2. crime passionnel

337 45 27
                                    


Çoktandır 2 hafta geçtiğinde Bayan Henriet'in kaçışının üzerine bir örtü serilmiş ve beklenilen yeni komşu evine yerleşmişti. Gizemli olduğu konusunda herkes hemfikirdi ve hemencecik apartman grubunun klasikleşen akşam yemeklerine davet edilmişti. Kişiliği oldukça düzgün gibi görünen ve gösterişsiz giyim tarzıyla karşımda (sol çaprazımın iki ilerisinde) oturmakta olun yeni kiracının, Bay Mun'un abartılı kira aidatını nasıl karşıladığı veya karşılayacak olduğu konusunu fısıltılar halinde, kulaktan kulağa dedikodu malı yapan diğer komşularımın ilgili gözleri, ben de dahil olmak üzere onun üzerindeydi. Her hareketi yargı süzgecinden geçiriliyorken ben, her zamanki gibi sessiz sessiz yerimde oturuyor,  İngiliz komşum Bayan C. 'nin pişirmiş olduğu gravy soslu sosis ve patates püresini afiyetle yiyordum ancak konuşulanları dinlemeyi de ihmal etmiyordum. Onunla ilgili umursadığım tek şey bana sorun çıkaracak birisi olup olmadığıydı çünkü üniversiteliydi ve yakın civarda okuyan üniversiteli gençlerin çoğu saygısız, gürültücü ve eğlence peşinde koşan tiplerdi. Ben düzeni severdim, gürültüye veya aptal soysuz tiplerin çevremde bulunması da beni gererdi. Üst komşum da bu aptal soysuz eğlence delisi gençlerden birisi miydi, bunu anlamak için sözlerinin, hareketlerinin her birini gizlice takip ediyordum. 

"Böyle sürekli çalışmalarınızı ve kazançlarınızı düşünmeyin! Paris'te son sözü beceriler söyler. Yetenekli bir beyefendiye benziyorsunuz. Kendinizi öne çıkarmalısınız."

Bir başka apartman komşum, 1. katta eşiyle birlikte yaşamakta olan otuzlu yaşlarındaki Bay Delhi'nin resimleri ve uzun süreli para sıkıntısı hakkındaki konuşmaya dahil olmuştu. Tıpkı benim gibi, yemeğini yerken söylenilenleri kaçırmıyor ve sohbete dahil olmaktan da geri kalmıyordu bu genç. Öte yandan delikanlının hoş bir hitabetle konuşuyor olması, birçoğunun (özellikle hanımların) binlerce kez daha çok hoşlarına gitmekteydi. Tatlı bir homurdanma ile ona takılıyorlar, sevinçle kısılan gözlerinin güzelliğinden, öne çıkan dişlerinin sevimliliğinden bahsedip onu övüyorlardı. Özellikle eşim Sun, üst komşumuza karşı samimi hissediyor olmalıydı çünkü başka bir Koreliyle bir arada oturmak, kendi ülkesinden başka birinin ağzından bir iki lisan duyacak olmak onun özlem duyduğu şeylerden biriydi. 

Evet, üst komşumuz da bizim gibi Koreliydi ve Kore'den buraya üniversite değişim programıyla 1 yıllığına gelmişti. Hukuk okuyordu ve söylemeliyim ki iyi bir avukat olacağa benziyordu çünkü, gözlemlediğim kadarıyla, insanlara iyi ve tatmin edici cevaplar vermekte, onların isteklerine göre kelimelerini cümlelerinin içerisinde cambazlıkla kullanmakta, onları sıralamakta ustaydı. Okumuş birisi nasıl olması gerekiyorsa aynen öyleydi. Her konu için bir fikre sahipti, kendine güveni vardı. Benden iki yaş küçüktü ve söylemeliyim ki 22 yaşındaki bir erkeğe göre oldukça olgun görünüyor, duruşundan ödün vermiyordu. Geldiğinden beri bir kez bile sırtı kamburlaşmamış veya dimdik tuttuğu başını eğmemişti. Ve yüzü... bir Koreliye göre oldukça düzgün, oldukça yürek hoplatıcıydı. Hindistan'daki tanrıların tasvirleri, İtalyan heykelleri... benzetilebilecek birçok sanat eseriyle neredeyse eş değerdi ve tümüyle ikili kişiliği olan bir insan gibiydi; hem sıcakkanlı, hayatı hafife alan, kendini bütünüyle serüvene vermiş  bir gençti, hem de aynı zamanda sanatın acımasızlığını seven, sorumluluk sahibi, son derece okumuş ve bilgili bir adamdı.

Onunla ilgili ilk gözlemlerim bu şekildeydi. Onun hakkında düşündükçe ve daha fazla fikir sahibi oldukça, istemsizce kendimi onunla karşılaştırırken buluyordum. Tam olarak zıttıydım. Benim üniversite okuma fırsatım olmamıştı ve mesleğim de öyle çok dudak büzdürenlerden değildi. Postacıydım. Her sabah erkenden kalkar, güneşin uyku saati geçene kadar Lyon sokaklarında dolaşırdım. Her tipten insanla karşı karşıya kalırdım. Sarhoşuna denk gelirdim, sapığına denk gelirdim... Yeri gelirdi kötü şeyler yaşardım, insanların bencil kızgınlıklarını geride bırakmak, hayata katlanamayan tarafımın sözünü dinlemek ister ve bedenimi Lyon Nehri'nin yeşil mavi sularına bırakmayı düşünürdüm fakat yine de onlara katlanmak zorunda kalırdım, çünkü bakmam gereken bir evim olduğunu bilirdim. Onun aksine, benim sırtım kamburlaşmıştı ve her akşam çökmüş omuzlarımla, asık suratımla evime gelirdim. Hayattan beklentilerim kalmamıştı ve gülümsemeyi unuturdum bazı zamanlar- ki herkes hemfikirdi bunda, huysuz herifin tekiydim.

crime passionnel ;; yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin