Ay ışığının, sert yellerin bir oraya bir buraya savrulduğu ıssız sokakları çoktan terkettiği, güneş kızıllığını serbest bırakmadan biraz evvel, gecenin son demleri; seher vaktiydi. Kışın soğuğuyla tüm estetikliğini kaybetmiş ağaç dalları, şiddetli fırtınanın etkisiyle var gücüyle sallanıyor; oldukça ihtiyarlamış, eskiden bir martı tüyü beyazlığıyla kendini gösteren ancak şimdilerde soyulmuş dış boyasıyla hiçbir özellik barındırmayan küçük apartmanın üçüncü dairesinin penceresine, içerideki uyanık iki bedene bu saatten sonra deliksiz bir uyku çektirmemeye yemin etmiş gibi çarpıyordu.
Geniş sırtlı, en düşük derecede yanık olan kalorifer peteğine yaslanmış, biricik sevgilisinin de kendi göğsüne yaslanmasını sağlamıştı. Ortalığı darmaduman eden fırtına ve camlarına hiç durmadan çarpan ağaç dalları yüzünden yataklarında değillerdi. Kalın pijamaları dahi odaya hakim olan soğuğun tenlerini ürpertmesine engel olamıyordu. Uzun olan, sırtını yasladığı kalorifere iyice bastırdı ve ciğerlerine birikmiş tüm havayı bıkkınlıkla üfledi. "Isıtmıyor bu ya..." dedi ve çenesini gömdüğü, hindistan cevizi kokusu yükselen saçların sahibine bir soru yöneltti. "Ayarını biraz yükseltsek mi?"
"Tabii." dedi şalterleri uykusuzluktan atmış olan sevgilisi. Kafasını çevirebildiği kadar arkaya çevirdi ve belirginleşmiş mor gözaltı halkalarıyla, iğneleyici bir biçimde, "Off..." dedi ilk önce. "Zengin bir sevgilim olduğunu unutuyorum her seferinde. Sürekli hatırlat bana, Chanyeol. Tamam mı?" diye devam etti. Uykusuzluk ve sinir karışımıyla kocaman açtığı gözlerini tekrardan eski haline sokarak önüne döndü. Chanyeol'ün iri elleri arasında neredeyse kaybolan ellerini geri çekti ve kollarını bağladı.
Chanyeol, aldığı bu beklenmedik tepki karşısında hiç zaman kaybetmeden öne atıldı. Sol koluyla sevgilisinin omzunu sıkıca kavradı, diğer eliyle hafif tombul çenesini acıtmamaya çalışarak tuttu ve kendine doğru çevirdi. Gözleri sitem eden göz bebekleriyle karşılaşınca yarım ağız sırıttı ve kırmızının en güzel tonunu yakalamış ıslak dudaklara sesli bir öpücük kondurdu. "Prensimin kollarıyla ısınırım ben de." dedi fısıltıyla. "Dön bana şimdi."
Az önceki öfkesinden eser kalmayan çocuk, Baekhyun, dip boyası gelmiş kızıl saçlarını elleriyle hafiften dağıttı. Dengesiz davranışlar sergilediğini biliyordu ama bunu umursayacak bir durumda değildi. Hızlıca sırtını dayadığı göğüsten çekti, diz kapaklarının üzerine baskı uygulayarak arkasını döndü. Chanyeol'ün üst bacaklarına yerleşti ve bu sefer, az önce sırtını yasladığı güvenli göğse kendi göğsünü yasladı. Ellerini Chanyeol'ün belli belirsiz şişkin olan pazılarından yukarıya doğru sürterek taşıdı ve en sonunda ensesinde birleştirdi. Kafasını yavaşça sol omzuna yatırdı. Dudaklarının arasından bıraktığı ürpertici nefes Chanyeol'ün huylanmasına ve istemsizce omuzlarını biraz havaya kaldırmasına sebep oldu. Baekhyun, bunu fark edince ortaya sevimli bir kıkırtı bırakıverdi. Bunun üstüne giderek Chanyeol'ün boynundaki belirgin, masmavi damara dudaklarını bastırdı. Chanyeol'ün omuzları titredi ve gülerek kollarını hiçbir yerde bulamadığı sıcaklığı bulabildiği bedene doladı.
Bir süre öylece durduktan sonra, Chanyeol farketmeden ellerini sevgilisinin sırtında gezdirmeye başladı. Baekhyun, sırtının okşanmasıyla birlikte üstüne çökmüş olan rehâvet hissine daha fazla dayanamadı ve dışarıdaki şiddetli fırtınaya inat, uyku ile uyanıklık arasında bir çizgide kalıverdi. Bu sırada Chanyeol'ün etrafta gezinen gözleri odanın diğer bir köşesinde uyuyan kedilerine takıldı. Kedilerden biri beyaz, diğeri ise turuncu tüylere sahipti. Hâlâ miniciklerdi. Onları bulmasının ve eve getirmesinin üstünden yaklaşık bir ay geçmişti. Chanyeol, onları sokakta bulduğunda henüz daha yeni doğmuşlardı ve üşüdükleri için tirtir titriyorlardı. Yüreği, onları orada bırakma taraftarı olmamıştı çünkü anneleri de ortalıklarda gözükmüyordu. Bir çırpıda iki yavru kediyi de kollarına aldıktan sonra onları korkutmamaya çalışarak eve getirmiş ve Baekhyun'un neredeyse çıldırmasına sebebiyet vermişti. Eh, Baekhyun haklıydı. Çünkü kedi bakmak hiç de sanıldığı gibi kolay bir iş değildi. Özellikle maddi açıdan. Bu yüzden Baekhyun, o gün Chanyeol'ün yüzüne ne kadar sorumsuz olduğu hakkında tonlarca kelime sarf etmişti. Chanyeol, şarkı sözleri yazıyor, gitarıyla besteler oluşturuyor ve şarkı yapıyordu. En büyük hayali bu yöndeydi. Bir gün gerçekten değer gören bir sanatçı olmak ve onu dinleyen insanlara ilham verebilmek istiyordu. Bu nedenle tüm günü genellikle evde geçiriyor ve şarkı yapmakla uğraşıyordu. Baekhyun ise, sıradan bir kafede çalışıyordu. Evin tüm maddi sorumluluğu üstündeydi. Aldığı maaş, kiralarına bile zar zor yetiyorken Chanyeol'ün eve kedi, üstelik iki tane kedi getirmesi akıl alır bir iş değildi. Neyse ki, bu sorun Baekhyun da kedilere bir süre sonra alışmaya başlayınca kapanmaya yüz tutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gündelik düşler fırtınası - chanbaek
Fanfictiongündelik düşler fırtınası / chanbaek / romance, slice of life / pg-13 / 3k