artık dayanamayacağımı fark ederek telefonumu cebime atmam ve hiçbir şey söylemeden masadan kalkmam saniyeler içerisinde gerçekleşmişti. sırtımdaki gözleri hissedebiliyordum ama hiçbiri umurumda değildi. kafam taehyung ile mesajlaşmayı sürdürdüğüm süre boyunca kazan gibi olmuş, hiçbir şeye anlam veremez olmuştum. neredeydi, beni nereden gözetliyordu bilmiyordum ama ona platonik olan birine 'arkadaşça' bu şekilde davranamazdı. ne denli ümitlendiğimi, ama sonra sevdiği biri olduğunu hatırladığımda nasıl üzüldüğümü bilmiyordu.
sıcaktan ve taehyung'a bir şeyleri anlatma çabamdan ötürü deli gibi terlemiş, elimi saçımdan sertçe geçirip duruyor, gözlerimin önüne gelmesini engellemeye çalışıyordum. kendimi okul binasının arkasına attığımda kimsenin olmadığını görmem üzerine rahatça bir nefes vererek biraz daha ilerledikten sonra sırtımı duvara yaslamıştım. tanrı âşkına, seonghwa sevgili olabileceğim son kişiydi çünkü jimin kadar olmasa da yakın arkadaşım sayılırdı! taehyung'un benimle derdi neydi ki?
sık nefeslerim arasından boş boş etrafa bakınmayı bırakmış, başımı geriye doğru yaslayarak gözlerimi rahatlamak amaçlı kapatmıştım. kalbim deli gibi çarpıyor ve kendimde olmadığımı hissediyordum. taehyung ile öyle bir ilişki içerisindeydim ki, bazen onu bu denli sevmenin bana zararlı olduğunu düşünüyordum. keşke sevmeseydim dediğim çok an olmuştu, ama o zaman da kendimi eksik hissedeceğimi biliyordum. onsuz asla yapamazdım.
''jeongguk!'' seonghwa'yı ve koşar adım seslerini işittiğimde gözlerimi usulca aralayıp yüzümü sağıma doğru çevirdim. endişeli bakışları eşliğinde bana doğru hızlıca geliyordu ve ona baktığımı gördüğünde yavaşlamıştı. ''hey, iyi misin sen? korkuttun bizi, ne yapıyorsun burada?'' yanımda duraksadığında kaşlarını çatarak yüzümü incelemeye başlamıştı.
ondan bir şey saklayacak değildim, ama jimin kadar yaşadığım her şeyi bilmiyordu. ''biliyorsun, mesajlaşıyordum...'' diye mırıldandım mesajlar adeta gözümün önünden geçerken. devam etmeme izin vermeden, ''biri seni rahatsız mı etti? veya kavga falan mı ettiniz? çok kötü görünüyorsun jeongguk.'' diye sıraladı cümlelerini telaşla. elini usulca omzuma koyduğunda, daha da güçsüzleştiğimi hissetmiştim.
''öyle bir şey değil. daha çok...'' gerginlikle yanaklarımı şişirirken nasıl anlatacağım hakkında hiçbir fikrimin olmadığını farkettim. ''boşver gitsin seonghwa, sadece biraz kafamı toparlamaya ihtiyacım vardı. hepsi bu.'' dedim elimden geldiğince gülümsemeye çalışarak. ama bu onu tatmin etmemişe benziyordu.
''emin misin? ne konuşuyordunuz da bu hâle geldin sen?'' tek kaşını kaldırarak sorduğu soru üzerine ayağımın altındaki yeri eşelemeye başlayarak, bacağımı dalgın dalgın sallamaya başladım.
''anlatamayacağım kadar saçma.'' diye mırıldandım tek elimi cebime sokarken. diğer elimle de seonghwa'nın omzuna bir kaç kere vurarak acı bir şekilde gülümsedim. ''neden diğerlerinin yanına gitmiyorsun? ben birazdan yanınızda olurum. ve jimin'e de söyle, kendisinin gelmesi yerine seni yolladığı için kızgınım ona.''
''hey, bu kalbimi kırdı.'' yüzünü asıp elini kalbine götürerek acıyormuş misali okşamaya başladığında dayanamayarak hafifçe güldüm. ''aslında jimin gelecekti, ama ondan hızlı davrandım. çünkü seni en çok ben seviyorum!''
''tabii, tabii...'' dedim geçiştirir gibi. ellerimi sırtına yaslayıp zorla ittirmeye çalıştığımda bana karşı direnmeye çalışıyordu. ''hadi yalnız bırak beni, birazdan geleceğimi söyledim!''
alt dudağını büzüp alttan alttan gözlerime bakmaya başladığında, göz devirdim ve ''bu işe yaramaz.'' diyerek pes etmesini sağladım. sonunda akıllanıp yürümeyi akıl ettiğinde beni bir kaç kez daha kontrol etmiş, meşhur öpücüğünü de göndermeyi ihmal etmeyerek benden uzaklaşmaya başlamıştı. arkasından gülümseyerek bakarken, yüzümün solmasını ve seonghwa'nın da adımlarını yavaşlatıp bakışmalarını sağlayacak bir beden görmüştüm duvarın başında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
send nude ✔
FanfictionJeon Jeongguk platoniğinin onu hiç sevmeyeceğini sanar, Kim Taehyung ona yanıldığını gösterir.