Eylül 18
Her sey o kadar garipti ki. Üzerinden koca bir yaz gecmesine ragmen her gun aynı kabuslarla uyanıyordum.
Cok buyuk bir trafik kazasıydı. Annemi kaybetmiştim. Üzerinden bir hafta geçmeden babam Jem ve beni bir mektup bile bırakmadan tek etmisti. Sonrasında Imogean teyze bize bakmaya baslamıstı.
Yataktan kalmaya buyuk caba harcadım. Bugun ku hava durumu resmen biraz da uyu diye yalvarmıştı.
Bugünün tek farklılığı okulun ilk gunu olmasıydı. Bütün yaz , yazın nasıl geçtiğini anlamadan bitmişti.
Nasıl oldugunu bilmiyorum ama bunları düşünürken aşağı inmeyi başarmıstım.
Imogean mutfak masasında oturmus gevregini yiyordu. İndiğimi görünce başını kaldırdı. "Senin için ne hazırlamamı istersin?" Hafif gülümsüyordu.
Bunu söylediğine inanamıyordum yoksa gerçekten iyi bir ebeveyn olamaya mı karar vermişti? Bu düşünce korkmama neden oldu. "Neyin var senin?"diye sordum. Kesinlikle bir şeyler olmuştu.
"Bugün cok mutluyum iş görüşmesine gidiyorum" Beklemediğim cevabı da aldıktan sonra harekete geçtim. Gevrek dolabından favori gevreğimi çıkardım. Dökmemeye caba harcayarak kâseyi doldurdum.
"Deeanna, Jem'in hala inmemesi garip değil mı sence de?" Yüzündeki endişe ilk kez gerçekten beni güldürecekti.
"Hey endişeli görünmene gerek yok. Lavaboda falandır. Birazdan iner."
"Herneyse ben görüşmeye gidiyorum."
Koyu kot montunu alıp cıktı. Kapının kapanış sesini duyduktan sonra kumandayı elime aldım.
Televizyonu açıp karıştırmaya başladım. Salak kumanda takılana kadar hersey normaldi." Bir hayvan saldırısı daha!' Blair clarke adında bi kadın boynundan ısırırlarak annemin ölduğu yolda ölmüştü. Aynı ısırık annemde de vardı.
Jem'in sesi irkilmeme neden oldu." Dee iyi misin?¿"
"Şey evet." Saatime baktım , geç kalıyorduk. " Hadi çıkalım. Geç kalıyoruz." Çantamı sırtıma takıp Jem'i kapıya doğru iteledim.
Yolda giderken tek kelime etmedi. Böyle zamanlarda kaza yüzünden hala bana kızgın oldugunu düşünüyordum. Ben bile bazen kendimi suçluyordum.
Okul dönüşüne girip arabayı park ettim.
Jem kapıyı açarken, "dikkatlı ol tamam mı?" Diyebildim sadece.
Dönüp meşhur Peterson sırıtışını attı.
Giderken onu izledim. Lise olmuştu. Her kızın dönüp bakacağı bir erkekti. Siyah saçlı, mavi gözlü, hafif dolgun dudaklara sahipti. Çıkık elmacık kemikleri ve az ve uzun kirpikleri onu öne çıkarıyordu.
Arabanın kapısını acmak için döndüm ama biri benden önce davranmıştı.
Bir anda Beccalynn önümde belirdi. "Deeanna seni görmek mükemmel." Kocaman ağzıyla bana gülümsedi. " Nasılsın şimdi?" gülümsemeyi elden bırakmamıştı.
Ben de gülümsemeye çalıştım. Umarım olmuştur." Daha iyiyim."
Öyleydim de yalan değildi.
Arabadan inmeye karar verdim. Dolabıma kadar yürüdük, bu süreç içerisinde hiç konuşmadık. Sadece ara sıra endişeli bakışlarını üstümde hissettim.
"Selam." Vay canına Aithley gün geçtikçe daha da güzelleşiyordu.
"Merhaba Aithley" sesimin canlı çıkmış olmasını umdum.
Zil kulakları sağır eden bir sesle koridorda yankılandı. Geçen sene de her şey böyleydi, tek değişen ben gibi hissediyordum. Sanırım zaten öyleydi.
"Benim..." duraksadım, ders programını açıp baktım. Dil bilgisi. Ne güzel. " Dil bilgisi sınıfına gitmem gerek"
Aithley hafif bir çığlık attı. "Benim de, aynı sınıfa gidiyoruz gel."
Aithley koluma girip beni sınıfa yönlendirdi. Sınıfa yaklaştığımızda önümüz ve arkamız her türden insanla doldu. Arkadan birinin gözlerini üzerime diktiğini hissederek rahatsız oldum.
Sınıfa girip ortadaki sıraya oturdum, kapıya sırtımı döndüm yan sıraya rahatça Aithley yerleşti.
"Sence bu sene nasıl olacak?" Çok hevesli görünüyordu.
"Bence bu sene cok popi çocuklarla tanışacaksın." dedim. Çünkü Aithley okulun en popisiydi.Biraz bencildi ama cok iyi kalpliydi. Ayrıca baya güzeldi de griye yakın gözleri sarı dalgalı saçları vardı. Küçük bir dudağa, açık ten rengine,küçük burna, uzun bacak boyuna, gür kumral kirpiklere sahipti.
Aithley'in arkama gözlerini dikip salyalarını akıtması o tarafa dönmeme neden oldu.
Arka çaprazıma baktım ve gerçekten Aithley'in niye öyle baktığını anladım. Kumral saçlı, kahverengi gözlü,dolgun dudaklı, keskin hatlara, çıkık elmacık kemiklerine sahip, kaslı taş yeni çocuk. Aslında dogruyu söylemek gerekirse taş kavramı çocuk için hiç kalırdı. Resmen onun için taş kavramının ötesinde bir sıfat bulunmalıydı. Çünkü çocuk taşlık ve yakışıklılıkta gelecek çağı açmıştı. Buna rağmen önüme döndüm.
Gözüm arkaya o kadar çok kayıyordu ki sanki bir şey beni adeta ona çekiyordu.
Bayan Kayley kitapları masaya vurdu. Donuk bir sesle "Günaydın." dedi ve direk derse başladı.
Göz ucuyla çaprazıma baktım.Aman tanrım bana mükemmel etkileyici bakışlar atıp gülümsüyordu. Kalbim yerinden fırlamak için tam gaz pedala abanıyordu. Birden kazayı unutmustum. Aynı hani o siyah beyaz filmlerde sadece birisi renkli olur ya sanki benim filmimde de tek renkli şey oydu.Yavaş Dee daha cocuk geleli iki saniye oldu.
Hocanın sesi tüm bu canlı anların katili oldu. "Bayan Peterson bize Suç ve Ceza'nın yazarı , dili ve ana dilinde basım yılını söyler mısınız?" Meraklı koca gözleriyle bana baktı. Gözleri resmen benim sınıfımda aşk yaşamayın diye bağırıyordu.
Sorusuna verecek cevabı bulamadım. Bu konuda kesinlikle betbattım; yazarlar, basım yılları. Utanç ve kızgınlık içinde başımı sallayacakken arka çaprazımdan can kurtaranım imdadıma yetişti. " Yazarı Fyodor Dostoyevski, dili rusça , basım yılı 1866 efendim."
Hoca ve diğer gereksiz öğrenciler dikkatlerini üzerimden çekince rahatladım. Çocuğa dönüp teşekkür edercesine gülümsedim. Karşılığını da almıştım.
"Teşekkürler, bay...." bayan Kayley durksadı cocuğun ne ismini ne de soyadını biliyordu.
"Skylor Wilson efendim." Çocuğun çekme kuvvetine karşı koymayı başarıp önüme döndüm. Onun çekim gücü anlaşılan bir tek beni etkilemiyordu, tüm sürtük kızların gözleri cocuğun üzerindeydi.
Ayrıca şunu anlamıştım mıknatıs çocuğun çekim kuvveti yer çekiminin çok tepesinde kalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the shadows
VampireAnnesini ve babasını kaybeden Deeanna hayatın bir anlamının olmadıgını düşünür ta ki mıknatıs cocuk skylor ile tanışana kadar. Ne oldugunu ogrendiğinde tüm duzeni alt üst olur Sonrasında bir sürü seçenek arasında secim yapmak zorunda kalır.