a night with peter pan

927 94 170
                                    

*and he realized that something inside him felt wrong

Hayat bana şehirler arası bir otobüs yolculuğu gibi gelir.

Sürekli bir hareket halindesinizdir, kıçınızın dibinde küçücük bir camla beraber bir metrekare bile olmayan bir alana hapsolmuşsunuzdur ve asla yeterince oksijeniniz yoktur.

Camdan dışarı baktığınızda önünüzden geçip giden soğuk görüntülerdir, bir avuç hatta istemediğiniz kadar avuç dolusu bozkır vardır.

Akıp giden görüntü, soğuk olmasına rağmen haddinden fazla sarı, turuncu, sarı, kahverengi ve biraz daha turuncudan ibarettir. Çelişkilidir ve hayatınızın bir otobüs yolculuğuna benzemesi kadar saçmadır.

Hayatımın en afilisinden, şöyle yirmi dört saat oturmalı türden bir otobüs yolculuğu olduğunu düşünürdüm. İşin aslına bakarsanız yoldan rastgele birilerini çevirip sorarsanız beş kişiden on beşi hayatını uzun bir otobüs yolculuğuna veya o tarz bir şeye benzetebilir. Ama ben, sarı ve turuncudan sıkılmışken, artık camımın ötesinde bir bozkır görmek istemiyorken; hayatının otobüs yolculuğu olduğunu söyleyip otobüs ikramı yemeye devam eden insanların aksine bir uykuya daldım. Şu anne veya babanızın uyu artık, uyursan yol daha çabuk bitecek dediği uykuya. Ve gözlerimi açtığımda sıkış tepiş hayat koltuğumda, üstüne sakız yapışmış bordo otobüs perdelerinin ardından, başımın ucuna serili pis penceremden bozkırın ötesini ilk kez gördüm.

Ama her yolculuğun bir başlangıcı var, saçıma yapışan otobüs perdesi sakızı travmasının bir iki adım sonrası. Yolculuğun en sancılı yeri; gerçek bir otobüste sabrınızın sonu ama benim hayatımda tepetaklak yuvarlandığım o yokuşun başı.

Popoya giren kramplarla, mola yerlerindeki hamur işi ve sigara kokusuyla birlikte açık havada yaşanan oksijen yetmezliğinin en kritik anı; hayat yolculuğunun en felaket, en boktan yeri. Metaforun dışına uyarlarsak; hayatınızın iyi veya kötü ama ne olursa olsun asla kontrol alamayacağınız şekilde yamuk yumuk bir hale gelmesi ve sizin otobüsteydim en son ya derken çift kaşarlı bir tosta dönmeniz.

Tüm bakışınızı değiştirecek bir şey yaşamanız işte.

Ben patlak tekerli otobüsümle o yokuştan yuvarlandığımda, tost makinesine yapıştığımda ya da ne bileyim işte tüm metaforlar blenderden geçmiş gibi bir bulamaca döndüğünde; senenin ilk fizik sınavına bir hafta kalmıştı.

Bulanık bir akşamüstü güneşinin altında sınıfın camları dışarıdaki buz gibi hava yüzünden buğulanmıştı. Dersler biteli yarım saat kadar olmuştu; çoktan kapatılan kaloriferler yüzünden montlarımızı giyip oturduğumuz sınıfa arada spor salonuna gitmek için koridoru kullanan spor kulübündekiler dışında kimsenin sesi gelmiyordu. Endişeli ve sabırsız halde, bir önündeki kitaba bir bana bakıp kazağının yakasını yiyen Baekhyun'a fizik anlatıyordum. Ya da hiç değilse bunun için çabalıyordum.

"Sonra ilk hızı yazıp zamana bölüyorsun." dedim bön bön yüzüme bakan gözlerine takılmamaya çalışırken. Aklının başka yerde olduğunun farkındaydım, ilgisini az da olsa üzerime çekebilmek için altı farklı fosforlu kalem kullanıyordum. Şeklin üzerine cismin hareket güzergahını çizerken fosforlu kalemle formülü yarım saat içinde belki de beşinciye yazıp bir de üstüne "Her zamanki formülden." diye ekledim.

Baekhyun derin bir nefesi içine çekip eş zamanlı olarak saate bakarken "Her zamanki formül ne bilmiyorum." diye mırıldandı.

Ben onu ciğerimin köşesinden daha iyi bilirdim. Uzanıp burnumun kemiğini kavrarken iç geçirerek gözlerimi ona diktim çünkü Byun Baekhyun'un o gün bir kaşıntısı vardı. "Baekhyun," dedim kalemin kapağını kapatıp başımı iki yana sallarken. "orkestra provası mı var?"

a night with peterpan - xiuchenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin