i don't believe in luck

1.4K 150 33
                                    

Onu ikinci defa, ilk seferden tam olarak bir hafta sonra gördüm. Bu sefer pazar ayini sonrası eylem yapmıyordu, pazar ayinine katılmıştı. En arkadaki sırada oturup çatılmış kaşlarıyla kilisenin içini incelerken yanına gitmek istedim ama babam çoktan ayine başlamak için harekete geçmişti bile.

En ön sıraya, kardeşimin yanına otururken kırmızı saçlı kızın neden burada olduğunu merak ettim. Daha geçen hafta dinsiz bir eylemin bir parçasıyken bu hafta kilisenin pazar ayinine katılıyordu, amacı neydi? Dalga geçmek mi? Ayine verebileceği herhangi bir zarara karşılık tetikte bekledim ama yaptığı hiçbir şey yoktu, göz ucuyla ona bakabildiğim birkaç seferde dikkatle babamı dinliyordu, sanki söylediği şeyleri cidden umursuyor gibiydi.

Ayin bittikten sonra hala en arkada oturmaya devam ediyordu ve gitmemiş oluşuna şaşırdım, onun gibi dinsizler böyle şeylerden sıkılmaz mıydı? Ezbere bildiğim ve tüm kalbimle benimsediğim vaaz bile bazen bana sıkıcı geliyordu ama o tüm dikkatiyle dinlemişti ve gerçekten ama gerçekten onunla konuşmalıydım.

İnsanların bazıları babamla konuşmak için beklerken diğerleri kiliseden ayrılıyordu, bu yüzden kırmızı saçlı kızın da gitme ihtimalini göz önünde bulundurarak hızla yanına ulaştım.

"Merhaba." dedim emin olamadan, sonunda bakışlarını kürsüden çekti ve koyu mavi gözleri bana odaklandı. Bir anlığına neden orada olduğumu unuttum. "Kasabada yeni misiniz? Sizi daha önce hiç görmedim."

"Ah, hayır." dedi omuz silkerek. "Bir süredir burada yaşıyorum aslında."

"Oh, o zaman başka bir kiliseye üyeydiniz."

"Hayır." dedi tekrardan. "Hiçbir kiliseye üye değilim. Ben ateistim."

Söylediği kelime, kulaklarıma kadar kızarmama sebep oldu. Dinsiz olduğunun farkındaydım ama ateist? Bu insanlarda hiç mi gerçeklik bilgisi ve yaşam farkındalığı yoktu? Ateist! Ah, Tanrı aşkına, bir ateistin kilisede ne işi vardı?

"O zaman neden burada olduğunuzu sorabilir miyim?" dedim kaba olmamaya çalışarak, babam bundan hoşlanmazdı. Ne olursa olsun, bir ateist bile olsa herkese saygı göstermeliydik. Tanrı böyle isterdi. İsa böyle isterdi. "Eğer amacınız gezmekse doğru bir zaman seçmemişsiniz, pazar ayinimizi gerçekleştiriyorduk."

"Bunun oldukça farkındayım, amacım gezmek değildi. Çok uzun zamandır bir pazar ayinine katılmadım ve bu sürede bir şeylerin değişip değişmediğini merak ediyordum, bu yüzden dinlemek istedim. Değişmemiş." ardından söylediği şey komikmişçesine kendi kendine güldü, ben de beyaz dişlerinin sürdüğü kırmızı ruja rağmen nasıl beyaz görünmeye devam ettiğini merak ettim. "Neden değişeceğini düşündüysem... Sanki İncil'e sürekli güncelleme geliyor."

Ona anlamsızca baktım, söylediği şeylerin ne kadar saygısızca olduğunun farkında gibi görünmüyordu. Oldukça rahattı, kilisenin içindeyken bile dine karşı rencide edici bir şekilde konuşabiliyordu ve üstüne gülüyordu. Arsız, utanmaz ateist.

"Affedersiniz ama buradan ayrılmanızı istemek zorunda kalacağım." dedim sakinliğimi korumaya çalışarak.

"Hey, ne?" dedi ellerini kendini savunurcasına havaya kaldırırken. "Yanlış bir şey mi söyledim?"

"Tanrı'nın evinde bu şekilde konuşmanızı oldukça uygunsuz buluyorum ve anladığım kadarıyla burada olma amacınız kesinlikle dalga geçmek. Burada bulunmanız başlı başına yanlış, hanımefendi, ve gerçekten gitmeniz gerekiyor."

