Gözleri bir an olsun gözlerimden ayrılmıyorken nefes bile alamadığından endişelendim. Göğsü kalkıp inmiyor, ağzını biraz olsun bile açmıyordu. "Jisoo ben ne yapacağımı bilmiyorum." Ondan bir tepki görme adına kısık sesimle konuştuğumda, onu çağırmanın doğru bir fikir olup olmadığını sorguluyordum. Belki de Jennie'nin soğukkanlılığı bana bir çözüm olabilirdi ama birine söylemişken, bir başkasına daha söyleyecek cesareti asla kendimde bulamazdım.
Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp kafasını iki yana salladığında rahatça bir nefes alabilmiştim. En azından bir tepki veriyordu. "Siz..siz Lalisa nasıl bu kadar düşüncesiz davranabilirsiniz?" Daha çok kendi kendine konuşuyormuş gibiydi, gözleri ben hariç her yerde dolaşıyor. Odanın her bir köşesine bakıp yarattığım yıkıma karşı konuşuyordu. "Nasıl bu kadar sorumsuz olabilirsiniz? Hiç mi düşünmediniz böyle bir sonuç olabileceğini?"
Ayaklandığında, çökmüş omuzlarımı kaldırdım ve yerimde dikleştim. Onunla göz göze gelmeye çalışsam da o, odanın içinde tur atmaya başlamıştı bile. "Hayır, ikiniz de çocuk değilsiniz bir şeylerin farkında olmanız lazımdı. Nasıl korunmazsınız?" Nefes alamadığımı hissettiğimde aynı onun gibi ayaklandım. Her şeyin farkındaydım, kendimizi ve çevremizdekileri nasıl bir zor duruma düşürdüğümüz fikri, en baştan beri düşüncelerimi terk etmiyordu. Henüz daha Jungkook'un bile haberi yoktu ve bunu onunla paylaşabileceğimi düşünmüyordum.
Göz yaşlarım hızla yanaklarımdan süzülürken, Jisoo'nun gözleri sonunda benimkilerle temas etti. Söyledikleri karşısında tek bir cevabım yoktu, hepsi bildiğim ve ilk şüphelendiğimden beri kendime kurduğum cümlelerdi. Dudağı büzülüp, gözleri kısıldıktan sonra birkaç adımla yanıma geldi ve ben kollarının arasına aldı. İhtiyacım olan buyken, Jisoo'nun şefkatini bile hak etmediğimi biliyordum. Yine de ona daha sıkı sarıldım ve kollarının arasında ağlamamı sürdürdüm.
Derin bir iç çekişle, saçlarımı okşamaya başladı. "Her şeyin üstesinden geleceğiz Lisa. Merak etme bunu da halledeceğiz." Söylediklerine kendi bile inanmadığı ses tonundan belli oluyordu. Sesindeki tereddüt kendini ele veriyordu. Bu sefer bu işi kendi başıma halletmeliydim, başkasına yük olmamalı, her zamanki gibi çevremden yardım bekleyip; onların da başını belaya sokmamalıydım. Başkanımızın duyacağı an da yapacaklarını düşünmek bile istemiyordum.
Jisoo kafamı göğsünden kaldırdı ve yüzüme biraz öncekine kıyasla daha kararlı bir şekilde baktı, o çoktan bir şeyleri planlamaya başlamıştı. "Jungkook'un haberi var mı?" Gözlerimi tekrar onun gözleriyle buluşturmaya çekinirken kafamı iki yana salladım. "Henüz daha benim de yeni haberim oldu." Jisoo kaşlarını çattı. "Lisa, Jungkook'a haber vermelisin. Ne yapacağınızı kararlaştırmalısınız."
Kafamı hızlıca iki yana sallarken ayaklandım, Jungkook bilmemeliydi. "Bu durumu ona da söyleyip, onun da benim halime dönmesine izin veremem Jisoo, kendim halletmeliyim." Yenilgiyle omuzlarım çöktüğünde hala nasıl yapacağımı bilmediğim bir şekilde kendim altından kalkmaya çalışıyordum. "Saçmalama Lisa, Jungkook'la birbirinize destek olmalısınız. Üstelik sadece o da değil annene de haber vermelisin."
Çatılan kaşlarımla ona döndüm. "Annem kesinlikle bilmemeli Jisoo. Onun kalbi bu kadarına dayanamaz. Beni ne şartlar altında büyüttüğünü ve bana karşı olan bağını biliyorsun. Bir bebeği duyduğunda..." Cümlemi tamamlamak için kendimle savaş verirken sesimin kırılmasına engel olamadım. "Onu aldıracağım için böyle bir durumda kaldığım için çok üzülecektir." Jisoo'nun alnı sıkıntıyla kırışırken bir çözüm yolu arıyordu.
"Yine de haber vermelisin Lisa, özellikle Jungkook'a bu onun da sorumluluğunda olan bir durum. Her şeyden önemlisi bilmeye hakkı var." Haklı olduğunu biliyordum. Tanrım keşke haklı olmasa kendimi savunmak daha kolay olurdu ama Jisoo her zamanki gibi bir abla edasıyla bana çıkış yolunu göstermeye çalışıyordu.
"Kızlara da haber vermeliyiz ama sen bunu düşünme sadece Jungkook'la konuşmak için kendini hazırla." Güven verircesine elimi sıktığında gözleri bir an karnımda takılı kaldı. Nefesimin göğsümde takıldığını hissederken birkaç kere öksürmek zorunda kalmıştım. Sesimle beraber başını tekrar bana çevirdiğinde zoraki bir gülümseme oturttu.
Yatağımdaki telefonumu alıp, elime tutuşturdu. "Ara Jungkook'u." Son bir kez kollarını bana dolarlığında hala elimdeki telefonun ağırlığıyla kalakalmıştım, karşılık bile veremiyordum. Jisoo odanın kapısına doğru ilerlerken çıkmaması için onu durdurmayı düşünsem de, bana özel alan tanıdığının farkındaydım. Jungkook'la konuşmam için kendimi rahat hissetmemi istiyordu.
Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp, telefonumu kaldırdım ve son aramalarımda Jungkook'un adını gördüğümde duraksadım. Bunu yapmalısın Lalisa, bunu onunla paylaşmalısın. Onu ne kadar zor duruma sokacağını biliyordum ve paylaşmak mı yoksa paylaşmamak mı daha büyük bencillik karar veremiyordum. Elim titrerken beklemenin beni daha kötü yaptığını karar verip ani bir hareketle Jungkook'un isminin üstüne bastım.
Hızlı nefes alışverişlerimle telefonunu açmasını beklerken defalarca kapatmayı düşünsem de kendimi zorladım, Jisoo haklıydı bilmeliydi. "Sevgilim." Onun sesini duymamla kalbim her zamankinden daha hızlı çarparken içimi ilk defa başka bir korku sardı. Ya Jungkook durumumu öğrendikten sonra bana karşı mesafe alırsa. Bu durum ya aramızdaki her şeyin bitmesine sebep olursa. "Lalisa orada mısın?" Sesindeki baştaki neşe gitmişken, endişeli bir hal almıştı.
"Buradayım Jungkook." Cevap vermemle eski haline döndü ve kıkırdamasını duydum. "Ben de tam seni arayacaktım sevgilim, stüdyodan henüz yeni döndük." Her akşam, özellikle geceleri birbirimizi arar ve gün içerisinde neler yaptığımızı anlatırdık. Bu alışkanlığımız o gün buluşmuş olsak bile değişmezdi yine de birbirimizi arar ve konuşurduk.
Bazı zamanlar o bizim yurdumuza veya ben onların yurduna kalmaya giderdim. O geceler benim kollarının arasına alır ve ben uyuyana kadar ya anlatmaya devam eder ya da bana şarkı söylerdi. Muhtemelen aynı sebeple onu aradığımı düşünüp çoktan gün içersinde yaptıklarını anlatmaya başlamıştı.
Onun sözünü kesip "Jungkook seninle konuşmam lazım." Dedim. Sesi kesilirken sadece nefes alışverişini duyuyordum. "Bir şey mi oldu Lisa? Yine mi şirketiniz sorun mu çıkardı? Onlara karşı beraber konuşabiliriz." Tekrar onun konuşmasını kesmek zorunda kaldım çünkü sorunun şirketle alakalı sanması çok normaldi. Biz defalarca bu konuşmayı yapmıştık.
"Hayır Jungkook, şirket hiçbir şey demedi. Sadece seninle konuşmam lazım." Sıkıntıyla yanak içlerimi ısırırken onun kafasını şimdi bile karıştırmış olmama lanet ettim. "Tamam yanına gelmemi ister misin?" Görmeyeceğini bilsem de istemsizce kafamı iki yana salladım onunla yalnız kalmalıydım. "Her zamanki yerde buluşalım olur mu?"
Onu yorgun olduğu bir gün dışarı çıkarmak için zorlasam da bunu hamile olduğumu öğrendiğim ilk gün söylemezsem, zaman geçtikçe her şey daha kötü olacaktı. "Tamam sevgilim şimdi çıkıyorum. Orada görüşürüz." Hazırlanma seslerini duyarken kısık sesimle görüşürüz diye mırıldandım ve telefonu kapattım.
Karşımdaki aynada kendime bakarken, kendime her şeyin iyi olacağını söyledim. Jungkook'la beraber olmamız en başından beri doğru hissettiriyordu ne kadar öyle olmadığını bilsem de. Biz birbirimizi seviyorduk, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey olmamalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Sweet Torment | liskook
FanfictionDünya mükemmel olmayan bir yer, Ama bu o kadar kötü değil, Eğer birbirimize sahipsek, Gereken tek şey bu. *Liskook hayran kurgusudur. *21.04.19