aşk acıtıyor, vedalarsa can yakıyor, üstelik daha çok

106 13 88
                                    

iyi okumalar.

hayatı iyiydi aylar öncesinde. onun için canını bile verebileceği, tek isteği ve dayanağı olan mükemmel birine sahipti. ama hayat kötüydü, kötü planları vardı.

ailesinin zoruyla bir kadınla evlenmiş, bunun sonucunda sevgilisini kaybetmişti. keşke diyordu, keşke ailesinin homofobik olmalarını umursamadan anlatsaydı sevgilisini onlara, bağırsaydı o iğrenç yüzlerine sevgilisine olan aşkını ve gitselerdi buralardan.

geç kalmıştı.

eğer bunu yapabilseydi şu an canını verebileceği insan yanında olurdu. evlerinde, bu acımasız kış gününün soğuğuna inat yumuşacık battaniyenin altında sarılarak otururlardı birlikte, belki biraz öpüşürlerdi fakat o çok uzaklardaydı şimdi.

aklı almıyordu olanları. acıyla bağırdı ya da bağırdığını sandı. gerçeklik algısını kaybetmişti neredeyse.

gözyaşları dinmiyordu.

peki ya sevgilisi orada yapayalnız değil miydi?

karla kaplanmış toprağı temizemeye çalıştı çıplak elleriyle. elleri çok hassastı, sevgilisi görse şimdi durmadan onu azarlar ve ellerini ısıtmaya çalışırdı ama umurunda değildi. sevgilisi yoktu, ruhu üşüyordu ve sevgilisinin orada daha çok üşüdüğüne emindi.

"g-geri dönsen keşke, yine saçlarımı okşasan nazikçe. ellerini çok özlediler." bir hıçkırık daha kaçtı ağzından, hâlâ okşuyordu toprağı, bir süre sonra hıçkırıkları sessiz sızlanmalara dönüştü.

çok geçmeden tekrar bağırarak ağlamaya başladı.

"neden yaptın, neden dayanmadın!" sevgilisini suçlamak daha kolaydı, insan her zaman kaçmak istediğinde başkasını suçlamaz mıydı zaten? yine de kızgın kalamadı, nasıl kalsındı? biricik sevgilisiydi o, ona ulaşmak ister gibi yumruklayıp açmaya çalıştı karla karışmış toprağı.

"neden s-sana ulaşamayacağım kadar çok uzaklaştın?" hıçkırık.

"acıtıyor, çok acıtıyor."nefes al.

bak, sensizim şimdi.

elini göğsüne bastırdı sertçe.
"sensiz yaşayamam, n-nolur kollarıma geri dön." durmuyordu sızlanmaları, dayanamıyordu yokluğunda.

o sırada mezarlığın başka bir kısmından şans eseri onun sesini duyan genç kız şaşkınlıkla yerinden kalktı, yakınlık derecesini bilmeyeceği kadar büyük olan teyzesine sessizce veda etti.

günlerdir keyfi kaçıktı, çareyi burada çoktan ölmüş olan biriyle konuşmakta bulmuştu ama yavaşça ilerlediğinde mezara sarılmış içi çıkarcasına ağlayan gencin teselliye daha çok ihtiyacı olduğunu düşünmüştü.

bir süre onu izledi orada, genç sadece mırıldanıyor ve ağlıyordu. fakat bir anda gencin sesi kesildi, hareket etmeyi bırakıp olduğu yere yığıldı. genç kız korkuyla gözlerini genişletti.

"b-bayıldı mı?" endişesine engel olamayarak hızla gencin yanına gitti, gerçekten bayılmıştı.

çabucak eğildi ve cüsse olarak kendisinden çokça büyük olan genci kaldırdı. evinin buraya yakın oluşuna sevineceği aklına bile gelmezdi. ağır ağır baygın genci evine doğru götürdü, bayağı zor olmuştu ama sonunda genci koltuğuna yatırdı ve uyanmaması için açık olan televizyonun sesini kıstı. sonrasında diğer koltuğa oturdu ve diğerini inceledi.

genç olduğu yüzünden belliydi, hâlâ çocuksu bir masumluk vardı yüzünde. sonrasında göz altlarına gitti bakışları, çökmüş yanakları ve kurumuş dudaklarını gezdi gözleriyle.

love is not overHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin