Taehyung, gözlerinden süzülen incileri elinin tersiyle silip, sinirle ayağa kalktı. Elindeki telefonu nereye fırlattığını umursamadan, kapıya yöneldi. Pijamalarıyla, yeni yeni uyanmaya başlayan sokakta, hızla yürümeye başladı.Evinin kapısını kapatmamıştı bile.
Kesinlikle endişeli olmadığını düşünüyor olsa da, Jungkook'a zarar gelmesinden fazlasıyla korkuyordu. Üşüyen ellerini pijamasının cebine sokup, adımlarını hızlandırdı. Kalbi depara kalkmış gibiydi, adımlarından çok daha hızlı hareket ediyordu.
"Görürsün, geçeceğim seni!" dedi Taehyung, koşmaya başladı. Kalbiyle hız yarışına girmek, özellikle şu durumda, oldukça saçmaydı. Farkındaydı, umursamadı. Çünkü içinde bulunduğu durum daha saçmaydı.
Taehyung orada değildi, Jungkook ısrarla orada olduğunu, kendisini izlediğini, papatya gibi koktuğunu söylüyordu.
Taehyung'u şaşırtan buydu, saçlarının kokusunu alması, hem de orada hiç bulunmamasına rağmen. Gittiğinde ise kimse yoktu, ama kokusunun orada olduğunu söylüyordu Jungkook.
Taehyung, koca binaların arasında oldukça sevimli görünen, bahçeli, tek katlı binaya yaklaştı. Bahçe kapısının önünü iyice kontrol ettikten sonra bahçeye girdi.
Evin kapısı sonuna kadar açıktı ve kapının önünde yatan, titreyen bir beden vardı. Elleriyle kendi boğazını sıkıyor, acıyla inliyordu. Taehyung korkak adımlarla yaklaştı ona, gördüğü tanıdık yüz sesli bir şekilde yutkunmasına neden oldu.
"Jung-...kook?"
Ani bir hareketle üzerine atlayıp, boynuna sardığı sıkı ellerini gevşetmeye çalıştı. Bu herifin böylesine güçlü olması, her zaman işe yaramıyordu.
Çırpınmayı bırakıp elleri gevşediğinde, titrek bir nefes verdi dışarı.
"Tae-taehyung..."
Taehyung başının arkasından kavrayıp, yerde uzanan bedeni doğrulttu. Başı, Taehyung'un boynuna düştüğünde derin bir nefes aldı Jungkook. Son kez dışarı verdiği nefesin içine birkaç kelime gizlemişti.
"Çok, güzel, kokuyorsun..."
Taehyung konuşamadı. Boğazına düğümlenen kelimeler nefes almasını zorlaştırırken, onun son nefesini vücudunda hissetmişti. Bütün bedeni titremişti o anda, nefesi kesilmişti.
Elini saçlarına götürüp okşadı nazikçe. Başını olduğu yere bastırdı. Burnunu saçlarına sürttüğünde bir hıçkırık firar etmişti titreyen dudaklarının arasından
"Nefes al." dedi fısıldayarak. "Lanet olsun, nefes al..."
Duymadı Jungkook. Duyamazdı. Taehyung'a göstermek istediğini asla gösteremedi, Taehyung göremedi.
Onun kendisi için atan kalbini, özleminden zihninde yarattığı karakterin kendisi olduğunu, ona zarar verdiğini, duygularını, hissettiklerini, hiçbir zaman gösteremedi.
Taehyung göremedi. Taehyung, Jungkook'u bile görmedi. Onun aklındaki kendi yansımasını göremedi. Kalbindeki saf sevgiyi göremedi. Ona zarar verdiğini göremedi.
Kollarının arasındaki beden ile görmüştü her şeyi. "Gör beni" diye haykıran sesini duymuştu, oysaki Jungkook, artık nefes bile almıyordu.
"Özür dilerim, Jumhkopk." dediğinde acı bir tebessüm sunmuştu ona. "Göremedim b-ben..."
Ona yıllar sonra ilk defa, sımsıkı sarıldı. Ağlayarak, saçlarına öpücükler bırakarak, kokusunu ciğerlerine doldurarak, sımsıkı sarıldı.
Yıllardır bu anı bekleyen Jungkook, kendisine sımsıkı sarılan bedene sarılamadı.
•
•
•
•
•
•
•