Şu hayatta iki kadını seviyorum, biri annem (müstakbel kaynanan) diğeri de kaynananın son gelini. Nasıl espri yapıyorum ama değil mi? Çarşı merkezde, benim gittiğim spor salonunun az ilerisinde yeni bir kafeterya açıldı. Hamburgeri falan güzel. Kızacaksın biliyorum ama ben oraya spor sonrası sensiz gittim de bir güzel zıkkımlandım. Hani yanlış anlama, sırf keşif yapmak için gittim. Çarşıya indiğinde gideriz birlikte. Köy arabasına binersin, alırım seni arka caddeden. Senden gelen mektupları da sana vereyim biliyorsun bende istifleme işi yok. Bu işi en iyi sen yaparsın. Bunu koyacağım zarfın altına senden gelen tüm mektupları da bırakırım alırsın yerinden. İkimizin en değerli hatıralarından olacak şu yazdığımız ve okuduğumuz mektuplar bilmiş ol. Ben annemi illaki ikna edeceğim. Senin annen benimkiyle tartışmasaydı bu iş uzamayacaktı. Askerlik zamanım yaklaşıyor. On sekiz ay yokum piyasada. Seni giderken bizim evde görmek istiyorum tatlım. Beni bekleyen iki kadın olsun bizim evde. İki bekleyen kadın aynı evde olsun. Annem sivri dillidir ama kıyamaz bana. Sana bir lafı yok onun aslında. Annene kızmış neden kızına sahi çıkmıyorsun diye halamın evinde tartışmışlar. Sen onlara bakma bugün kavga ederler yarın yüz yüze bakacaklar. Güzel bir laf vardır hatırladın mı? Bakacağın yüze tükürme, tükürdüğün yüze bakma… Unutturma da listeye yaz yeni çıkan albümlerden kaset dolduralım yine. Uğrayalım kasetçiye. Onları da hatıra kutusunda saklarsın. Yaşlandığımızda çocuklara gösteririz. Al bak anneni bu şarkılarla kandırdım derim. Sende kurulursun havandan geçilmez. Tamam tamam birşey demedim. Annelerimiz de babalarımız gibi sakin olsaydı ne olurdu ya? Şimdi çocuk seviyorduk. Onlar da torun. Bu zorlukları bize yaşatıyorlar ya ne diyelim Allah iyi etsin…