3. Bölüm

329 18 10
                                    

Çok tuhaf hissediyordum kendimi.Hayatımda hiç hissetmediğim birşeydi bu.Dimitriyle kafede buluşmamın üzerinden 4 gün geçmişti.Onu bulmayı denedim.Çok istedim.Ama nasıl yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu.Nerden başlayacaktım,nasıl yapacaktım hiçbir fikrim yoktu. Ama 4 gün aynı şeyi hissetmeye hep devam ettim. Sabah uyandığım zaman küfür etmiyordum yüzüm gülerek uyanıyordum. "Acaba bugün bi araba çarpıp beni kurtarırmı" diye düşünmüyordum. Yüzüm gülerek uyanıyordum artık. Kalktığım an dans etmeye başlamıştım. Delirmiştim resmen. Kahve hazırlarken sigara kokan odamı gül koklarmış gibi kokluyordum. Sanırım 23 yıl sonra ilk kez mutlu olmuştum. İçimi kaplayan garip bir his vardı. Midem gıdıklanıyordu resmen. Sürekli gülesim mutluluktan çığlık atasım geliyordu. Umut deniyor sanırım buna. İçimden bir ses herşeyin daha iyi olacağını söylüyordu sanki.

4 gün boyunca hergün kafeye gittim. Bazen orada sabahladım. Ama gelmedi. Belki bir kez daha çığlığı duyarım diye bekledim ama gelmedi. Olsun gelmesin. Midem gıdıklanıyor benim. İlla ki gelecek. Leş kokulu yırtık paltomu alıp 5. Caddeye doğru yolu çıktım. Üst üste 5.kez gidiyordum hani artık görsem fena olmazdı. Yine acı kahveyle yetinmek zorunda kaldım. Ya benim hala aklımda çıkmıyor biliyor musunuz? 5 gün önce yine şuanki yerimde oturuyordum ve birden hayatımda gördüğüm en güzel kadını gördüm. Bana bakmamasına rağmen utanmıştım. Attığı çığlık şarkı gibi gelmişti. Sonunda insan olduğum dünyada yaşadığım aklıma geliyor gibiydi sanki.

Dimitri ile konuşmaya başladık. Eskileri açtık biraz. Kiliseden sonra neler yaptın, nasıl idare ettin benzeri şeyler. Her zamanki aile kavgasından başka bir konu vardı ama bu kez. Yaklaşık 20 dakika uzaklıktaki halk merkezinde şizofreni hakkında yapılan bir panelden bahsetti. Dimitri benim için babadan farksızdı. Gerçek bir baba ama. Çocuğunu bırakıp giden bir adam gibi değil. Yıllardır ev ve kafeden başka bir yere gitmediğimi o da biliyordu, son zamanlarda Camila'dan başka hiçbirşey düşünmediğimi de. Şizofreninin ta kendisiydim. Böyle bir panele gitmeme ihtiyacım yoktu. Neden kendi hayatımın anlatılmasını dinliyeyim ki?Ama Dimitri pek öyle düşünmüyordu. Benim gibi ya da benim gibi birilerinin ailesiyle tanışacağımı düşünüyordu. Yaklaşık 15 dakikalık ikna etme çabasından sonra o çirkin kahveden kaçmak için kabul ettim. Hayatımda yaptığım en saçma şey olacaktı muhtemelen. Bunu, evindeki su ısıtıcısıyla konuşmaya çalışan biri olarak söylüyorum. Herneyse. Kahverengi paltomla beraber yola çıktık. Gidene kadar kafamda binlerce hayal kurdum. Acaba nasıl bir Panel, neler yapılacak, sıkıntıdan ölür müyüm benzeri şeyler. Düşündüğüm şeylerin hiçbiri olmadı ama...

Konuşmanın yapılacağı yerin kapısındayım. İçeride 2 çeşit insan vardı. Ellerinde kalem kağıt tutan takım elbiseli fotoğraf makineli araştırmacı ve bilimciler, hayattan usanmış benim gibi şort tişört giyen ya bu hastalığa yakalandıkları için ya da yapacak daha ilgi çekici birşey bulamadıkları için gelen insanlar. İçerinin havası çok değişikti. Benim gibi olan insanların acılarını hissedebiliyordum sanki. Koltuklarına oturmuş, boş gözlerle etrafı izleyen insanlardı birçoğu. Öte yandan "elit" olan kısım bir koloni oluşturmuş gibiydi. Toplanıp sohbet ediyorlardı. Takım elbise giymemiş olan kısma bakıp hem gülüyor hem de acıyan gözlerle bakıyorlardı.

