Zéro

113 12 0
                                    

•I'm in a cage so help me to fly
Up in the sky, feeling high•
[Kafesteyim, uçmama yardım et.
Gökyüzüne doğru uçuyorum,
yükseklerde hissediyorum.]

Benim adım Baek-hyun, Byun Baekhyun. 28 Yaşında bir Güney Kore vatandaşıyım. Paris mükemmel bir şehir. Gerçi tadını çıkaracak pek zamanım yok. Fazla meşgulüm. Ayrıca Japonya, USA ve biraz da Çin'de iş yapıyorum. Kore'de neredeyse hiç işim yok. Seul'de Banpo Köprüsünün ilerisinde bir çatı katım var. Ama Paris'den bahsedelim. Burada bir çok arkadaş edindim. Fransızların siyasi nedenlerden dolayı bize kızgın olduğunu düşünüyordum, hiç öyle olmadı. Bu benim davranışlarımdan dolayı da olabilir. Ağzı iyi laf yapan biriyim. Yatakta da fena sayılmam. Hayatım çok güzel ilerliyor. İşte, anlatacaklarım bu kadar. Bu olmak istediğim, olmayı hayal ettiğim kişi. Evet doğru bildin, yalan söylüyordum! Kendime, herkese , bütün gün. En iyisi sen okumaya devam et

Aniden karşıma çıkan eski dostlarım önümü kesti. Aslında onları görmeden önce günüm gayet güzeldi. Şansıma yolda para bile bulmuştum. Ancak şimdi buradan sağ çıkmak için dua ediyorum. Ortadaki hafif sıska herif beni ara sokakların birine sokmuş, konuşmama izin vermeden yüzüme yumruğu geçirmişti. Yere düştüm. Kendimi hızlıca toparlayıp ayağa kalktım. Adam işaret parmağını bana doğrultarak;
" Biliyor musun sen gerçek bir Kore pisliğisin. Bu saçmalıklara inanacağımızı mı sandın göt herif! " dedi.

"Bu bir yanlış anlaşılma ve bana açıklayacak zaman vermedin."

Adam dik dik gözlerime bakarken, alnındaki teri sildi ve ellerini önünde birleştirdi. "Tamam, on saniyen var. Hızlı anlat."
O an aklıma gelen tüm yalanları sıraladım birden. Trenin sesinden duydukları bile büyük bir muammaydı. Yutmuşlar mıydı, duymuşlar mıydı bilmiyordum. Adam uzun süre sessiz kaldıktan sonra gülmeye başladı. Solundaki adamın göğsüne vurdu, hala gülüyor hatta kahkaha atıyordu. "Lan, dediğini duydun mu pezevengin."  Yanındaki adamlar da güldü buna. Kafama elinin tersiyle vurdu ve duvara itti beni. Ardından paltomun iki yakasından tuttu, kendine çekti. " Yanında kredi kartın da mı yok puşt! Düzgün yalan söyle bari."

"Yemin ederim ki yok. Annemin üzerine yemin ederim. Buranın yabancısıyım ve kartımı kaybettim. Olsaydı zaten şu an bankamatikte olurdum. Yemin e-"
"SUS LAN!!çeneni her açışında daha çok kızıyorum. Tek kelime bile etme. Tamam bile deme. Nefes al, hepsi o."
Altıma etmemek için kendimi zor tutuyordum. Mahvolmuştum bir kaç derin nefes aldım.
"İşte böyle,iyi . Siz koreliler için çenesini kapalı tutmak zor olmalı. Her bir boku bildiğinizi sanıyorsunuz." Yüzümü avucunun içine aldı ve sıktı."Şimdi beni iyi dinle.Mösyö Kai'yi tanıyor musun?" Başımı evet anlamında salladım. "Mösyö Kai'ye borcun varmış. 50 bin dolar! Ve parayı bu gece getirmezsen seni bulacağım . Yakalayıp o küçük asyalı çükünü keseceğim. Bu yeterli olmazsa çekik gözlerini koparacağım.  Ve gece, gece yarısı bitiyor. Ondan sonra yarın oluyor ve yarın para yoksa ÖLÜSÜN!" Yumruğunu karnıma geçirdikten sonra gitmişlerdi. Yere çöküp ağlamaya başladım. Ne bok yemiştim ben? Bir şeyler yapmam lazımdı. Annemi arayabilirdim. Ama hayır en sonki kavgamızda beni her yerden engellemişti. Polise gitsem en azından tutuklanırdım. Evet bu işe yarayabilirdi. Ben hapisteyken kimse bana bir şey yapamazdı. Sonra aklıma elçilik geldi. Korelinin tek dostu bir Korelidir! Eminim yardım ederler. Umarım...
Elçiliğe gittim. Uzun bir sıra vardı. Paris'de bu kadar çok Korelinin olduğunu bilmiyordum. Sonunda sıram gelmişti.
...
"Kredi kartlarınızı mı iptal ettirdiniz?"
"Evet,hepsini. Bu işlerimi çok zorlaştırıyor. Bilirsiniz, Pariste hayat çok pahalı."
"İşte bu doğru!Ama Korea Express size 24 saat içinde yeni bir banka kartı çıkarabilir."
"Ama bunun için kimliğimi ispat etmeliyim değil mi? Belgelerimin hepsi kayıp."
"Eh bu gerçekten bir çıkmaz. Cumartesi olduğu için de her yer kapalı. 720 numaralı ev mi demiştiniz?"
"Hayır,620."
"Tamam,buldum. Çatı katı. Ayrıca 3 mahkumiyetiniz de varmış."
"Sahi mi? Öyleyse çok eski olduklarını da görmüşsünüzdür?" Endişem iyice artmıştı. Burda olmamın artık hiç bir işe yaramayacağını biliyordum.
"En sonuncusu 3 ay önceymiş."
"O-onu da mı girmişler? Bu büyük bir yanlış anlaşılmaydı aslında."
"Bay Byun, maalesef elçilik olarak yapabileceğimiz bir şey yok. Polis karakoluna giderseniz size geçici kimlik vereceklerdir."
Kısaca teşekkür edip binadan çıktım. Adımlarım, kalbim gibi  hızlanmıştı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Tek bildiğim buydu. Paris benim sonum olacak... Alacaklılardan birini gördüm bana sesleniyordu. Bunu da kaldıramazdım. Koşarak karakola gittim.
"Efendim yalvarırım beni tutuklayın. Artık dayanamıyorum. Sona geldim. Çok borcum var bir kaç gün lazım. Beni öldürürler. Bir kaç gün için tutuklayın, lütfen."
"Bu bir tür kamera şakası mı? Bu sıra çok moda değil mi?" adam kahkaha attı beni ciddiye almamıştı. Somurtan suratımı görünce: saçmaladığımı, eve gitmemi söyledi. Gitmedim ve karakoldan atıldım. Nerede hata yaptım? Çok mantıklıydı. Başkası olsa kesin yardım ederlerdi. Dediğim gibi sondu artık. En iyisi kendimi köprüden atmak. Ölmek her şeye çözüm. Tanrıya da borçlu değilim ya? Evet , doğru intihar edeceğim ve hepsi sizin suçunuz!
Köprünün kenarındaki melek heykellerine tutunuyordum. Bir adım sonrası suda boğulmamdı. Köprüden insanlar, kalbi temiz çocuklar geçiyordu. Bir kaç polis vardı. Beni görmediler. Hayaletmişim gibi. Sadece çekip gittiler. Kimsenin umrunda değilim öyle mi? Tamam, yapacağım. Gökyüzüne baktım. Tanrıya bakıyormuş gibi. Sonra konuştum onunla.
"İstediğin bu mu? Benden vaz mı geçtin? Neden sorularıma cevap vermiyorsun?"
Etrafa son kez bakmak için başımı indirdim. Solumda benim gibi heykele tutunmuş birini gördüm. Saçları sarı ve boyu uzun bir erkekti. Asyalı diye düşündüm ,gözleri çekik. Siyah kısa bir şort ve hafif bol bir üst giymişti. Yüzünde makyaj vardı. O an bu detayları  fark etmemi güzelliğine yordum. Bir çok kadından daha güzeldi. Yoksa o da mı intihar ediyordu. Onu durdurmalıydım.
"Ne yapıyorsun orada?"
"Senin yaptığın şeyin aynısını." Yüzünü bana döndüğünde anlamıştım,ağlamıştı. Detayların üstüne yenileri eklendikçe güzelliği artıyordu. Ona doğru gidecekken kendini soğuk suya attı"
"Hayır!!mösyö!!" Arkasından ben de kendimi attım ona doğru yüzüyordum.
"Geliyorum, geldim. Merak etme." Normalde acemi bir yüzücü olmama rağmen kulaçlarımı hızlandırıp onu yakaladım. Onu sırtıma  alıp, karaya gelince yere bıraktım. Yaşıyordu.Öksürüp, yuttuğu suları çıkardı. İntihar edememiştim sayesinde. İyiliğimi cidden yukardaki istemiyordu.
"Lanet olsun bu da ne demekti.  İntihar ederken bile rahat bırakmıyorlar. Orada bile sorun çıkaracak biri oluyor. Gururumla intihar etmek için yalnız kalmayı hak etmiyor muyum? Söylesene neden sen de herkes gibi yatağında değilsin? Neden kendine başka bir köprü seçmedin? Konuşurken ayakta bir sağa bir sola gidiyordum. O ise yerde oturuyor beni izliyordu.

Fallen Angel|baekchenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin