bea miller - burning bridges
🔥Jongin için başlangıç kelimesi birçok anlam ifade ederdi. Bir tetikleyici, bir değiştirici, bir olayın eklem yeri ya da bir kemiğin kırılma noktası. Tek bir hatada ellerinin arasından kayıp gidebilecek onca şey ve ardında bırakılan onca vazgeçiş ile birlikte, insanın kendini sallanan bir köprü ortasına bulabileceği, ileri de olsa geri de olsa adım atacağı anda sallantıda hissedeceği, altında sert kayalıklar ve çağlayan ırmaklar olan geri dönüşsüz bir nokta. Başlangıç. Her insanın kendi başlangıcıyla birlikte anlamının değişebileceği bir kelimeydi ve bu Jongin'in özellikle kendi yolunu bulabilmesi için ihtiyacı olan şeydi.
Kendi başlangıcı güneş çehresini hilal şeklinde karaltılara bürünürken, Heliopolis'i yarımdan bütüne karanlık basmaya doğru ilerlediği anda başlamıştı. On iki tanrı heykelinin birleştirdiği meşalelerin üzerinde güneş asılı duruyordu, karşısındaki gencin saç tutamları birer birer sanki güneş batmaya yakın, ardında kalan son gün kırıntılarını toparlamaya çalışırken takılıp tökezlemiş ve kollarının arasındaki bütün gün kırıntıları saçlarının arasına düşerek alev almış gibi gün batımı tonlarında ışıldatmaya başlatmıştı.
Jongin bunun kendisi için olmasa bile bir başlangıç olduğunu düşündü. Belki güneş tutulmasının ya da karşısında duran solgun bedenin. Emin olamıyordu, ancak buna şahit olduğu her an bunun bir tetik noktası olduğuna, içinde bir noktaları sıkıştırdığına, kalp atışlarının ritmini değiştirdiğine ve bir şeylerin sonu olduğu hissinin vücudunun her bir zerresini ele geçirmesini durduramıyordu. Tedirgin olmadan köprünün üzerinde ilerlemeyi durduramıyordu. İleri doğru bir adım daha attı.
Diğerleri karşısında ne görüyordu önemsizdi, Jongin Shu'nun saçları tutuşurken, aynı anda ince samanların çıkrıktan geçerek altın sicimlere dönüştüğü gibi saç tellerinin de güneşin çehresinden geçerek ışıl ışıl parıldadığına yemin edebilirdi. Bu gerçek bir alev alma değildi, ancak gerçek olsa dahi parmaklarını yanan tutamların arasına daldırabilmek isterdi. Teninin alev alev yanmasına ve cildinin üzerinde ince, asla geçmeyecek yanık izleri bırakması pahasına hem de. Ancak fedakarlığı ancak vaatler gerçek olduğu zaman değerli olacağını biliyordu, Jongin'in fedakarlığına karşılık Shu'nun vaadi gece çökmeye yakın kızıl gezegenler gibi duran gün batımı saçlarıydı, diğer herkesin hayran bakan gözleriyle gördüğüydü, bir an sonra alevler sönecek, gözle görülen hiç var olmamış gibi ortadan kaybolacak diye hiç kimse demeyecekti ve hiç kimsenin başlangıcı da beklendiği gibi olmazdı zaten.
Fazla zaman geçmeden Ay Güneş'in önüne geçip ışıklarına tamamen set çekmeye bir adım daha yaklaştı, günler geceye karışıyordu ve Jongin gördüğü şeyin gerçek olup olmadığına inanmakta bir an zorluk çekerek diğer herkes gibi istemsizce nefesini tuttu. Gün batımından geceye, diye düşündü omurgasından yukarı doğru yavaş yavaş yükselen heyecan verici, engel olunamaz bir duyguyla. Gün batımından geceye. Bu gerçekten bir başlangıç mıydı yoksa içindeyken kimsenin fark edemediği sonsuz bir döngü müydü?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ancient | Sekai
Fanfiction"Sehun. Sen gündoğumu kadar güzelsin ve ben zifiri karanlık bir geceyim. Tanrı babam şahidim olsun ki, ölümsüz ruhumun her bir zerresini güneş teknesi üzerinde sana ulaşmak için kullanacağım."