Eskiden herkesin barış içinde yaşadığı bu dünya gözlerimin önünde kaybolmasına şahit olduğum bir distopyaya dönüşmüştü.
Artık kimse mutlu görünmüyordu. Çocuklar bile kaynağı belirsiz mutluluklarını kaybetmiş gibiydiler. Keşke anlam veremeseydim diyorum bazen bütün bu olanlara. Para ,dünya liderlerinin gözünü kör etmiş ve her zaman olduğu gibi masumların canı yanmıştı. Hiçkimse güvende değildi ve ben de sözde güvenliği sağlamak için yıllarca eğitilmiştim.
"Yine ne düşünüyorsun sen ?"
Sesindeki yumuşaklığı gizlemeye çalışan Smith babacan bir tavırla taşlıklara yanıma oturduğunda gözlerimi yeni doğan güneşten ayırmadan:
"Ölmeyi."
Kahkaha atıp eliyle omzuma vurdu.
"Bu tür şeyler istemekle olmaz, Kara Kedi."
Elini çektiğinde kaşlarım çatılmıştı.
"Hiç komik değil, Smith. Kara kedi ne ya ?"
Smith kocaman boyu ve cüssesiyle tekrar ayağa kalkmış, benimkinin aksine koyu tenindeki teri her güvenlikçinin giymek zorunda olduğu yeşil tulumun koluna silivemiş, belindeki silahı tutan kemeri düzeltmişti.
"Ben senin ilacını biliyorum adamım."
Ellerini birbirine bağladı ve iddialı bir şekilde gülümsedi.
"Biraz aşk !"
Göz kırpıp gittiğinde göz devirip tekrar önüme baktım.