"Adın ne?"

Sorduğu ani soruya karşı balık gibi ağzımı açıp kapadım, beyin fonksiyonlarım bir anlığına durmuştu sanki. "Ne?"

"Adını sordum." dedi bu belliymişçesine, ardından öne doğru eğildi. Cevabımı bekliyordu.

"Lafayette." diye cevapladım neden ona adımı söylediğimi bilmeyerek, sadece cevaplamam gerekiyormuş gibi hissetmiştim. Adımı bilmesine gerek yoktu, sadece buradan gitmesini istiyordum ama ona adımı söylemiştim.

"Bak, Lafayette," dedi tekrardan arkasına yaslanıp. "Kilisene zarar vermiyorum, burada kötü bir amaçla bulunmuyorum ve kesinlikle tehlike teşkil etmiyorum."

"Önemli olan zarar verip vermemeniz değil. İnsanlar burada ibadet ediyorlar, bugün pazar günü. Huzursuzluk yaratabilirsiniz, anlarsınız ya, şey olduğunuz için..." kelime bir türlü ağzımdan dökülmedi, söylediğim anda babam duyacakmış gibi hissediyordum. Bundan hoşlanmazdı. Yaptığım hiçbir şeyden hoşlanmıyordu.

"Ateist? Ateist kelimesini kullanmak senin için bu kadar zor olmamalı, sonuçta herkesin dini kendine, değil mi? Bir kelimeyi dile getirmek seni o kelimeye dönüştürmeyecek. Gevşe biraz." dedi, kırmızı dudaklarına ufak bir gülümseme yayılmıştı. Bu durumda bile kendinde eğlenme hakkı buluşuna şaşırdım, ne kadar gamsızdı!

"Yeteri kadar burada kaldığınızı düşünüyorum."

"Kimse benim ateist olduğumu bilmiyor, neden rahatsızlık duysunlar?" dedi bir süre önce söylediğim şeyi geri getirerek. Ateist kelimesini hayatımda ilk defa bu kadar çok duyuyordum.

"Ben biliyorum."

"Ateist olmam seni rahatsız ediyor mu, Lafayette?" diye sordu ve diğer tüm sorularına olduğu gibi, buna da hazırlıksız yakalandım. Bir süre suratına baktım ve verebileceğim cevabı düşündüm, daha fazla eğlenmesine fırsat vermek istemiyordum.

"Evet." dedim kendimden emin bir şekilde çünkü, ciddi anlamda, ateist olup kilisemize ayak basmak gibi bir harekette bulunması beni rahatsız etmişti.

Dudaklarını büzüp başını aşağı yukarı salladı ve ayağa kalktı, ne yaptığını merak ediyordum. Avucu omzuma değdiğinde irkildim ama bunu fark etmedi ya da fark etmemiş gibi yaptı ve yıllardır arkadaşmışız gibi omzuma yavaşça vurdu. "Tamam, rahatsız oluyorsan gideceğim."

Arkasını döndü ve kapıya doğru yürüdü ama içimden bir ses onu durdurmamı istedi. Durdurmadım ama en azından denedim. "Lütfen bir daha gelmeyin. İçeri ya da dışarı."

Bir an durdu, ardından bana döndü. Dudakları bir sırıtışa kıvrılmıştı, kaşlarını kaldırdı, neyi kastettiğimi anladığını biliyordum.

"Ah, Lafayette," dedi başını iki yana sallayarak. "Demek rahatsız olduğun şey ateist olmam değil, aktivist olmamdı."

"O yaptığınız şey aktivistliğe girmez, sadece delirmişsiniz." diyebildim, ona inanamıyordum. Aktivistlik? Yaptıkları saçma eylemlere nasıl bu adı verebilirlerdi?

"İnan ya da inanma," dedi omuz silkerek. "Kıyamet kopmak üzere, sen de kendini kurtarsan iyi olur."

Ardından arkasını dönüp kapıdan çıktı ve kırmızı saçlarının kaybolup gidişini izledim, gözlerimin önünde kırmızı benekler bırakmıştı.

Bu, yine onu son görüşüm değildi.

-

dayanamadım, bu da ikinci bölüm, üzgünüm. öbür bölüm ancak iki haftaya falan gelir:D
neyse, fikirlerinizi alalım? yorumlarınızı seviyorum, yorum atın.
sonra görüşürüz,

destroya |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin