Babamı vurdular.
Bunun anlamı şuydu; benim bedenimden kan sızdırmayan tek kurşunu göğsümün ortasına isabet ettirdiler. Ateşle kuvvetlendirilmiş kırbacı tenimde gezdirmeye kalkışan bu insanlar beni devasından bihaber olduğum derde düşürmek istediler. Babasızlığı tattırmanın ağzıma bir parça zehirli bal çalmakla aynı şey olmadığını biliyorlardı. Beni öyle bir zehirleyeceklerdi ki hiçbir uzvumu tekrar hareket ettiremeyecektim. Bakışlarımda bir mana varsa o kaybolacak, ellerim tutulmaya değerse mucizesini yitirecek, saçlarım gençliğime güvenip kapkara ışıldıyorlarsa her bir teline ak düşecekti.
Dilimde dönüp duran dua aynıydı. Damaklarımı, ağzımın içini ve aklımı esir alan duanın tek kelimesinin yeri bile değişmiyordu. Dünyanın bütün babasız kız çocukları beni affetsin. Babama sıkılan kurşun bana onların arasında bir yer açtırmasın.
Üzerindeki paltoyu omuzlarına atarak oturan annemin, Rabia Alabeyli'nin, yüzüne bakıp mutlak gücünden kendi payıma düşeni almayı denedim. İçinde ocağı hiç sönmeyen, suları bir soğuk bir sıcak akan evi andırıyordu. Gözlerine perdeler asmıştı. İçerisini evin içindekiler dışında kimse göremezdi. Annem, babam bir yaşam mücadelesi verirken de güçlüydü. Ocağı söndürmeye niyeti yoktu. Güzel gözleri bana değdiğinde devrilen saraylarımı baştan inşa etmeye meyilliydi. Elime dokunan eli, sıkıca kavrayıp kucağına çeken zarif parmakları sıcak sularından nasiplendirmeye hevesliydi. Rabia Alabeyli tanıyanların daha önceden tanımadıkları için hayıflanacakları, hiç tanımayanları düşününce ise gururla göğüslerinin kabaracağı bir kadındı.
Bana dudaklarını kımıldatma gereksinimi duymadan cümle kurdu. Harfleri yan yana getirdim ve konuşmakta epey marifetli olan gözlerinden kucağıma düşen cümleyi uygulamaya geçirmek için yerimden kalktım. Annemin tuttuğu sol elim hala sıcaktı. Yürürken o sıcaklığı yitirmeyi göze alamadığım için her iki elimi de paltomun geniş ceplerine soktum. Peşimden bir adam benimle birlikte yürüdü. Buna alışkın olduğum için adımlarım sekteye uğramadı. Lavaboya varır varmaz aynaya gözümün ucuyla bakmadan suyu açtım. Avuçlarımın içine dolan su ılık olsa da beni bir anlığına titretmişti. Yüzümde gram makyaj olmadığından mütevellit rahatlıkla suyu yüzüme çarptım.
Başını bir tık aşağıya eğip benim onu sorgulayan ve muhtemelen tam on ikiye fırlatmayı başardığım okları andıran bakışlarımı karşıladı. Çamurun içinde uyuyakalmışım, tam iyice batıp toprağa karışmama saniyeler kalmış gibi beni çekip kendi bakışının kurak toprağına taşıdı. Biçimli dudaklarını kıpırdattığında "Fersah," diyen sesinde yerinden sökülmüş otların kuru çığlığı vardı. "Kılıç Alabeyli'nin gözü, kulağıyım." Kaşlarımı istemsizce çatarken kemikli yüz hatlarını es geçip tozlu postallarına baktığımda sersemlemiştim. Tekrar başımı dik tutmak için yerin üstünde vermem gereken mücadeleyi, savaşın adillikten uzak sürmesini getirdim hatırıma. "O ne derse oyum."Ben küçükken çok meşhurdum. Artık d
Adımlarımı yoğun bakım ünitesinin önüne atarken çizmelerimden çıkan sesten başka hiçbir şey duyulmuyordu. Gözlerimi kıstığımda babamın başını bekleyen adamların ortasında yabancı bir sima gördüm ve ayaklarım benim kontrolüm dışında hızlanarak oraya varmaya koyuldu. Annemi arkamda bırakmama şu an için takılamıyordum. "Kim bu?" diye yükseldim Yanık da bana yetiştiğinde. Üzerinde kamuflaj desenli bir ceket vardı. Bizim çocuklar baştan ayağa siyah giyindiği için aralarında kabak gibi sırıtıyordu. "Kimsin?"Ayaklarıma dökülen alçıları yine ben temizlememişim gibi sarsılacağımı zannettim. Hayatı çok ciddiye almam lazımmış ama benim o kadar ciddiye alacak sabrım yokmuşçasına alaycı gülüşlere gark olmama azıcık kaldı. Gözyaşlarımı dışıma akıtmayı tek hücrem kabullenemeyeceği için hepsini su gibi yuttum. Dünya üzerinde kimseye minnet eylemeye tahammülü olmayan ruhum şahlandı. Çenem benim ona bir komut vermemi dahi beklemeden diklendi ve cehennem ateşinden yapılmış olsa bile umursamayacağım o kırbacı avuçladım. Canımı yakan, ailemi sarsmaya kalkan kim varsa onların yüzüne sallamak istedim. "Senaryo yazmaya bayılan bir milletiz değil mi?" dedim hiç sallanmadan. "Daha bu sabah Kadir Şavk babamı ziyaret etmek için hastaneye geldi. Nişanın atılmış olması bizi birbirimize düşman yapmaz. Arada hatır ve gönül var. Böyle magazinsel haberleri bırakıp gerçek suçluların bulunması için dua edelim." Yanık burada tökezlersem beni anında yerime mıhlayacakmış gibi tetikte bekliyordu. Bu detayın üstünden geçerek kibarca gülümsedim yine. "Teşekkür ederiz."