24,

42.1K 2.7K 1.6K
                                    

taehyung:
hey,
kapıdayım

jeongguk:
geldin mi?
tamam,
tamam aşağı iniyorum

jeongguk, şişme montunu kollarından geçirerek içinde minicik kaldığında, aynadaki yansımasına gülmüş ve sarı beresini saçlarına geçirerek son bir kez üzerini düzeltmişti. taehyung'u bekletmemek adına hızlıca kapıyı kilitlemiş ve sık adımlar ile merdivenlerden inmişti. sık nefesleri ve onu görecek olmanın verdiği heyecan ile hızla atan kalbinin üzerine ellerini koymuş, sanki bozulan ritmini düzeltebilirmiş gibi sertçe bastırmıştı. dün gece konuştukları aklına doluyor ve yanaklarının pembemsi bir renge bürünmesini sağlıyorken, kendi kendine gülümsemiş ve son bir kez daha derin bir nefes alarak apartmandan dışarıya adımını atmıştı.

dışarı çıkar çıkmaz, kaldırımda bir sağa bir sola gergince yürüyen taehyung'u görmüştü. ellerini montunun ceplerine yerleştirerek esmer olana doğru yürümüş, onun da kafasını kaldırarak kendisini görmesini beklemişti. taehyung'un sık adımları gördüğü beden ile durakladığında yüzünü jeongguk'a çevirmiş ve hafifçe aralanan dudaklarına engel olamamıştı.

beyaz tenli gencin hafifçe kızarmış burnu ve saçlarının alnına dökülmesini sağlayan beresi, çenesine kadar çektiği montu ve çekingen bakışları taehyung'u gülümsetmiş, jeongguk'un son derece yumuşak görünen yanaklarını sıkmak için karıncalanan ellerine hakim olmasına sebep olmuştu.

"merhaba." demişti jeongguk, aralarındaki hiç bitmeyen bakışmayı ve sessizliği kesmek adına. esen rüzgar, saçlarının havalanmasını ve alnının kaşınmasını sağladığında sinirle kaşlarını çatmış ve eliyle asi tutamlarını karıştırmıştı. büzülen dudakları ve sinirlendiğinde bile sevimli olan yüz ifadesi taehyung'u deli ediyor, kendini kontrol etmesini zorlaştırıyordu.

"merhaba, gidelim mi?" esmer olan derin sesi ile konuştuğunda, jeongguk'tan ufak bir gülümsemeyle onay almıştı. daha fazla beklememek ve jeongguk'un üşümemesi adına yürümeye başladıklarında, ikisi de ne demeleri gerektiğini kestiremez haldeydi. oysa ki dün gece konuşurken öyle cesaretli ve konuşkanlardı ki, sanki yerlerine başkası geçmiş gibiydi.

"şey, nasılsın? yani, iyi misin?" jeongguk, yere eğdiği yüzü ile mırıldandığında, sıraladığı sözcüklerin absürtlüğüne ve kendine içinden küfürler ediyordu. ne diye heyecanlanıyordu ki? daha önce de dışarı çıkmışlardı işte, sadece biraz farklı bir durumdalardı, biraz.

"iyiyim, sen nasılsın?" alt dudağını ısırarak gülüşünü bastıran taehyung, elleri ceplerinde yürümeye devam ederken jeongguk'u izliyordu. iyice montuna gömülmüş yüzü ve ceplerindeki elleri ile taehyung dışında her yere bakmaya çabalayan genç, üzerinde hissettiği bakışlar ile yavaşça yüzünü kaldırmış ve esmer olan ile göz göze gelmişti. "ben, ben de iyiyim." iri ve daima ışıltılı olan gözleri taehyung'un hafifçe gülümseyen yüzünde dolaşıyor, yanaklarına, gür kirpiklerine ve kaşlarına, biçimli burnuna ve burnunun ucundaki minik bene dokunmanın nasıl hissettireceğini düşünüp duruyordu. fazlasıyla dalıp gitmiş olmalı ki adımları yavaşlamıştı, ona uyumlu olarak da taehyung durmuş, hafifçe kaşlarını kaldırarak jeongguk'a bakmaya devam etmişti.

"bir sorun mu var?" kaybolduğu düşüncelerinden arınan jeongguk, hızlıca kafasını sallamış ve konuşmak üzere pembe dudaklarını aralamıştı. "hayır, yalnızca şey oldu, yoruldum." uydurduğu bahaneye kendisi bile gülmek istediğinde taehyung, onun kaçırdığı gözlerine ve yüz ifadesine bakarak kıkırdamış, jeongguk'u kaldırımın ortasından kenara çekerek beline sarılmıştı.

"çok mu yoruldun?" yüzünü hafifçe eğerek gözlerini jeongguk'la buluşturmuş ve onun irice açılan gözlerine karşın keyifle gülümsemişti. jeongguk, aralarında kalan ellerini yavaşça taehyung'un göğsüne bırakmış, ve gerginlikle siyah ceketinin yakalarını kavramıştı. "ben, evet yoruldum işte." içerisinde bulundukları durumdan dolayı kendini son derece heyecanlı hisseden jeongguk, fark etmeden avuçları arasındaki kumaşı sıkıyor ve dudaklarını birbirine bastırarak minik gamzelerini ortaya çıkarıyordu.

room for 2 | taekook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin