Gözlerinde fırtınalar, kalbinde deli cesaretli deli oğlan, ruhunu bastıramadığın çılgın hallerin. Gülüşün, eğlenişlerin.
Beni alıp getirdin yanına -ki hiç sevmem senin eğlencelerini- seni izlerim sadece.
Sadece seninle mutluyum. Sadece sen bana böylesine bakmazken ağlarım da. Bir dosttan ileri gidemedim gözünde. Bir dost gibi sevemedim hiç seni.
Sadece ikimiz gecenin karanlığında bir başımıza, sırf koşmak için koşmuşuz sanki , koşmuş da içimizde bir ateş alevlenmiş. Sonra oturmuşuz tüttürmüşüz. Tüttürmüşüz de boğulmuşum dumanında.
Sen benim sigaramın dalını çekmişsin içine, ben seninkini. Sonra öpüşmüşüz, ölüşmüşüz. İçimize çeke çeke birbirimizi. Benim başparmağım senin küçük beninde, senin gözlerin kapalı , mutluluktan ağlıyor içinde.
İşte böyle eğleniyorum. Sen ise tek başına kırmızı led ışıkların esirinde, küçük ucuz bir barda dans ediyorsun. Sen de işte öyle eğleniyorsun.
Ellerin vücudunda, gözlerin ise etrafta. Birisini bekliyorsun. Kimi beklediğini biliyorum.
Jimin kapıdan içeri atıyor kendini, dışarıda bir yağmur bir yağmur. Pembe saçları akmış bu sefer. Pamuk şeker benzeri, sevimli gözüküyor. Vücudunu sarmış dar kıyafetleri, her bir kıvrımını ortaya dökmüş.
Gözleriniz buluşuyor, sarılıyor merhabalaşıyorsunuz. Benim elimi sıkıyor.
"Merhaba Jungkook, seni burda görmek ne güzel."
Elimde diğer bir ucuz içki, siz başka bir yerde sohbete dalmışken gözlerimi sizden alamıyorum. Bir yudum daha alıyor, gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalışıyorum. Sakinleşiyorum da. İçime atıyorum, zehirli kırmızı sıvıyı. Yaşanmışlıkları. Umutları.
Elinden tutup yukarı çıkarıyorsun onu. Yapmamalıyım. Ama arkanızdan gidiyorum. Odaya giriyorsunuz. Gizlice bakıyorum duvarın arkasından. Yere oturuyorum. Şaraptan bir yudum daha alıyorum.
Yanıma birkaç kişi geliyor. Aşağıdan müzik sesi yükselmiş. İnsanlar dolmuş taşmış, birkaçı da beni rahatsız etmeye gelmiş. Genç bir çocuk, benden büyük ama beyaz ölü tenli, ölü bakışlı.
Yüzünde bir iğreniş mi yoksa acıma mı var anlayamıyorum. Yanıma oturuyor. Tanımadığım çocuğun omzunda ağlıyorum. Elimdeki bardağı alıp kendi ağzına götürüyor. Adem elmasına bakıyorum içli içli. Bir kırmızı zehir damlası dudaklarından çenesine akıyor.
"Yoongi."
"Jungkook."
Kısaca tanışıyoruz. Gözyaşlarımı siliyor, senin hiç yapmadığın gibi. Hiç silmediğin gözyaşlarımı siliyor o. Birkaç saniyelik dost. Birkaç yıllık dostu yıkıp geçiyor. Yoongi'nin gözlerine bakıyorum. Elimi tutuyor. Tıpkı senin onun elini tuttuğun gibi.
Kaldırıyor beni, odaya giriyoruz. Kiralanmış zevklerin yaşandığı iğrenç bir oda. Yatağa uzanıyor, yanına kıvrılıyorum. Bilmem kaç kişinin acılarının, zevklerinin altında ona güveniyor, yanında yatıyorum.
Bana dünyaları verseler, gökyüzüm, ben yine kafamı kaldırır sana bakardım. Lüzumu yok beni sevmene. En yukarıdasın hep, ulaşamayacağımda. Benim parmağımın değdiğinin bir tık üstünde.
Gökyüzüm. Sana ulaşamadığım her bir saniye bana yağmurunu bahşettin. Bana yağmurunu yeter kıldın. Teşekkür ederim. Sana kendimi sunmama izin ver. Sana her bir mavini tekrardan gösterebilirim.
Benim güzel vavelyam. Sen içimde kal. Çünkü en büyük fırtınanda söndürürler seni, içimde kal ki yaşayabilesin. Belki bir gün çok nefretlenirsen bırakırım seni. Her bir düşüncemi söylememe izin veririm belki.
Gökyüzüm, son kez bak bana ve izin ver. Bir gün vavelyam çarptığı zaman rüzgarına sinirlenmeyesin. Birçok senden oluştu o, senin aşkına nefretlendi.
Sana tüm iyi dileklerimi veriyorum. Sakla onları. Sakla ki en değerlini kaybettiğinde ihtiyacınca kullanasın.
Ben de saklayacağım duygularımı, zihnimi, dolu aklımı. Aşkıma bir kadeh gül kaldıracağım. Dibinde de biraz bırakacağım. Bırakacağım ki geldiğinde yudumlayasın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen ve Sana
FanfictionHikaye yazarı: mona Yıl üzerine kalem bitireceğimiz şaheserlikte değildi. 90'larda değildik. Kıyafetlerimiz pek pahalı değil, şiirlerimiz fransızca değildi. Ama ben seni yazardım yine de. Bizi yazardım. Sana yollardım. Seni sana anlatırdım. Sen...