0.0

6 0 0
                                    

Telefonuma gelen aramayı reddettikten sonra küçük taş parçalarını tekmelemeye devam ettim.

Az önce bir buçuk yıllık ilişkimi bitirmiştim ama içimde ne bir burukluk ne bir üzüntü vardı. Tüm sinirimi o anda o şerefsizin üstüne kaynar suyu dökerek atmıştım zaten.

Kıza ise hiç bir şey yapmadım. Çocukluk arkadaşıma verebileceğim en büyük ceza vicdanıydı. Onu vicdanıyla baş başa bırakarak evden çıkmıştım.

Telefonumun zil sesi kulaklarımı doldururken dayanamayıp telefonumu kapattım. Şuan ne onlardan biriyle ne de bir başkasıyla konuşmak istiyordum.

Sadece yalnız kalmak. 6 yaşından beri olduğu gibi şuan da yalnız kalmak istiyordum.

Adımlarımı evime yönlendirirken çevredeki insanları incelemeye başlamıştım. Son zamanlarda bunu sık sık yapmaya başladığımı farketmiş kendimi izlemiştim.

Asıl dikkatimi çeken çevredeki insanlar değildi. Dikkat verdiğim şey çocukları bir yere takılıp düşmesin ya da yemeklerini güzelce yesinler diye gözlerini onlardan ayırmayan anne babalarıydı.

Doğduğum zaman iki sene anne ve babamla yaşamış daha sonra çalışmak için onlar istanbula geldiğinde ben anneannem ve dedemle yasamaya başlamıştım. Aslında akıllarındaki plan okul yaşına geldiğimde beni yanlarına almaktı. Fakat gittikten bir süre sonra ikisi de evlerine yapılan kundak sonucu vefat etmişti. Ben 3 yaşında hem annesiz hem babasız kalmıştım.

Bu yüzden tüm hayatım Samsun'du.

Evimin olduğu mahalleye geldiğimde bahçemde oynayan köpeği gördüm. Yüzümdeki somurtuk ifâde yerini ufak bir tebessüme bırakırken golden cinsi köpeği sevmeye başladım.

"Sen ne kadar tatlı birşeysin öyle. Yolunu mu kaybettin yoksa?"

Ellerimle boynunda tasması var mı diye kontrol ettikten sonra bu köpeğin sahipsiz olduğunu anlamıştım. Çünkü oturduğum mahalle büyük bir siteye aitti ve hayvanların hepsinin tasması vardı. Büyük ihtimalle dışarıdan gelmis bir köpekti bu.

"Gel bakalım küçük dostum. Aç mısın? Ya da su ister misin?"

İki üç kere güçlü bir şekilde havlayınca aç olduğunu tahmin etmiştim. Dolaptaki kuru mamalardan biraz tabağa dökerek önüne koydum. Hemen yemeye başlarken biraz da su getirip yanına oturdum.

Yan bahçede ki Sevim teyzeyi görünce gülümseyerek el salladım. O da aynı şekilde karşılık verip içeri girmişti elindeki çamaşır sepetiyle.

Sevim teyze dedemin askerlik arkadaşının eşiydi. Dedem ve anneannem de vefat ettiğinde dedem beni Hakan amcaya emanet etmişti. Zaten evlerimiz yan yana olduğu için kendi evimde yalnız yaşamaya devam etmiş kahvaltı ve akşam yemeklerinde bir araya gelmiştik.

Sevim teyzenin ilk eşinden olma bir oğlu vardı ve bildiğim kadarıyla hep yurt dışında yaşamıştı. Annesinin başka bir adamla evlenmesini kabullenememişti ama Hakan amcayı da seviyordu. Sanırım en son on iki yasında karşılaşmıştık. İki yılda bir annesini ve kardeşini ziyaret etmeye geliyordu fakat benimle hiç denk gelmemişti. Şuan nasıl ve nerde cidden hiç bir fikrim yoktu.

Hakan amca ise askerliği bırakmamış astsubay olarak göreve devam etmişti. Benden iki yaş küçük kızlarıyla mutlu mesut bir hayatları vardı. Asya bazen evden kaçar bende kalırdı. Çok tatlı bir kız olsa da anlaşamadığımız da çok oluyordu. Ben ona göre biraz asi kalıyordum. Ve bu huyundan nefret ediyordu. Bunu çoğu kez yüzüme söylediğinden biliyordum.

"Asel, akşam bizdesin değil mi?"

İyi insan lafının üstüne diye düşünürken az önce kapattığım telefonumun ekranından tarihe baktım
Bugün Ekin'in doğum günüydü. Muhtemel akşam bir parti hazırlanmıştır bile.

"Hayır Asya. Akşam Ekin'in doğum gününü kutlayacağız. Belki yarın."

Asya dudaklarını büzerek içeri geri girerken saate bakıp hazırlanmak için odama geçtim.

Dolaptan mavi vücudu saran ince kumaş bir elbise çıkarıp altına krem rengi topuklu ayakkabılarımı aldım. Kıyafetime uygun takıları da kıyafetlerimin yanına bırakıp banyoya girdim.

Üzerimdeki elbiseyi ayna da son kez incelerken sırt dekoltemin derinliğiyle gülümsedim. Daha dört beş saat önce aldatıldığını öğrenen bir kız olarak çok çabuk atlatmıştım bu durumu.

El çantamın içine telefonumu koyarak garajdaki arabamın yanına gittim. Dedemin tüm mirasını bana bırakması ömrüm boyunca çalışmama gerek kalmadan yaşayabilmem için bana yeterdi. Fakat ben olabileceğim en üst kademeyi düşünüyordum.

Doktor olacaktım.

Tıp fakültesi birinci sınıf olsam da bölümümde dereceye sahiptim. Bu herkesin imrenerek baktığı bir durumdu. Ama doktor olmayı imrenilmek için istemiyordum. Hayatımdaki insanlara bir şey olduğunda öylece durup çaresizce beklememek için doktor oluyordum.

Arabamı çalıştırıp Selin'in attığı konuma doğru sürdüm. Selin, Ekin ve Doruk aynı sitede oturduğum ve anaokulundan beri arkadaş olduğum kişilerdi. Bir nevi ailemin bana hiç veremediği kardeşlerimdi.

Arabayı bir barın önünde durdurduğumda kapıda duran adamlardan biri gelip arabamı almıştı. Topuklu ayakkabılarımın yerde bıraktığı tok sesle kendimden emin bir şekilde yürürken locada kendi halinde oturan bizimkilerin dikkatini çekmiştim bile.

"Bu benim doğum günüm kardeşim burda en iyisinin ben olmam gerekiyodu."

Ekin hepsinden önce davranıp yanıma gelirken sarılmış biraz da söylenmişti. Ona göre bu güzel olduğumu ifade etme biçimiydi. Onun dilinden asla sevgisini belirten şeyler duymamış olsak da hepimiz bizi ne kadar sevdiğini gönülden biliyorduk.

"Sanki sen çirkinsin. Ayrıca canım."

Ekin'den ayrılıp yanından giderken saçlarımı savurarak cümlemi tamamladım.

"Ben mükemmel olmak için doğmuşum."

"Ona ne şüphe fındık."

Doruk gülümseyerek yanında yer açtığında her zamanki gibi gidip yamacına oturdum. Ekin ise koltuğun bir ucuna oturup içkisini içmeye devam etmişti.

Biraz sonra Selin de bize katıldığında benimkine benzer giydiği bordo elbisesiyle beğenimi gözlerimle ifade etmiş yanıma oturduğunda ise hemen elbiseyi nerden aldığını sormuştum.

"Uyuzluk değil mi söylemiyorum işte."

Gözlerimi devirerek bardağımda bitmek üzere olan içkimi yudumladım. Gözlerim ileride dans eden kızları bulduğunda Selin'i de kolundan tutup pesimden oynayanların arasına sürüklemiştim.

Biz çılgınlar gibi -biraz da sarhoşluğun etkisiyle- dans ederken dj birşeyler söyledikten sonra şarkıyı değiştirip daha slow bir şarkı çalmıştı.

"Herkes eşini alsın."

Diyerek ellerini belime sarıp beni kendine çeken Doruk'tan başkası değildi. Ekin de hemen Selin'in yanına gittiğinde gülümseyerek yavaş şarkıya uyum sağlamaya çalıştık.

"Eş değişikliği."

Dj'in sesini duyduğumda bazıları mırıldanırken belimden çekilen ellerin yenisinin Ekin olduğunu biliyordum.

Gözlerimi açarak kafamı kaldırdığımda sanki kabustan uyanmış gibi kendime gelmiştim. Belimde beni sıkıca saran ellerin sahibi Ekin değildi.

Kahverengi saçlarının devamını getirmesi gerektiğini gözleri yemyeşildi. Yüzündeki çarpık gülümsemeyle yüzüme bakmaya devam ederken yakınlığımızdan rahatsız olup geri çekildim. Arkamı dönüp gidecekken elimi tutup yüzümü kendine çevirmişti.

"Hala çok güzelsin."

YıldızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin