hava soğuktu. dün geceden beri usul usul düşen kar taneleri, jeongguk'un severek büyüttüğü çiçekleri teker teker öldürmüş, etrafa büyük bir sessizliğin hakim olmasına sebebiyet vermişti. kırılmış gül dalları evin önündeki toprak yolu süslüyordu, intihar etmiş sarılı-kahverengili yapraklar arasında saklılardı.
taehyung yatakta uzanıyordu; kolları ensesinde, bakışları ise yanan şömine yüzünden dans eden alevlerin gölgesinin düştüğü duvardaydı. çıplak ayakları üşüyordu biraz, ayakları gibi çıplak göğsü ise tam tersine yanıyordu. uzamış olan saçları tıpkı kafası gibi dağınıktı, usulca yastığına ve kirpiklerine karışmıştı. dışarıdaki soğuğa rağmen evin içi ise sıcacıktı, öyle ki saç dipleri hafifçe nemlenmiş ve çıkmaya başlamış sakalları çenesini huylandırmıştı.
kışın soğuk günlerini hasretle bekleyen bir çocuk olmuştu her zaman. kar taneleri ne zaman süzülerek yere düşse ve hava, nefesini üflediğinde onu buhara çevirecek kadar soğusa her şeyin daha da sakin olacağına inanırdı. sinirle evi dağıtan babasının haykırışlarından tek kaçış yolu kış zamanlarıydı, çünkü kar sesi yutardı ve taehyung teninin yanmasına umursamaz, bedenini karların arasına atardı. soğuk keserdi yanaklarını ve avuçlarını, yine de bundan hoşlanırdı. soğuğun iliklerini dahi titretir olması babasının güçlü ve can yakıcı tokatlarından çok daha iyiydi çünkü.
şimdiyse dışarıdaki soğuktan da kaçıyor ve göğsünde kurulu çocuğa saklanıyordu. içinde barındırdığı gece bahçelerini keşfetmek her şeyiyle güzeldi; papatyalar gibi zarif, ayçiçekleri gibi göz kamaştırıcı, sümbüller veya da zambaklar gibi kışkırtıcı olan tenini öpücükleriyle süslemekten hoşlanıyordu.
jeongguk'un sol kolu taehyung'un gamzeler bahşedilmiş belinin altındaydı, diğer eli ise ateşten farksız göğsünü mesken tutmuştu. taehyung elleri arasından kayıp gidecek korkusu yoğundu hep, biliyordu ki bundan asla kurtulamayacaktı. iki aydan fazlasını atlatmışlardı birlikte belki de ama jeongguk, taehyung'u kaç defa gözleri uzaklara dalmış bir şekilde yakalamıştı, sayamazdı.
yanağı göğüs kafesine yaslıyken kulağı kalbine denkti ve biliyordu, bu kalbin atışlarını ömrünün her gününde bir ninni misali dinleyebilirdi. bu eşsiz melodi adeta ezberindeydi, yine de zihninin köşesindeki müzik kutusunda döndürüp dursa bile az geliyordu. konu taehyung oldu mu, jeongguk için her şey yetersizdi.
kemikli parmakları taehyung'un belirgin göğüs çizgisini ağırca okşarken saçları da keskin çene hattı boyunca geziyordu. gözleri kapalıyken arada titreşen kirpikleri ise taehyung'u huylandırıyor ve dudaklarında hafif bir tebessüm yeşermesine sebep oluyordu. bu iki ay boyunca peşini bırakmamış yumuşak hissiyatlar midesini kıvrandırıyordu, huzurun sıcaklığı göğsünü doldurup taşırıyordu.
"neden uyumuyorsun?" diye sordu jeongguk. solukları yavaş, sesi ise bir hayli boğuktu. uykusu ağır bastırıyordu çünkü. konuşabildiğine şaşmalıydı, ikisi de geç saate kadar ayaktalardı ve o, taehyung'a kıyasla fazlasıyla mayışıktı. içine gömülmek istediği tenden yükselen koku anne kokusu misaliydi, burnunda tüten o sıcak varlığı her hücresine dağıtmıştı resmen. sanki annesi buradaydı; taehyung'un teninden vardığı haz, tıpkı anne kucağındaki bir bebeğin tattığı aitlik hissi gibiydi.
"hiç." diye yanıtladı taehyung onu. boğuk sesi şöminede yanan odunların çıtırtısına karışıyordu. jeongguk'un kapalı gözleri aralandı bu cevapla birlikte, kirpikleri tekrardan taehyung'un tenine dokundu ve taehyung'un dudaklarındaki tebessüm, istemsiz bir şekilde biraz daha büyüdü. "dokunuşlarını aklıma kazımak istiyorum yalnızca. kirpiklerinin tenime nasıl sürttüğünü, parmak uçlarının göğsümü nasıl okşadığını... her birini ezberlemek istiyorum. her şeyini zihnimde saklamayı diliyorum."