Bütün haberleri izlemiştin. Avengers hakkında her şeyi biliyordun. Çünkü Steve zamanında senin hayatını kurtarmıştı ve sende ona yardım etmek istiyordun. Bunun için eline bir fırsat geçmesi için sürekli peşinde dolaşıyordun onun.
Steve'in peşinde olmadığın zamanlarda ise onun dostunu aramaya çalışıyordun. Ki koskoca Steve Rogers'ın bulamadığı Bucky Barnes'ı sen mi bulacaktın. Evet bulacaktın. Tüm arkadaşların seninle dalga geçse de bulacaktın. Nasıl olacağını sende bilmiyordun orası ayrı mesele.
"-senin adın- tamam Amerika'dan ayrılmak istemiyordun. Ama ayrıldık bile. Şimdi git gez tatilin tadını çıkar."
Amerika'dan 'sözde' tatil yapmak için ayrılmıştınız ama esas sebep seni Steve'den ve Bucky'i bulma takıntından uzaklaştırmaktı. Tabi ki yılmadan devam ediyordun aramaya.
Annene tek kelime etmeden montunu alıp dışarı çıktın. Biraz kafa dağıtmak iyi olabilirdi senin için. Lanet Bükreş'de sıkışıp kalmıştın sonuçta. Sokakları amaçsızca gezerken teknoloji mağazasının önünde durdun. Gördüğün patlama haberi seni cama yapıştırmıştı bile. Viyana'da patlama olmuştu ve faili olarak Bucky Barnes gösteriliyordu. Ve senin gibi onu iyi tanıyan birisi resimdeki kişinin o olmadığını hemen anlardı.
"Steve neler oluyor haberleri yeni gördüm." İlk yaptığın şey telefona yapışıp Steve'i aramak olmuştu.
"-senin adın- lütfen bu işe karışma. Bak Viyana sokaklarında bir yerde karşıma çıkarsan fena bozuşuruz. Bırak bu işi profesyoneller halletsin."
"Sinir bozucusun Rogers... Onun Bucky olmadığını kimler biliyor?"
"Sen nasıl?.. Sanırım artık sana şaşırmamayı öğrenmem gerekiyor. Şimdilik sadece ben ve Sam. Bak -senin adın- söz ver bana seni burda görmeyeceğim."
"Merak etme Bükreş'de sıkışıp kaldım. Ama beni habersiz bırakma...ve kaptan kendine dikkat et. Ona da." Telefonu kapattığınız gibi otele geri koşmaya başladın.
Koşarken dikkat etmiyordun ve bir kadınla çarpıştın. Kadından özür dilerken kafanı kaldırmanla karşında bir tezgahın önünde ellerinde deri eldivenler olan uzun saçlı bir adam gördün. Adamı sadece arkasından görsen de bu havada deri eldiven takan sadece bir insan olabilir diye düşünüp kadını es geçerek adamın olduğu tezgaha yaklaştın. İçinden 'o' olması için bildiğin tüm tanrılara yalvarırken tezgaha yaklaştın. Kalbin kulaklarında atıyordu.
Yan gözle baktığında bu adamın Bucky olduğuna emin oldun. İçinden sevinç dansı yapmak gelse de sessiz sakin kalıp müşteri gibi davrandın. Ya Çavuş Barnes değil de Kış Askeri'yse şu an. O zaman seni kurtaracak bir Kaptan Amerika yanında olmayacağı için muhtemelen ölürdün. Bunu göze alamazdın ve sende işin içine sinsiliği sokarak Bucky'i takip etmeye başladın.
İlerleyip bir ara sokağa girdiğinde elindeki arkasına saklandığın dergiyi indirip hızlı adımlarla Bucky'e yaklaştın. Sokağa girdiğin anda birisi tarafından duvara yapıştırıldın. Bu biraz sertti ve canın yanmıştı. İşte şimdi işim bitti derken gözlerin aranızda milimler olan mavi gözlerle buluştu. Gözleri, dudakları derken sana yakınlığını fark edince yutkundun. İşte asıl sıkıntıyı o zaman fark ettin.
Boğazına dayanmış bir bıçak vardı!!!
"Çavuş Barnes?" Bucky'nin gözleri titrerken boğazındaki bıçak biraz geriledi. En azından konuşursam ölür müyüm korkun azaldı.
"Artık değil.. Artık sadece Bucky. Kimsin sen ve neden beni takip ediyorsun?" Sinirle bıçağı bir anda tekrar boğazına yapıştırdı.
"Lütfen. Ben -senin adın- Steve Rogers'ın arkadaşıyım. Bak her yerde senin Viyana patlamasına karıştığın haberi yayılıyor. Cadı avı başlatacaklar Bucky ve amaçlarının seni canlı ele geçirmek olduğunu sanmıyorum. Lütfen izin ver sana yardım edeyim. Steve'e ulaşırsak eğer o halleder. Yalnızca ona ulaşıncaya kadar güvenli bir yere gitmemiz lazım. Sokaklar güvenli değil." Bucky sen konuştukça bıçağı gevşetti ve seni sonunda rahat bıraktı. Bıçağın çekilmesiyle rahatlasan da ondan uzaklaşmak kendini kötü hissettirdi sana.