. Ne yapacağını şaşırmıştı adeta. Çok büyük ihtimalle o boktan merkezden, bir hayalletten, bir insan halinde çıkacağımı o bile hayal edememişti.
Normalde olsa asla o eve geri dönmezdim ama yapacak başka bir seçeneğim yoktu. Elimdeki babamdan kalan para çoktan tükenmişti -tabii çoğunu o sürtüğün aldığını saymazsak-.
Ama bugün, gerçekten canıma tak etmişti. Bir şekilde yolunu bulabilirim, diye düşünüyordum ama bunun bir siktiğimin hayalinden başka bir şey olmayacağı gerçeğini de göz önünde bulundurmamaya çalışıyodum.
Hava gerçekten soğuktu. Kasım ayındaydık. Londra'nın temmuz ayında bile geceleri havanın bazen dondurucu soğukluğa geldiğini düşünecek olursak, şu anda benim gibi birinin -üzerimde ince bir tişört ve pantolon olmasından bahsediyorum- sokakta kalacağını varsayarsak, şey, sabaha canlı çıkmam imkansız gibi gözüküyordu.
Yarım saatlik boş geçen zaman ardından, üzerinde çamur lekeleri bulunan kaldırımın üzerindeki bankı görünce içimden çığlık atmak geldi. Neredeyse bankla aramda 3 metre vardı ama bu zifiri karanlıkta bana bir pırlanta gibi parıldıyordu.
Adımlarımı banka doğru hızlandırdıkça git gide büyüyen bir insan gölgesi görmem uzun sürmemişti ama hala orada neler olup bittiğini çözemiyordum. Sonunda hedefe ulaştığımda ise genç bir kızın bacaklarını kendine çekip ağlıyor olduğunu gördüm.
Ağzından minik hıçkırılkar çıkıyordu her ne kadar onları engellemeye çalışsa da. Yanına oturduğumda beni hala fark etmemişti. Kaşlarımı çattım. "Hey hey, sen iyi misin?" Bunu söyememle yerinde hoplaması bir olmuştu. Normal olarak, gecenin bir saatinde bir bankta ağlarken, tamamen dağılmış bir adam görmek onu şaşırtmış olmalıydı. "Se-sen de kimsin?" "İlk soruyu ben sordum." Bu sefer kaşlarını çatma sırası ondaydı. Ellerinin tersiyle yanaklarındaki yaşları sildi ve kucağında birleştirdiği ellerine bakmaya başladı. "Sence oradan nasıl gözüküyorum?"
Suratıma minik sırıtışımı yerleştirdim ve bankta arkama yaslandım. "Başına her ne geldiyse, gecenin saat 12'sinde sokakta yaşayabileceğin herhangi bir şey kadar canını yakacağını sanmıyorum." Burnunu bir kez daha çekti. "Ölmek istiyorum." diye mırıldandı ve kafasını geriye yatırdı. Büyük ihtimalle bu dediğini benim duymadığımı düşünüyordu, ama duymuştum.
"Benzer isteklere sahibiz desene." Anlamazcasına bana baktı. "Ne yani, senin baban da mı keşin teki ve her gün onun arkasını topluyorsun?" Yapmacık bir kahkaha attı. "En azından, artık böyle bir derdim olmayacak çünkü artık bir babam yok." "Al sana bir benzer özellik daha." dedim hiç düşünmeden.
Kafasını salladı ve derin bir nefes aldı. "Peki ya senin hikayen ne?" Gözlerimi kısıp önüme döndüm. "Babamın sürtük nişanlısının evini terk ettim ve bu şekilde çulsuz bir şekilde sokaklarda kaldım. Kendimi tüyleri yolunmuş bir civciv gibi hissediyorum." Bu sefer içten bir kahkaha attı. "Tüysüz civciv mi? Ne demek oluyor bu?" Gülümsedim, "Param yok, evim yok. Sikeyim, kıyafetlerimi bile almadan çıktım o evden!" Bir kez daha kahkaha attı. Bunun üzerine gülümsememi daha da genişlettim. "Şu durumda gülebileceğimi düşünmezdim doğrusu." Artık ağlamayı kesmiş ve demine oranla daha iyi gözüküyordu. "Gidebileceğin herhangi biri yok mu? Ailenden herhangi biri? Arkadaşın falan?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Sevgilin falan da mı yok senin?" Dedi inanmazcasına. Bu sefer ben bir kahkaha attım. "Sadece 6 ay öncesine kadar tam bir alkolik ve uyuşturucu bağımlısı olduğumu düşürsek, hayır yok." Seslice yutkunup bankın en ucuna kaydı. Korkmuştu. "Korkmana gerek yok, bu alışkanlıkları bırakalı 6 ay oldu. Gerçi bunu demem neyi değiştirecekse.." Gözlerimi devirdim. Biriyle uzun süre sonra sanki ben de onlardanmışım gibi konuşuyor olmak iyi hissettirmişti doğrusu ama ne olursa olsun her konuşmanın sonunda o zamalardan bahsetmekte zorunluymuşum gibi geliyordu.
"Ne yani, artık hiç kullanmıyor musun?" "Şey, bazen alkol alıyorum tabii ama keyif gibi bir şey, yani bilirsin, normal bir insan gibi: sizden biri gibi." Gözlerini bana dikti. "Neden kendini 'bizden' soyutluyorsun ki?" "Sence? Hepiniz hikayemi anlattığımda benden korkuyorsunuz, hemen yargılıyorsunuz. Ama ne var biliyor musun? Ben buyum ve asla geçmişimi silemeyeceğime göre, ben değişemem." Kaşlarını bu sefer gerçek sinirle çattı. "Senden korkmak mı? Şey doğrusu ilk söylediğinde normal olarak korkmuştum ama madem artık böyle alışkanlıkların yok, senden neden korkayım ki?" Gözlerimi şaşkınlıkla büyüttüm. "Hatta ne var biliyor musun? Madem kalacak bir evin yok ki zaten sokaklarda kalma ihtimalini es geçiyorum, benim yanımda kal- yani bir sürelik tabii. Hem-hem yemek falan da yeriz. İşte anlarsın, yani, şey, arkadaş falan oluruz belki?" Daha çok soru sorar gibi konuşuyordu. Büyük ihtimalle şu andaki şoka girmiş yüz ifademden korkuyor olmalıydı.
Çok, hemde çok uzun süre sonra ilk kez benimle arkadaş olmaya çalışan biri ile tanışıyordum. İlk kez beni yargılamayan, hatta tam tersi bana yardım eli uzatan biriyle.
"Se-sen bundan emin mi-misin? Yani b-" "Kes sesini ve bir cevap ver: Geliyor musun, gelmiyor musun?" 10 saniye boyunca şaşkınlıktan ağzımı açamamıştım. Sonunda büyük bir heycanla kafamı salladım. "Be-ben çok teşekkür ederim! Yani, pişman olmayacaksın. İ-istersen yemekleri de ben ya-yaparım hem! Hatta evi bile-" Gülümsedi ve elini uzattı. "Chloe Ellisor." Aynı şekilde gülümsedim. "Tanıştığıma memnun oldum Chloe." Elini boş verip onu sıkıca kollarımla sarmaladım ve kulağına sevinçle mırıldandım. "Ve ben de Harry Styles."
**Selam :) Umarım beğenmişsinizdir ilk bölümü. Elimden geldiğince uzun yazmaya çalıştım. Bu sene TEOG'a gireceğim için güncellemelerde aksamalar olabilir ama haftada en az 1 bölüm paylaşmaya çalışacağım mutlaka :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miracle Came True [h.s.]
FanfictionHarry, geçmişinden kaçmak uğruna evden sonsuza dek ayrıldığı gece hayatına yeni bir ışığın doğmasına sebep olacak Chloe ile tanışır. Peki onların hikayesi mutlu sonla mı yoksa hüsranla mı bitecek? Bu daha sadece bir başlangıç.