"Sahne dekorları hazır!"
"İzleyiciler gelmeye başladı, Harry'nin odasına iki koruma verin!"
"Sasha nerede? Son ses kontrolleri yapılacak!"
"Fanlar içeriye girmek istiyor, birkaç kişi daha girişe gitsin!"
"Mikrofon ayarları tamam mı?"
Bu tür seslerin arasında Louis Tomlinson -bu ben oluyorum- güzel bir uyku çekmek için kendini bir sandalyenin üzerine bırakmıştı. Ama bu biraz imkansız gibi duruyordu.
Mükemmel, yetenekli, iyi kalpli, hareketli, cıvıl cıvıl olan bu genç sadece biraz dinlenmek istiyordu-
"Louis!? Harry seni hâlâ neden işten çıkarmıyor, anlamıyorum! Kalk şuradan, tembel!"
Hâlâ ne iş yaptığını bilmediğim, her işte eli olan ve kulağındaki bluetooth kulaklığını asla çıkarmayan -onunla doğduğuna inanıyordum-, Chloe Madison başımda dikilmiş; çattığı kaşları ile kemik gözlüklerinin ardından bana bakıyordu. Anında doğruldum ve ajandayı da alarak hızla Harry'nin odasına yol aldım.
Belki Harry sahnedeyken uyuyabilirdim? Onun sesi kulağıma hep ninni gibi gelirdi. Tabii klasik rock parçaları hariç... Adam resmen kendini kaybediyordu. Tabii bundan elimden geldiğince az şikayet ediyordum, çünkü Harry Styles'ın menajeri olmak bir insanın başına gelebilecek en kıyak olay olabilirdi.
"Evde kalmışlığının acısını bizden çıkarıyor, cadı kadın!" diye söyleneyerek kocaman ve yaldızlı harflerle "Harry Styles" yazan kapıyı açtım ve kendimi ortamın gürültüsünden soyutlayarak odaya girdim. Sessizlik, gülümsememe sebep olurken etrafa bakındım ama Harry yoktu.
"Harry?" diye seslendiğimde tuvalet kapısı açıldı ve neşeli haliyle Harry çıktı. "Selam, Lou." diyerek aynanın karşısına geçti ve yüzüklü parmaklarını saçlarına daldırdı.
Bir çikolataydım ve birazdan eriyip zemine akacaktım.
"Her şey hazır mı? Ne zaman çıkıyorum?"
Ajandanın son sayfasını açarak hızlıca göz attım. "Tam olarak on dakika sonra. Buradan sonra İngiltere'ye dönüyoruz. Londra konserinden sonra boşsun. Ah, pardon! Son konserden iki gün sonra reklam çekimi var." dedikten sonra kafamı kaldırdım ve bir haç kolyesiyle karşı karşıya kaldım. Bana yaklaşmış Harry'nin suratına bakabilmek için başımı biraz daha kaldırmam gerekti ve gamzeli yanaklar bana bir selam çaktı.
"Aman Tanrım, Lou! Çok miniksin!" diyerek burnumu sıktı Harry ve gülümseyerek odadan çıktı. Ben ise hızlanmış kalp atışları ve kocaman açılmış gözlerimle odanın ortasında kalakalmıştım. Harry çoğu zaman yapardı böyle şeyleri ve şakalaşırdık, şimdi olduğu gibi de etkilenmiş bir Louis bırakarak giderdi.
Omzumu silkerek odadan çıktım ve sahne arkasındaki koltuklardan birine kuruldum. Tam o sırada Harry fanların çığlığı eşliğinde sahneye çıkmıştı.
"Hey, Merhaba! Nasılsın New York!?"
Alkış, ıslık ve çığlıklar artarak devam ettiğinde suratımı buruşturdum.
"Lütfen, sakin olun. Kendimi Kurt Cobain gibi hissediyorum!"
Gülüşmeler ve çığlıklar.
"Pekâlâ... Pankartlar çok hoş, çocuklar. Siz mi yaptınız?" diyerek eliyle gökkuşağının üzerine yazılmış treat people with kindness yazısı olan bir pankartı gösterdi. Onu tutan fanlar çığlıklar eşliğinde kendilerinin hazırladığını söyledi. "Bu harika! Her neyse, galiba artık şarkı söylemem gerekiyor. Şimdi söyleyeceğim şarkıyı çok özel birine adıyorum!" dediğinde ön taraflardan bir kız kime adadığını sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKIPPER || Larry five-shot
FanfictionHarry Styles, kızların idolü, ünlü ve milyarder şarkıcı, hayırsever bir adam. Louis Tomlinson ise, bilirsiniz o Louis Tomlinson'dır. Harry Styles'ın geveze, sakar, üşengeç ve bir o kadar tatlı menajeri.