Gözlerini, ellerini ve vücudunu; hayır, hayır, tüm benliğini

16.8K 960 1.4K
                                    

10k'lık bir oneshotla karşınızdayım, umarım beğenerek okursunuz.

Ve rica ediyorum, yorumlarınızı benden esirgemeyin çünkü mutlu oluyorum. Mutlu edin beni :3

Ayrıca kitap feminen tarz da Tae içerir, rahatsız olacaklar okumasınlar lütfen. Aşağıya da Taehyung'un görünüşü için ve hikayeyi yazarken bana yardımcı olmuş olan görselleri koyacağım.

Hatalarım vardır, affola. İyi okumalar!

 İyi okumalar!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


•••

Müziğin rahatsız edici sesi, etrafımdaki kadınların yükselen şuh kahkahaları ve temiz havaya karışmış sigara kokusu; kısaca hayatımda zevk aldığım tek yer olan Hades'in meydanı. Sokakağın duvarlarına asılmış binlerce led lambanın ışıkları Hades'in bronz heykeline yansıyıp elimdeki biraya düşer ve her yudum da kafamı ağır ağır bulurdum. Gürültü vardı, az sonra başlayacak gece dansı için herkes çemberin bir parçası olurken müziği bile bastıracak kadar çok ses kirliliği vardı ve bu da ağrıyan başıma hiç iyi gelmiyordu. Oturduğum kamp sandalyesinde biraz daha gerindim, dans gecesinin fikir mimarı olarak her zaman bir köşeye sandalyemi koyar, yapılan şehvet ve daha çok tahrik içerikli dansları bira eşliğinde izlerdim. Kafamı kaldırmadan karşı binadaki dış duvara asılmış büyük saate bakarak iç çektim, son beş dakika kalması demek insanların daha çok gürültü çıkaracak olması demekti.

"Kook, bugün dans edecek misin?" Yanımdan gelen Hoseok'un sesiyle biramdan aldığım yakıcı yudumun tadına vardım zihnimde, neredeyse iki haftadır dans etmek yerine öylece oturuyor ve olan biteni seyrediyordum. Fiziksel olarak olmasa bile ruhsal olarak son zamanlarda iyi olduğum pek söylenemezdi; aldığım sakinleştirici ilaçlarda sürekli zihnimi bulandırıyor ve beynimi uyuşturuyordu. Kısaca omuz silkerek biramı yudumlamaya devam ederken büyük saaten çıkan ve gece yarısına geldiğimizi belli eden sesle birlikte hoparlörden son zamanların popüler olan şarkılarından biri çalmaya başladı. Ortadaki geniş alana çıkan kızın giydiği yırtık ve kalça yanaklarını gösteren kot şortuna ilgiyle baktım, oldukça güzel bir görüntü demek isterdim lakin etrafımdaki kadınların bir çoğu bu kızdan daha cesur ve açık giyinen tiplerdendi.

Kızın seri ve uyumlu hareketlerinin yanına daha genç bir erkek eşlik etmek için çıktığında telefonuyla ilgilenen Hoseok'a döndüm, böyle sırıtarak konuştuğuna göre kolej bebeklerinden sevgilisi Yugyeom'la mesajlaşıyor olmalıydı. "Jimin nerede?" diye sordum sakin bir sesle, yine kimin peşinde koştuğunu takip etmek zor olduğu için sadece sormakla yetiniyor, görürsem de küçük bedenini kolumun altına alarak bir yere kaçmasını engelliyordum.

Jimin, bundan bir yıl önce tesadüf eseri tanıştığım bir çocuktu. Bir yetimhanenin paslı ve soluk renkli kapısını yumruklayarak ağlıyor, hıçkırıklarının arasında çaresizce yalvarıyordu. Normalde olsa umursamayacağım bir olaydı, lakin o an için gözüme o kadar masum gözükmüştü ki, kendimi birden onun yanında bulmuş, neler olduğunu sormuştum. Bana, bir iftira sonucu yurttan atıldığını söylediğinde ise onu kendi cehennemime, Hades'e, getirmiştim. Bir yıl içinde olmayan kardeşimin yerini doldurarak benim için dünyadaki en vazgeçilmez kişi olmuş, minik bedenini de buradaki kötülerden hep korumuştum. Fakat o, benim dokunulmazlığımı kullanarak buradaki insanlara sataşır, kavga eder ve küçük bir kedi gibi korka korka tekrar kollarıma girerdi. "Jimin'i bulmalarını söyle." Hoseok verdiğim emri hemen yanındaki Eunwoo'ya ilettiğinde bu akşam da bir vukuata bulaşmamış olmasını umut ediyordum.

The Dancer |Taekook|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin