Başla..

7 0 0
                                    

İnsanların kitaplara duyduğu ilgiyi, kendi zihinlerine duyduğu açlık, ilgi olarak görürüm. Bu da her zaman çok hoşuma gider. Zihin de, kitaplar gibi hep bir köşede bekler insanı. Açılmak için. Kitabı aç, okumaya başla ve ardından düşünmeye. Hiç girmediğin o odalarına gir zihninin. Fark et, ne denli derin olabildiğini. Duraksa, bütün o monoton yaşamının ortasında. Belki olduğun yeri görmek yolunu değiştirmeye, belki daha zevkli, belki de daha acıklı deneyimlere adım at. Farklılığı gör, ne için burada olduğunu. Bunun için koşturduğu yolda bir şeye toslamayı beklemen saçma. İşte kitaplar orada. Hazır düşünceler her zaman insanı yeni düşüncelere yönlendirmek için en kolay yoldur.
Peki nereden başlamalı? Yani okumaya. Tabi ki en ilgini çeken o gözünü çalan çekici kitaptan. Aklına ilk takılandan. İlk deneyimler her zaman doğru ya da kalıcı olmayacaktır. Kapat onu. Ama durma. Diğerini al ve sayfaları parmaklarının arasından kaydır. İşte gözüne çarpan bir kaç kelime. Düşün, neden bu kelimeler? Kendinden ne buldun ki o kelimelerde? İşte içe dönüş için küçük bir adım. Okumak zorunda değilsin, buna odaklan. Seni cezbeden ne? Seni durmadan çeken. Kendini ne kadar da çok seviyorsun değil mi? Nasıl ki karşındaki insanda kendinden parçalar buldukça ona hayran kalıyorsun? İşte, bekleme bir vücut olarak karşına dikilmesini. Kapat gözlerini ve içindeki seni keşfet. Ne kadar da sevdiğin yanların var. Sevmediğin? Neredeyse hiç yok. Belki hayır var diyeceksin. Kaçma kendinden, o sevmediğin yanların seni en çok savaşçı kılıyor, güçlü yapıyor. Neyse, bırakalım şimdi onları. Karşında tam da aradığın o sen var. Gözüne en çok batan kötü yanlarıyla birlikte. İnan ki o yanları olmasaydı, ona bu kadar bağlanamazdın. Derdin ki, "ne bu şimdi? Her şeyiyle dosdoğru, tamam. Ne o bana yetebilir, ne ben ona. Neyin peşinden koşacağız ki, ne bizi güçlü kılacak. Sıkıcı şey." Bu kadar mükemmel olmamak en iyisi. O kadar şanssız insan varsa aramızda onlara da bir bakış açısı katmak gerekir. Onların da tek kusuru mükemmel olmak. Onun da birkaç kötü huya neden ihtiyacı olmasın? Neden bastırıyorsun ki kendini bu kadar, mükemmel olmak uğruna.
Evet, kafalar epey karıştı. Tam da istenilen bir durum. İşler içinden çıkılamaz hali aldığında kaçmamak en zor ama en gerekli şey. Hadi odaklanalım. Ne için böyle bir şeyi yapıyoruz ki? Ne olmaya çalışıyoruz? Sadece farkında mı? Ya da değişim? Büyük olasılıkla. Neden biz de Gonçarov'un Oblomovu gibi sonunda yine o evindeki sıkıcı hayatına geri döneceğini bile bile dışarı çıkıp bir kez olsun aşık olmayalım? Daha gerçekçi olarak ya da neden biz de Dostoyevski'nin Suç ve Ceza'sındaki Raskolnikov olup bir cinayetin ardından gelen vicdani cezayı kendi içimizde bulmayalım? Belki biraz fazla olmuş olabilir ama inanın intihar oranını yükseltmeyecek bu durum, daha çok tutunup, yaşayacaklarına karşı duyduğu merak insanı güçlü kılacak. Sonuçta hepimiz o kitaplardaki karakterlerden biri olmak istemedik mi, ya da en basiti hayatımız bir kitap olsun? İstedik, çoğu da öyle yaptı. Bu durumda bunlardan kaçmamak kaçınılmaz oluyor.

Son olarak istediklerinden ödün vermek yerinde saydıran, insana sıradan olmaktan başka bir şekil vermiyor. Deneyim olmadan değişim ise maalesef olmuyor. Sürekli baktığımız, ama gitmeye cesaret edemediğimiz o içinde küçük bir ışık olan karanlığa doğru yürümeye, ister geri dönmeye ister ordan yol almaya..

İnsan OlabilmekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin