Gecenin karanlığında ağır ağır ilerliyorum. Sokak sessiz, caddeler sessiz, gece sessiz... Ama beynimin içinde çığlıklar kopuyor. Ne yapsam susmuyorlar. Özellikle sessizlikte hiç çekilmiyorlar. Çantamdan kulaklığımı çıkarıyorum. En sevdiğim şarkıyı değil de en hareketli şarkıyı buluyorum müzik listemden. Açıyorum. İlk başta fazla sesten dolayı irkilsem de sonradan iyiden iyiye alışıyorum. Beynimdeki çığlıkları az da olsa bastırıyor hareketli müziğim. Sonra bir kedi geçiyor önümden. Bir bank görüyorum. Gidip oturuyorum. Önce tereddüt etsemde... Kıvrılıyorum usulca. Gözyaşlarım serbest kalıyor. Sonra gözümü leş kokan bir evde açıyorum. Göz kapaklarım kapanmak için direniyor. Başımın arkasında ağır bir ağrı var. İşte o an çıplak olduğumu anlıyorum. Yatağın içinde kan lekesi... Masumluğu elinden alınmış bir ben... Hissizleşiyorum. O an dünya dönmüyor. Çığlıklarım susuyor. Sanki onlar da halime acıdı. Hiç bişey yapamıyorum. Düşünemiyorum. Öylece kalakalıyorum. Kaç saat orda öylece kalıyorum bilmiyorum. Eve de ne gelen var ne giden. Ya da geliyorlar ben duymuyorum, görmüyorum. Sonra aklıma kıyafetlerim geliyor. Başucumdalar. Hemen alıp giyiniyorum hepsini. Çantam ve telefonum da burada. Kendime geliyorum. Gelir gelmez evden çıkıyorum. Evime giden minibüse biniyorum. Gözyaşlarımla... Herkes bana bakıyor. Hissediyorum. Evime gidiyorum. Kapıyı açıp orada yığılıp kalıyorum. Öylece duvara bakıyorum. Duvar da bana... Kendime geliyorum tekrar. Banyoya gidiyorum. Çıplağım yine. Küveti soğuk suyla dolduruyorum. Suyun sesi hıçkırıklarımı bastıramıyor.
Aniden uyandım. Yine gördüm. Yine onları yaşadım. Yanımdaki sürahiden bir bardak su doldurup içtim. Her ay mutlaka yaşadıklarımı rüyamda görürüm bir kez. Saat 06.18'di. Alarmımın çalmasına 2 dakika olduğu için kalktım. Benden nefret eden annem okuyup onun parasını yemeyeyim diye beni koleje yazdırmıştı. Yaşama sevinci kalmayan bir kızın okuması... Sizce de saçma değil mi?
O gün okula gitmemeye karar verdim. Evde de durmadım. Dışarı çıktım. Her zaman gittiğim hatta evimden çok gittiğim tepeme çıktım. Burayı 2 sene önce keşfetmiştim. Karanlık senemde. Tek dert ortağım buraydı. Masumluğumun alındığınıda tek burası biliyordu. Başka kimse bilmiyordu. Tepeme çıktım tekrar. Oturdum öylece bir süre. Sonra ağzımdan önce kelimeler döküldü sonra hıçkırıklar. İçimdeki herşeyi tepeme döktüm. Arkamdan gelen hıçkırığı duyana kadar sadece tepeme döktüm sanıyordum. Usulca arkama döndüm. Aciz gözlerim o müthiş gözlerle buluştu ilk kez. Ama yaşadıklarımı dinlemesi, içimdeki fırtınaları öğrenmesi hiç içime sinmemişti.
"Neden beni dinledin?" diye sordum sanki bir önemi varmış gibi.
Gözlerime baktı sadece.
Ne ben kaçırdım gözlerimi o kahvenin en güzel tonunun kırmızılar içinde kalmış gözlerinden, ne de o kaçırdı gözlerini kıpkırmızı gözlerimden. Bakıştık öylece. Sonra bir anda kalkıp gitti. Arkasından bağırdım. Ama takmadı beni.
Bir daha göremeyecektim o güzel gözleri. Kalbim sıkıştı bu düşünceyle. Hüznümle baş başa kaldık tekrar ve tepemle. Çok güzeldi gözleri... Gözlerinde takılı kaldığım adam...
Acaba tekrar görürmüyüm diye düşündüm. Tabiki göremezdim.