•Roxanne•
You don't have to wear that dress tonight Walk the streets for money
You don't care if it's wrong or if it's right•
[Roxanne Bu gece o elbiseyi giymek zorunda değilsin.Para için sokaklarda yürümek... Bunun doğru olup olmadığı umrunda değil.]•••••
'' Bir daha?''Yanağımı okşayan elini itip ona baktım.''Hayır, bu kadar yeter. İnandım.''
Parmaklarını saçının arasından geçirdi. Altın teli saçlarını geriye attıktan sonra kollarını önünde birleştirdi.'' Güzel, sigara almaya gidelim mi?''
''Önce kurulanmamız gerek.'' Başını sallayıp, elimi tuttu. Tırnakları ojeliydi. Simli pembe oje çok yakışmış diye geçirdim içimden. Elleri ne kadar zarif.Uzun parmaklarını sarmış olan o gümüş yüzükleri kıskanmam normal mi? Onu incelediğimi anlayınca, inci tanelerini göstererek sırıttı ve göz kırptı. Yanlış anlamasını istemezdim. Gerçi yanlış anlaması en doğrusuydu, niyetim masum değildi. İnsan kötü bir varlık. Şehvet ve güzellik gözlerimizi karartıyor. Herneyse, konumuza dönelim sonuçta hikayemiz onu, beni ve olacakları içeriyor. Köprünün ilerisindeki küçük bir kafedeki, küflü tuvalete girdik. O kıyafetlerini kurutmuştu. Şimdi ise sıra bendeydi. Teker teker kıyafetlerimi veriyordum. Gömlek, pantolon, çoraplar...
"Hepsi tamam ve sonuncusu da tatlı. Hadi iç çamaşırını ver. Kendiminkini kuruttum, sıcacık oluyor." Bir homurtuyla cevabımı vermiştim. Utanıyordum ve bu ,bence, normaldi. Kim intihar ederken tanıştığı birine donunu kurutması için verirdi?
"Hey neden utanıyorsun? Sadece kurutacağım, sapık değilim ya!"Kabinin kilidini açtım.
"Dediğim gibi gerek yok."
Başka bir kabinden tombul somurtan bir adam çıktı. Bize yadırgar şekilde bakıyordu. Sanki biz fareymişiz ya da çöpmüşüz gibi. Ben önüme dönüp ellerimi yıkarken; Angela boynundaki inci kolyeyi düzeltiyor, kısa şortunu daha da yukarı çekiyor ve adam dik dik baktıkça söylediği şarkıyı daha sesli söylüyordu. Bana bir bakış atıp adamın önünde dikildi.
"Bir sorun mu var mösyö?" Adam Angela'nın dediğine güldü ve ıslak ellerini üstüne silerken
"Siz Asyalı homoların güzel ülkemizi mahvetmesi dışında bir sorunum yok küçük bey." dedi. Kabaydı ve yüzüne yumruğu geçirmek istiyordum. Angela onun gülüşünü taklit etti ve sonra kahkaha atmaya başladı.
"Hahahaha ayy komikmiş Bay Moreau. Karınız o küçük çükünüzü tatmin edemeyince, gay pornolarını her gece açmak içinizde bir nefreti doğurmuş. Öncelikli izlediğiniz videolarda ana karakter de Asyalı. Şaşırtıcı, tipim olsaydınız belki size verebilirdim ama tombul herifler sekste pek iyi olmuyor . İyi günler."
Herifin ağzı açık kalmıştı. Onunla aynı durumdaydım. Adam küçük bir bebek gibi ağlayarak çıktı tuvaletten.
"Onu nereden tanıyorsun?"
"Aman bir şey değil. Mesajlarını gördüm sen kabindeyken." Önce bana sonra da karşımızdaki aynayaya baktı.
"Şimdi ne yapıyoruz?"
Güldü ve aynadaki ona baktım. Olaydan sonra neşem artmıştı.
"Back to the business baby."
"Imm good. İşe geri dönerken yolda bir şeyler yiyebilir miyiz? Kahvaltı yapmak için ölüyorum."
Ölüyorum dediğinde kalbime bir şeyler saplanmış gibi hissettim. Bir adım ve o olmasa şu an Azrail ile çay içiyorduk.
"Ölümden bahsetmesen? Bilirsin ben... yani yeni olduğu için..-
"Tamam,sorun yok."
Ellerini yanaklarıma koydu ve eğildi. Nefesini yüzümde hissediyordum.
"Rahatla."
Başımı salladım. Aynaya daha da yaklaştım. Çirkin yüzüme bakıyordum. Yanaklarıma ve dudaklarıma. Kolunu omzuma attı ve benim gibi aynaya yakından baktı. Parmaklarını yüzünde gezdiriyor. Kendi kendine yanağını okşuyor ve göz altını orta parmağıyla aşağıya çekiyordu. Onun yanında bir cüceydim. Üzerimdekilere baktım. Sefilin tekiydim! O Şirineydi ve ben ise Gargamel. Yakınlığı çok garipti.
"Özür dilerim. Biraz uzak durur musun? Buna alışık değilim" dedim gergin bir şekilde.
"Tamam."
"Her şeye 'tamam' demesen..."
"Tamam." Cevabıyla yüzüne baktım uzun süre. Benimle dalga geçiyordu. Aptal değil sonuçta bu dalga geçmek. Sinirle çıktım tuvaletten. Arkamdan gelmiş, gördüğü ilk restauranta beni sürüklemişti. Şimdi ise kruvasan yiyordu.
"Sen de ye biraz. Çok lezzetli." Parmağındaki kremayı yaladı ve elindekini bana uzattı. Aç olmadığımı söyledim ona. Ancak o "buradan gitmek istiyorsan yemelisin Baekkiee. Mösyö Byun hadi yeyin. Sen yemezsen kalkmam" gibi laflarıyla dırdır ediyordu. Yandaki tren istasyonunu işaret etti.
"Voah Bak! Bu güneye doğru gidiyor. Ben güneye bayılırım."
"Ben de. Hep oraya taşınmak istemişimdir ama..."
"Neden taşınmadın"
"Belki bir gün"
"Neden bugün değil."
Etrafıma baktım. Mösyö Kai'nin elemanları buradaydı. Gidersem beni öldürürlerdi. Cesedimi ise kimse bulamazdı. Bir yerlerde çürürdüm.
"Bugün iyi bir fikir değil."
"İyi değil, mükemmel. Gidelim ve kendimizi doğruca plaja atalım. Sıcak kumların üzerinde uzanır, yüzme yarışı yaparız.🎶Give heaven a try, be young and be wild🎶"
Eşlik ettim ona ."🎶 Be free and alive. It's just you and the sun.🎶 Bu şarkıyı bilir misin?"
"Sonuna kadar. Ee gidiyor muyuz?"
"Nereye?"
"Güneye elbette."
"Bak sırf sen istedin diye güneye gidemeyiz."
Adamlara baktım. Hala oradaydılar.
"Ayrıca halletmemiz gereken işler var."
Bacak bacak üstüne attı ve bana doğru döndü " Yardım edebilir miyim peki?"
"Evet, evet belki."
"Harika!" Ellerindeki ekmek kırıntılarını silkeledi ve iri gözlerini merakla belertti. "Ne yapmamı istiyorsun?"
"Sadece yanımda dur."
"Yeterli olacak mı?"
"Olacak." İkimizi gösterdim." Şey sanmalarına yetecek kadar hani.. yani biz birlikteymişiz gibi. Bu da onları etkileyecek. Bu şekilde bana saygı duyacaklar. Anladın mı?"
Başını hayır anlamında salladı. "Hemde hiç."
"Bu normal."
—————-
Bir sonraki durağımıza, Mösyö Kai'nin yanına gelmiştik ben onun karşısındayken Angela balkondaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fallen Angel|baekchen
Fanfiction"Beni kurtardın. Şimdi benim seni kurtarmama izin ver." Borç bataklığında çırpınan Byun Baekhyun, bir gün kendini kurtaramayacak hale gelmiştir. Yabancı olduğu bir şehirde borç almadığı kimse kalmamıştır ve Kore elçiliğinden hiç bir yardım alamaz...