for yuforwin, beni nctzen yapıp da bu bebeklerle tanıştırdığın için bu sana gelsin~ hayatımda olduğun için teşekkür ederim ♡
×××
Dongyoung odanın yavaş yavaş aydınlanıșını seyretti, tül perdeleri aşıp kirli beyaz duvarlara ve tahtalı tavana vuran sabahın soluk ışıklarını. Açık pencereden odayı dolduran serin esinti bir kez daha kendini hissettirirken kapandı gözleri.
Bu odayı pek sevmezdi aslında. Ağustos böceklerini dinleyerek geçen uykusuz geceleri, ardından gözlerini sabahın insafsız saatlerinde açılmaya zorlayan güneş ışıklarını hatırlatırdı ona, yazın sevmediği yanlarını.
Bir zamanlar, sevmezdi. Fakat yanındaki sıcaklık her şeyi önemsiz kılıyordu. Çiçekler açıyor, ağaçlar fısıldıyor, ağustos böcekleri şarkı söylüyordu. Dalgalar sahile vuruyor, dünya dönüyordu, kușlar güneşe serenat yapıyor ve göğüs kafesindeki minik kuş da onlara katılmak, kendi güneşine duygularını anlatmak için çırpınıyordu.
Parmaklarına dolanmış parmakları her hissettiğinde, yanında uyuyan sevgilisinin alıp verdiği nefesleri her dinlediğinde, o güzel yüzüne her baktığında sanki hayat biraz daha aydınlanıyordu.
Ne kadar zamandır onu izlediğini bilmiyordu, ya da gözlerinin etrafında oluşmaya başlayan sıcak ıslaklığın sebebini. Sabahları olan bir şeydi, hiç bir sebep yokken sıcak bir gözyaşı akıp giderdi yanağından. Tek bir tane ama. Arkasından gelecekleri iten bir sebebin yokluğundan olsa gerekti.
Sevgilisi tam da o sırada uyandı, o göz pınarında yer edinmiş yaşa bir sebep ararken.
Önce derince esnedi, fazla hareket etmeden gerindi biraz. Gözleri açıldı sonra, bakışları buluştuğunda dudaklarına küçük bir gülümseme oturdu, o küçük gülümseme büyüdü ve Dongyoung'un kalbi odayı dolduran serinliğe inat sımsıcak oldu.
"Günaydın, " fısıldadı Yuta, sabahın erken saatlerinde oluşan sessiz büyüyü bozmamak adına. Parmaklarını sıktı orada olduğunu hatırlatırcasına. Dongyoung gülümsedi. "Günaydın," geri fısıldadı.
Bakıştılar öylece, birbirlerinin yüzlerine düşen ışıkları izleyerek, yüz hatlarını ezberleyerek. Sessizliği bozan Yuta oldu.
"Ağlıyor musun sen?" Sevgilisi kafasını salladı, ama gözlerindeki ıslaklık tersini söyler gibiydi. "Gel buraya." Serin, hatta soğuk bile denebilecek yaz sabahına karşın teni sıcacıktı güneşinin, kollarının arasına yerleşip, başını göğsüne yaslarken. Kollarını toparladı ve saçlarından öptü sevgilisini, parmak uçlarıyla gözyașlarını sildi.
"Ne üzdü seni bu kadar, daha kargalar bokunu yemeden?" Yuta'nın oyuncu sorusuna gelen cevap, göğsüne gelen oyuncu bir vuruş oldu. Sevgilisi suratını asarken kıkırdadı, "Kabalașma."
"Tavşanımı üzenlere karşı sonuna kadar kabalașırım." Yuta korumacı bir ses tonuyla mırıldandığında Dongyoung gülümsemeden edemedi. Başının göğsüne gömülü olduğu yerden derin bir nefes çekti içine. Sevgilisi çiy kokuyordu, taze bir mutluluk, yaprakların sessiz şarkısı gibi. Güneşin bir kokusu olabilir miydi bilmiyordu, ama olsaydı, emindi ki Yuta gibi kokardı.
"Gerçekten. Kimse üzmedi beni. Uyanınca oluyor böyle." Yuta iç çekip daha da sıkı sarıldı kolları arasındaki bedene. Onun da yaptığı gibi derin bir nefes çekti içine. Sevgilisinin saçları huzur kokuyordu, bir yaz sabahı gibi, sakin bir serinliğin ortasındaki tatlı sıcaklık.
"Bu durumda doğayla savaşmalıyım sanırım," Dongyoung'un kıkırdamaları pozisyonları yüzünden göğsünü titretirken kalbi pır pır etti yerinde. "Duydun mu, Doğa Ana? Sevgilimi ağlatmasan iyi edersin."
"Doğa Ana'ya savaş açmanın pek hayrımıza olacağını sanmıyorum." Dongyoung sevgilisinin yanağını sıkmak için uzandı, ama Yuta yüzünü buruşturup yanağını kaçırınca güldü. "Altı yaşındaki bir çocuktan farkın yok."
"Eh, şansıma sen daha 5 yaşındasın." Dongyoung gözlerini devirip sevgilisini itekledi, bunun kendisinin yuvarlanıp neredeyse düşmesine sebep olacağını hesaplamadan.
Neyse ki Yuta bu durumlara alışıktı, sevgilisini düşmeden yakalayıp yatağa geri çekti.
"Biliyor musun?" Ellerini Dongyoung'un iki yanına koyarak altına hapsetti, "Acıktım ben sanki."
"Biz kalkalım o zaman." Dongyoung kalkmaya yeltenir gibi oldu, ama sevgilisi daha pek ilerleme kaydedemeden onu yerine geri çekti.
"Ama benim hiç kalkasım yok..." Bir anlığına somurttu Yuta, yüzünü oyuncu bir sırıtış kaplamadan önce. "Seni mi yesem acaba?"
"Seni bilmem ama, yamyamlığın yasa dışı olduğuna dair güçlü bir his var içimde." Ellerini sevgilisinin boynuna kaldırıp oradaki kısa saçlarla oynadı Dongyoung, "ayrıca, Taeil burada bitip bizi tehdit etmeye başlamadan önce çok vaktimiz olduğunu düşünmüyorum."
"Hiç eğlenceli değilsin," Yuta bu sefer gerçekten somurttu, ama gerçeği bile sevgilisine tek bakışıyla siliniverdi yüzünden, "yani seni sevdiğim için çok şanslısın."
Sevgilisi yanına geri uzanırken gülümsedi Dongyoung. "Bana aşık olduğunu sanıyordum."
"Eh, ondan da var bir tık." Alnını sevgilisininkine dayarken mırıldandı Yuta. Tam dudaklarına bir öpücük kondurmaya yeltenmișken, kapılarının güm güm çalınmasıyla yerinde zıpladı.
"Tak tak, yiyișmiyorsanız içeri giriyorum." Taeil'in sesi kapının arkasından geldiğinde Dongyoung güldü. "Söylemiştim."
Yuta bıkkın bir biçimde mırıldandı, "İti an, çomağı hazırla."
"Sesini duyabildiğimi bilmeni isterim." Dışarıdan gelen söylenme ile sesli bir şekilde iç geçirdi.
"Yiyișiyoruz Taeil, bir sal bizi." Dongyoung Yuta'nın sinirli tavrına kıkırdadı. Ne zaman böyle davransa çok tatlı olduğunu söyler, "atarlı kediciğim" diye yanaklarını sıkardı. (İlk çıkmaya başladıklarında oturup ciddi ciddi konuşmuşlardı bunu: Yuta'nın tavşanım deme hakları, Dongyoung'un kediciğim. İki taraf için de kârlı bir anlaşmaydı.)
"Kulağa hiç öyle gelmiyorsunuz ama çiftlere saygımdan dolayı size on beş dakika veriyorum. Eğer bu sürenin sonunda hala içeride olursanız su tabancamla geleceğim."
Dongyoung, Taeil geldiğinden beri ilk defa onunla konuştu, "Su tabancan yok ki senin."
"Chenle evde yaratacağım karmaşayı görebilmek için kendisininkini ödünç verdi. On beş dakikanızım tadını çıkarın!" Yuta gülmeye başlarken Dongyoung kendisi de gülüyor olsa da başını iki yana sallamadan edemedi. Çünkü evet, bu tam bir Chenle sözü gibi geliyordu kulağa.
"Evet, on beş dakikalık süremiz başladığına göre, bu süreyi gerçekten öpüșmekle değerlendirmeye ne dersin?" Yuta dirseğine yaslanarak başını kaldırıp sevgilisine baktı. Hala silinmemiș olan gülüşü, kalbinin tekrar düşmesi için yeterliydi. Ve tekrar. Ve tekrar. Kalbi Kim Dongyoung söz konusu olduğunda daima düşüyor gibiydi.
"Böyle nazik sormuşken reddetmek ayıp olur sanırım." Yuta hızlıca başıyla onayladı ve Dongyoung kollarını sevgilisinin boynuna sardı.
"Seni seviyorum."
"Benim kadar çok değil."
"Hayır, bu tartışmaya gitmeyeceğiz."
"Çünkü haklıyım."
"Kapa çeneni."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
summer mornings, doyu
Fanfictionsevmek güzel şey, ah ne güzel şey ××× kimdongyoung+nakamotoyuta fluff, tek bölümlük hikaye 180719 for yuforwin