"Geleceği merak etme, nasıl olsa gelecek. Ama geçecek olanı iyi düşün, çünkü aklından silinmeyecek." – Balzac
psiko'cinayetiçimde dönüp dolaşan bir korku vardı. Beni neden kullanacaklardı onu bile bilmiyordum. Bıraktıkları kıyafetleri giydikten sonra aşağıya indim. 4 ü oturmuş bir şeyler konuşuyorlardı. Ben gelince sustular. Tabi susacaklar, gereksiz bir şekilde bana düşmanlar.
"Tanış bizimle."
Her şey emirle, siktir ordan. Hiçbir şey demeden geçtim ve yanlarındaki tekli koltuğa oturdum. Pars denen herif alaycı gülüşüyle "Peki, biz tanıtalım." dedi. Sol eliyle yanındaki kızı gösterdi "Bu Simya, yanındaki Anka ve benim yanımdaki Karan." Dedi
"Tanıştığıma memnun olduğumu söyleyemeyeceğim." Dedim göz devirerek. Simya denilen kız üstüme hızlı yürümeye başlayınca Karan onu tuttu. "Sakin ol Simya." Diyince kız gözlerini büyüttü ve "Sana bi uyarı Alaska, dikkat et ve nerede olduğunu anla, hatan ve ölümün burada eş anlamlı kelimeler." Dedi.
Korkuyordum, deliler gibi. Ama belli etmeye niyetim yoktu.
"O zaman emin ol Simya, ilk fırsatta hata yapacağım."
"Yeter!"
Bu Pars'ın sesiydi. O iğrenç nefret dolu gözleri yine benimkilerde kalmıştı.
"Seni bırakacağız Alaska, tek yapman gereken babandan bir belge almak."
Bu sefer gerçekten gülmüştüm. "Yukarıda anlatamadım sanırım, o adam bana günahını bile vermez." Dedim.
"Şirkete girip kasasından o belgeyi Alman gerekiyor. Tek bir belge."
"Peki almazsam? Beni öldürecekmisiniz?"
Ayağa kalktı ve kulağıma doğru eğildi "Şiir." Dedi. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Şiir'i öldürmekten bahsediyordu. Gözlerim dolmuştu ama anlayamazdım. Şuan olmazdı.
Babam umrumda bile değil ama bu hayatta bana destek olan tek kişiyi ölüme sürükleyemezdim bir belge uğuruna. O an aklımdan geçen tek şey bunu nasıl yapacağımdı. O yüzden ağzıma gelen ilk şeyi söyledim.
"Bana nasıl yapacağımı anlat."
Zafer edasıyla konuşmaya başladı. " Şirkete girip odasındaki duvarda tablonun arkasında bir kasa var, şifresini bulmak sana kalmış. Buldukt-"sözünü kesen benim cümlem olmuştu. "Bunların hepsini biliyorsan neden kendi işini kendin halletmiyorsun?" Demiştim.
"Sözümü kesme ve sence kasanın şifresini bilecek kadar aileni tanıdığımı mı düşünüyorsun? Her neyse kes sesini ve beni dinle. Kasanın şifresinin sizinle alakalı bir durumu var, onu bulman gerekiyor. Bulduktan sonra içeride gördüğün ne varsa getir. Silah ve belgelerdir büyük ihtimal. Ama sen yinede ne bulduysan buraya getireceksin ve sonrada bizden kurtulacaksın. Ama olurda hatanı görürsem, neyse gerisini zaten biliyorsun."
"Tamam, yapacağım."
Şiir için yapacağım.
Bir dakika, burada bir şeyler benim isteğim dışında dönmesinin sebebi neydi? Ben tesadüfen o bahçede bulunmuştum. Beni tesadüfen yakalamışlardı. Ben tesadüfen burdaydım. Babam nasıl bir anda hedefleri olmuştu?
"Benim o bahçede olacağımı nereden biliyordunuz?"
Pars cevap vermedi. Duyduğuna emindim.
"Bana cevap ver. Nereden biliyordunuz?"
Pars hızlı adımlarla tekrardan yanıma geldi. Aramızdaki mesafe çok azdı. Bu bile beni germeye yetiyordu.
"Bilmiyorduk Alaska." ve biraz daha yakınlaştı. "Sana dediğimi unuttun mu? Bana sen kendi kendini getirdin." Dedi.
Aklımdaki yapboz hala tamamlanmamıştı.
Pars tam giderken "Beni zaten almaya gelmiştiniz, değil mi?" Demiştim.
Olduğu yerde durdu.
"Bir aptalın kızına göre zekisin Alaska."
Bunu dedikten sonra tekrar gitti ve arkasından Simya'da gitti. Güya kukla bendim (!)
Anka denen kız yanıma geldi gerçekten dostane bir gülüş ile "Alaska, bizim düşmanımız sen değilsin. En azından Karan'ın ve benim. Bizden korkma ama Pars'tan korkmalısın. Senin iyiliğin için söylüyorum."
Bende gülümsedim. "Babamla aralarındaki mevzu ne? Babam bir sürü pis işin içinde. Pars'a istediğini vermedi mi?" Dedim.
Karan araya girdi "İstediğini elinden aldı, diyelim. Daha fazla sorma." Dedi. Anka kafasıyla onayladı.
"Simya Pars'ın sevgilisi sanırım. Bana olan nefreti bu yüzden mi?"
Karan ile Anka gülmeye başladı. "Pars'ın sevgilisi olmaz Alaska. Simya'nın sana pislik gibi davranmasının sebebi sana olan nefreti değil Pars'a olan sevgisi." Dedi.
Pars odaya girdiğinde sinirle ağzından bi kaç kelime fırladı "Alaska benimle geliyorsun, başlıyoruz."
Siktir.
Dışarıya çıktığımda arabanın içinde beni beklediğini gördüm. Kaçmak istesem, yakalardı. Aptalca bir şey yapmadan arabaya bindim.
Şehirden baya uzaklaşmıştık sanırım. 30 dakika olmuştu hala şehire gelememiştik. O bir şey demeyince ben de deme gereği duymuyordum.
"Alaska, bunu yaptıktan sonra herhangi aptalca bir hareketinde ne olacağını biliyorsun değil mi?"
Kafamı salladım.
"Babana bir şey olur diye korkmuyor musun?"
"Korkmuyorum." Bunu kendimden emin bir şekilde söylemiştim. Beni bir hiçmişim gibi hissettiren birinin besini sevebilirim?
"Babam sana ne yaptı Pars?"
Yüzü birden gerilmişti.
"Seni ilgilendirmez."
Bu kadar itici olmak zorunda mı? Gözlerimi devirdikten sonra tekrar konuştu "Babanla aranda ne var?" Dedi.
Bilmiyordum. Ben babamla neden böyleydim bilmiyordum.
"Bilmiyorum."
"Ne demek bilmiyorum? Klasik ergen tavırları mı yoksa?" Diyip dalga geçti.
Ben de güldüm. "Ölsem sadece yıllar sonra aklına gelirim sanırım." Sonra konuşmamı devam ettirdim. "Keşke klasik ergen tavırlarım olsaydı." Dedim
Ses gelmedi. Uzun bi süre sessiz kaldık.
İşte gelmiştik. Hala susuyordum. Ne yapacağımı defalarca aklımdan geçiriyordum.
"Geldik."
Son bir kez bakıp inmiştim. Cam açıldığında tekrar konuşmaya başladı.
"Sana güvenebilirmiyim?"
"Güvenebilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
psiko'cinayet
Teen FictionSen benim Persephonemsin. Bütün kötülüklerimin içinde en iyi yanımsın. Bana istemeden de olsa kendin geldin, sana sunduğum narı yedirdim farzet. "Ölüler ülkesinde bir şey yiyenlerin yeryüzüne çıkma hakları bulunmamaktadır." Bu yüzden benimlesin ve...