Herneyse. Panel başlamıştı. "Değerli konuklar" cümlesiyle başlayıp birden tüm hayatımı anlatmaya başladılar. Cümleler çok tanıdık geliyordu. Bikaç sonraki cümleyi dahi biliyor gibiydim. Panel genel olarak hastalığı tanımlamak üzerineydi. Söyledikleri her sözden sonra kendimi sorgulamaya başladım. Dedikleri cümlelere ne kadar uyuyorum ne kadar uymuyorum iyice inceledim. Şizofreni olan insanların gördüklerinin birbirlerinden çok çok farklı olduklarını söylediler. Örneğin;zamanında çok sevdikleri birini kaybederlerse onu iyi ve ya kötü şekillerde görebilirlermiş. Hayalet misali yani. Bi kısmı da tıpkı benim gibi yalnızca arkadaş bulmak için hiç görmedikleri insanları görenler. Ben genelde hiç görmediğim insanlar görürüm. Hastalığımın ilk zamanlarında onlarla hep konuşurdum. Bana hep sırlarını anlatırlardı. Çok iyi arkadaşlardı aslında. Kanlı canlı olsalardı daha iyi olabilirlerdi tabii...

Aradan zaman geçti. Panel başlayalı yaklaşık 1 buçuk saat olmuştu. Sıkılmıştım gitmek üzereydim artık. Sürekli aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorlardı. Kendi hayatımı başkasından dinlemek pek de iyi birşey değilmiş anlaşılan. Sigara kokulu kahverengi paltomu aldım. Üstüme geçirip geçen 2 haftadır cebimde duran puroyu yaktım. Puroyu içime her çekişimde daha da rahatlıyordum. Panelin kasvetli havası ve "elit" kısmın üzerimdeki gözleri gidiyor gibiydi sanki. Birkaç kez çektim içime. Ama en sonunda, beni bu purodan daha çok mutlu edebilecek o şeyi gördüm. Midem gıdıklanmaya başladı. Yüzüm gülüyor, ellerim tarif edemeyeceğim şekilde titriyordu. Heyecandan puromu ısırdım ve bi kısmını yutup öksürmeye başladım. Birkaç saniyelik öksürme fastından sonra kendimi tokatlamaya başladım. Hala orada mı diye defalarca kez kontrol ettim. İşin iyi tarafı ise HALA ORADAYDI.! Camila'ydı bu! O da benim gibi panele gelmişti. Bi şizofreni bulabilebileceğim en mantıklı yer Şizofreni paneliydi tabiki de. Nasıl aklıma gelmemişti acaba.

Günlerdir aradığım, bu heyecansız sıkıcı hayatıma mutluluk ve umut veren insan birkaç metre ötemde duruyordu. Ona koşa koşa gitmek istiyordum ama hareket edemedim. Yürümeyi unutmuş gibiydim sanki. Dişlerimi sıkıp bi cesaret yanına gitmeye çalıştım. Önce sol ayak, sonra sağ ayak ve sonra yeniden sol ayak taktiğiyle birkaç metre aştım. Dağları aşmış gibi sevinçliydim. Yanına gelmeme 7-8 adım kala beni gördü ve aslan görmüş ceylan ürkekliğiyle kaçmaya başladı benden. Bi anlam veremedim buna. Günlerdir aradığım kızı tam bulmuşken benden can havliyle kaçmaya başladı. Düşünmek için zaman yoktu. O kaçıyorsa ben de onu kovalayacaktım. Ona bu kadar yaklaşmışken yine kaybedip acı kahvemi içerken Dimitri'ye dert yanamazdım. O kaçtıkça ben de peşinden gittim. Ta ki kalabalığın arasına dalıp izini kaybettirene kadar. Yoktu. Bulamıyordum. Her yere baktım. Bir yandan neden böyle birşey yaptığını düşünüyor, bir yandan da çaresizlikten kendimi öldüresim geliyordu. Umudum yok olmak üzereydi. Midem artık gıdıklanmıyordu. Sürekli kafeye gidip onu bekleme hevesim kalmamıştı artık. Derin derin nefes ala ala suratım asık bir şekilde Panel merkezinin kapısına doğru gitmeye başladım. Umudumu tam olarak kaybedecektim ta ki kulağıma müzik gibi gelen çığlığını iliklerime kadar hissedene kadar...

-Bu bölüm, haftalardır yeni bölüm bekleyen çok kıymetli dostum Merve'ye adanmıştır-

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 03, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KafeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin