ateş böceği mezarlığı

1K 71 133
                                    

TRENSİZLİĞİMİ YUTUYOR HER DEFASINDA BOMBOŞ KALAN BİR GAR

İş yerinde tanışmalar, okul, depresyon, garip alışkanlıklar, hep bol gelen kazaklar, ama sıkan iç çamaşırları, fedakarlık, kalamama ancak gidememe sorunsalı, tembellik, papatyalar... saksıdaki çiçekler, bozulan peynirler, yemeğe fazladan atılan tuzlar, tezgah altında öpüşme, kahve yapma, her gün mavi kağıtlarda gelen notlar, notu gönderen kişiyi, notu gönderen kişiyle arama...

En sevdiği yemek, en sevdiği şarkı, en sevdiği filmi olmayan insanlar, bu insanların en azından bir şeyi en sevdiği şey yapma çabası.

"Sen beni üzersin" demeler, "olsun beni sen üz" diye iç çekişler.


ATEŞ BÖCEĞİ MEZARLIĞI

NEFES BİR: Bu Şehir, Sen ve Ben ve Bana Ait Olan Her Şey (belki Hiçbir Şey)ve Biz Bu Şehre Aitiz.

İçimizi yiyip duran, tükettikçe tüketen bir şey var, bir kurt. Öyle hissediyorum. Çoğu gece içimdeki o kurdun açtığı boşluğa gözlerimi dikip sabahı sabah ediyorum. Silik düşünceler başımdan aşağı dökülüyor, bir deniz oluşturuyor içimdeki koca boşlukta, kendi boşluğumda, karanlık denizimde boğuluyorum uzun geceler boyu ve tüm gündüzlerimi kendimi aslında ölmediğime inandırmaya çalışarak harcıyorum. Uyku ben boğulurken sızıyor olmalı benliğime ama belki de boğulduğum için uyuyabiliyorumdur, kim bilebilir?

Gitmediğin şehirlerin kokusunu tanıyamazsın. Mesela kendi şehrimin biraz deniz tuzu, biraz balık, biraz da toprak koktuğunu biliyorum, şehrimin kokusunu tanıyorum, burada önemli olan konu ise tanımak ve bilmenin farklı şeyler olması, örneğin ben bazılarından Paris'in sidik gibi koktuğunu duydum, ama bu meşhur koku ne kadar ağırdır, o kokuyu solumak nasıldır hiç tatmadım, tanımanın o içselliğinden tamamen uzağım, o içsellikten doğan aşinalığa sağırım, aşinalığın neden olduğu tatlı telaşa, aşinalıktan doğan huzur ve rahatlığa da.Kokusunu almadığım o şehir bana tamamen yabancı. Onu tanımıyorum.Eğer bir gün bu şehirden çekip gidersem, başarabilirsem gitmeyi eğer, bu şehri düşünmeyi bırak, bu şehrin adını duyduğumda zihnime anılarımdan önce şehrimin kokusu dolar, tanımak budur. Bilmekse, bilmektir yalnızca. Bundandır birbirine benzeyen beton yığınları arasında ama sırf başka şehirdesin diye kendini öyle küçük ve kaybolmuş hissetmen, kokusu başkadır yeni şehrin, ve alışmak zaman ister. O şehirlere tamamen yabancıyım. O şehirler beni tanımıyor.

Alışmak tanımanın ilk adımıdır, anılar, tecrübeler, duygular bir olur tanımayı doğurur. Tanımak bağımlılıktır da biraz, yokluğunda ararsın ya bir şeyleri, artık onu ne kadar istemesen de, öyle işte. Bir şeyi çok fazla tanıyınca sen gibi olmayı bırak sen olur, senden olur, sende ondan olursun, tanıdığın şeyle birbirinize karışır ve yeni sizler olursunuz, oysa hiç değişmemişsin gibi olur tanımak bir şehri, bir kalemi, bir kediyi ya da bir insanı. Şimdi kendime soruyorum da, bir gün bu şehirden gitmeyi başarırsam, artık kokuma işleyen bu şehri ciğerlerim bir gün özlediğinde pişmanlık duyar mıyım? Gitme hevesimin bittiği o gün, bulunduğumuz şehirden dolayı bambaşka kokan insanların arasında, içindeki insanlarla kokusu yoğrulmuş o şehirde yalnızlık içinde pişman olur muyum?

Ben tüm o tanımadığım şehirlere yabancıyım, şehirler kendisi gibi kokmayan insanları kabul eder mi? Çünkü şehrin kokusunun özü aslında biraz da içindekilerin kokusudur.

Tanımak böyledir işte, tanımak sendendir, bilmekten biraz öte. Bilmekse, bilmektir yalnızca, hislerin yoktur içinde, tanımak senin gerçekliğine karışmışken, artık sana aitken, konu bilmek olunca sen onun gerçekliğine uyarsın, sen bildiğin şeye sahip olduğunu zannedersin sadece...

ateş böceği mezarlığı - suchenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin