Sherlock'un gözleri her zaman kızarıktır. O geceleri pek uyumaz, uyuduğundaysa uzun bir süre uyurdu. John bunu ezberlemişti. Bu yüzden şuan farkında olduğu durum onu biraz daha geriyordu. Bugün Sherlock'un gözleri her zamankinden daha da kırmızıydı. John karşısında oturmuş çiçeklerle oyalanan Sherlock'a gülümseyip, kıravatını düzeltti.
"İzninle, bir konuşma yapmam gerek. Çıkabilir miyim?"
Sherlock ağzını açmadan bakışlarıyla onayladı onu. John masadaki telefonunu kaptığı gibi damat odasından çıktı. Telefonda tuşları basıp telefonun açılmasını bekledi.
"Alo, bayan Hudson? Umarım evdesinizdir. Sizinle görüşmem gerek."
"Ah John, tabiki. Daha çıkmadım gelebilirsin."
John hemen telefonu kapatıp ondan soru soran insanları geçiştirerek düğün salonundan çıktı ve karşısında duran taksilerden birine atladı.
"221B Baker sokağı, lütfen." Taksici kafa sallayıp aceleyle arabayı çalıştırdı. John o sırada telefonunu kontrol ediyordu. Onu böyle panikleten evlilik mi yoksa kırmızı gözler miydi bilmiyordu. Taksici Londra sokaklarını hızla geçerken, John içinde daha çabuk varmak için dua ediyordu. Sonunda taksici frene basıp nazikçe 221B yazılı kapının önünde durdu. Taksiciye gereğinden fazla parayı verip adeti olmadan para üstünü almayı unutarak hemen indi ve tam karşısındaki eski dairesinin kapısını çaldı. Hiç geçmeden bayan Hudson kapıyı açıvermişti. John hızla içeri girdi.
"Joohn, peki neden alel acele geldin? Düğününde olmalısın. Ben de ona hazırlanıyordum.."
"Bayan Hudson, saygısızlık yapıp sözünü kesmek istemem ama küçük bir sorum olacaktı."
Bayan Hudson meraklı bakışlarını telaşlı damat adayına dikti.
"Buyur, evladım?"
"Sherlock nasıl uyuyor?"
"Dün hiç uyumadı. Günlerdir neredeyse hiç uyumuyor, doktor. İşsizlikten mi.. yoksa.." bayan Hudson endişeyle John'u süzdü. "Sen gerçekten de evlenmek istiyor musun? Sherlock'tan sonra?"
John şaşkınca kadına baktı. Kadının elleri yaşlılıktan titriyordu.
"Bayan Hudson, Sherlock'la benim aramda asla birşey olmadı. Ben Mary'yi seviyorum."
"Oh yapma John. Diğer sevgililerini de sevdiğin gibi mi? Bilemiyorum.. John, o hiç uyumuyor. Dün gece odasından çıkarken gözlerini gördüm ve tanrım.."
John duvara yaslanıp dişlerini sıktı.
"Seni kaybedemez. Sadece sana sahip." Yaşlı kadın onun omzuna dokundu. "Düğününe git."
John bayan Hudson'a sarıldı ve eve kaçamak bir bakış attı.
Evden çıktığında ne hissettiğini bilmiyor gibiydi. Evin önünden geçen taksilerden birine bindi ve düğün yerinin adresini verdi. Yine aynı Londra sokaklarını geçerken aklına yıllardır her hafta değişen sevgilileri geldi.
"Bayım? Bayım vardık. İnmek istemiyor musunuz?"
John daldığının farkına vardıktan sonra ödemeyi yapıp taksiden indi.
"John! Nerelerdesin?"
"Özür dilerim.." John karşısındakinin kim olduğunu farketmeden onu itip hızla damat odasına doğru yol aldı. "Acilen Sherlock'u görmem gerek."
"Düğün günümüzde de mi? Yine mi Sherlock?"
John arkasından gelen sese aldırış etmeden damat odasına daldı. Sherlock aynı yerinde oturmuş, John'un takımıyla aynı olan sağdıç takımını giymişti. Saçları düzenli değildi, dağılmıştı. John içeri girince gülümsedi.
"Bu günü atlatalım uyuyacağım söz."
John onun her zamanki bilgeliğine hayran kalmıştı.
"Nereden anladın?"
"Gözlerime bakıyordun. İçine değil, kenarlarına. Farkedilmezdi fakat sen farkettin çünkü tanıyorsun beni. Bu kırmızılıktan endişe ettin, beni tanıyan ikinci kişiye gitmeliydin. Neden uyumadığımı anlamak için. Aceleyle odadan çıktın. Bu herhangi bir düğün düzenlemesi telaşı olamazdı çünkü düğünle hiç ilgilenmiyorsun, düğünle tek ilgilenen Mary. Bu yüzden telaşın benim gözlerimdi. Önceliğin de oydu. Düğüne 1 saat kalmasını göz ardı ederek hemen Baker sokağına gittin. Öğrendin ve geldin. Şimdiyse düğününe sadece 10 dakika var John Watson."
John, Sherlock konuşurken asla sesinde kırılma olmayacağını biliyordu fakat şimdi o bu şeyleri sayarken dikkatinde sadece onun sesindeki kırılmalar vardı. John dudaklarını ıslatıp Sherlock'un karşısına oturdu. O sırada kapı tıklandı ve Mary beyaz gelinlikle içeri daldı.
"Düğün başlıyor ve AMAN TANRIM JOHN SEN HAZIR DEĞİLSİN!"
"Bana sadece yarım saat ver, Mary. Sadece yarım." John gözlerini Sherlock'tan ayırmadan konuştu. Mary kapıyı sertçe kapatıp çıkmıştı.
"Neden asla bir erkek arkadaşın olmadı Sherlock?"
"Hayatımda biri vardı, John."
"Ah hayır, 'o kadın'dan bahsetmiyorum, Sherlock. O isteyeceğin türden birisi değildi. Seni tanıyorum, herkesten daha iyi tanıyorum, Sherlock Holmes. Seni keşfettim-"
"O kadın değildi, John. 'O adam'dı. Bir erkek arkadaşım vardı benim. Benden zeki değildi. Duygusal zekiliğe sahip bir erkek arkadaştı. Bu yüzden bir çok cinayeti çözmemde o yardımcı oldu. Arada bana kızdığını düşünürdüm, çünkü bana kızınca hemen sevgili değişirdi. Ama biz iyiydik. Ya da ben öyle sanmıştım. Duygusal açıdan zayıf kişiliğim var. Sevgili olduğumuzu sanırdım hep. O inkar etse bile, onun da beni erkek arkadaşı olarak gördüğünü düşünürdüm.
Sonra birgün biri çıkıverdi. Aldırış etmedim. Çünkü olamaz sandım. Yine bana kızdığını düşündüm adamın. Sonra taşındı. Az görüşmeye başladık. Artık daha az vakit geçiriyorduk. Çocukları için vakit geçiren acınacaklı aileler gibi. Mycroft'un tehtitleri olur, onu bana geri getirir diye düşündüm ama olmadı. Çünkü duygusal yönden zayıf biriyim.
Şimdi o evleniyor ve ben onun sağdıçıyım. Sırf duygusal yönden zayıf olduğum için insanları nasıl sevebileceğimi bilmiyorum." Sherlock gözyaşlarına hakim olamayan John'a baktı.
"Sen 'O adam'sın John Harish Watson."
Kapı tekrar tıklanmıştı. Mary içeri girip ayakta duran ve ellerini arkasında birleştirip durmuş ve kanepede gözyaşlarına boğulmuş iki adama baktı.
"John..? Başlamamız gerek." Mary kapıdan çıkan Sherlock'un arkasından baktı. "Onun sorunu ne?"
John kapıya yöneldi. "Bir birimize söylemeli olduğumuz bir kaç kelime daha var, Mary. Düğünü kendin idare et. Ben gelemeyeceğim." Sherlock'un izini kaybetmemek için hızla çıktı ve uzun beyaz koridorları savrulup Sherlock'tan öğrendiği hızla merdivenlerden indi. Düğün salonunda herkes vardı. John mikrofonlardan birini alıp "Sherlock Holmes'u gören oldu mu?" diye seslendi. Kapıda durmuş kıvırcık adamı görünce sırıttı. Tekrar mikrofona "Bayan Hudson, mesajınızı aldım. Artık o iş bende" dedi ve mikrofonu kenara bırakıp hızla misafirlerin arasından geçip kapıya yöneldi.Şimdi kapıda iki adam dikilmiş Londra yağmurunu izliyordu. John kapıda bekleyen taksiye baktı.
"Yemek?"
"Açlıktan ölüyorum."
Sherlock önden giderek taksiye bindi ve arkasından ufak tefek adam olan John'da binince Sherlock "221B Baker sokağı" dedi.
"Seni bedava yemek yiyebileceğimiz bir yere götürüyorum, Watson."
John sırıttı. Telefonunun çalmasına, çalıp durmasına, mesaj gelmesine aldırış etmiyordu. Kurallara ve kendi kurallarına itaat etmek istemiyordu. Tek istediği, sır gibi sakladığı hayranlığını dışa vurmak, söylemek istediği ama söyleyemediği tüm cümleleri ona güzel şekilde armağan etmekti.
Sherlock pencereden dışarıyı izlemeye çalışıyor, fikirlerini dağıtan bir fikri aklından atmak istiyordu. Fakat virüs gibi beynini saran bu fikri gerçekleştirmeliydi. Bu yüzden sürekli terleyen elini kurulayıp aniden John'un elini tuttu. Garip bakışlarla ona baktı. John ilk olarak şaşırmıştı fakat endişe dolu bu çocuksu adamı rahatlatmak için onun elini sıktı ve parmaklarını parmaklarına kenetledi.
John sıcak bir gülümseme sergileyince Sherlock'ta gülümsedi.
"Bayım 221B Baker sokağına gelmiş bulunmaktayız." Sherlock parayı uzatıp John'un elini çekiştirerek arabadan inmeye çalıştı.
"Hayır, Sher- Hayı- Öyle olmaz. Ellerimizi bırakmamız gerek." John ısrarla elini bırakmayan Sherlock'a baktı. Sherlock hemen elini ondan ayırıp arabadan rahatlıkla indi.
İkisi birlikte ilk oturdukları kafeye ilerlediler ve içeri girince oturdukları yere oturdular."Düğününü mahvettim."
Sherlock portakal suyu sifariş etmiş, John'sa bir tabak risotto istemişti.
"Hayır aksine bazı göremediğim şeyleri görmemde yardım ettin."
"Her zamanki gibi."
"Sherlock."
"İsmimi kullanma aptal gibi hissediyorum."
"Çünkü öylesin."
İkisi de güldü. John dikkatlice karşısındaki endişeli adama baktı.
"Bir erkek arkadaşın var mı? Ki.. bu normal."
"Biliyorum, normal."
"Yani varmı?"
"Üzgünüm, John. Ben işimle evliyim."
John tabağını bitirip öne doğru geldi.
"Eşcinsel olduğunu biliyordum."
"Asla aşık olmadım. Ne olduğumu bile bilmiyordum."
"Sherlock-"
"Fakat sen çıkageldin. Hastaneye-"
"Sherlock, bak-"
"Beni yalnızlıktan kurtardın, bana arkadaş oldun. Belkide daha fazlası-"
"SHERLOCK! Biliyorum. İşimle evliyim demiş olmasaydın, sana olan hayranlığımı içime gömmezdim ve çılgın birşeyler olurdu. En doğru hareketi yaptın. Sana her zaman hayran oldum. Bu hayranlık gitgide büyüdü. Fakat sakladım. Çünkü sen işine bağlıydın. Seni bundan ayıramazdım ama tanrıya şükür şimdi.. Şimdi bir birimize itiraf edebiliriz-"
İçeri gelinlikle birinin girmesi John'un lafını bölmüştü. İçeri giren Mary'di.
"John Watson! Burada neler oluyor? Hemen açıkla."
"Mary! Tam da evlilik teklifi ediyordum. Herşeyi bozdun!" Sherlock ve Mary şaşkınlıkla John'a baktılar.
"Bugün.. biz evleniyoruz John Watson!"
"Ah üzgünüm, Mary, çok üzgünüm. Ben karşımda oturan şu adamı herkesten daha çok umursuyorum." Mary kızgınlıkla ve ağlayarak restorandan çıktı.
John önündeki adama döndü.
"Bu nasıl söylenir bilmiyorum, duygusal açısını da bilmiyorum ama John Watson başıma gelmiş en güzel şeysin."
"Seni seviyorum Holmes."
***
John telaş içindeydi, Sherlock o kadar sakin ve rahat görünüyordu ki, umrunda bile değildi.
"Sherloock, saçının hali ne böyle? Ah bay Andre, herşey hazır mı?" John kapıdan içeri bakan bay Andre'ye endişeyle baktı.
"Herşey hazır, bay Watson. Herkes sizi bekliyor" dedi ve kapıyı kapatıp çıktı.
Sherlock karşısında durmuş küçük adama baktı. John, Sherlock'un saçını düzeltmeye çalışıyordu.
"Ben böyle seviyorum ama.."
"Ben de böyle seviyorum fakat evleniyoruz, Sherlock. İnsanların önüne böyle çıkamazsın." John işini bitirince bukleleri düzgün şekilde dağılmış adama baktı. Yaklaşıp öpmek isterken Sherlock geriledi.
"A-a, nikahtan önce olmaz." Sırıtarak onun elinden tutup odadan çıktı.
Salona girince herkes tarafından alkışlandılar.
John mikrofonu alıp "Hayır, şuan bir kaçma planı kurmuyorum" diyince salon kahkahaya boğuldu.
"Sadece bir kaç kelime söylemek istiyordum. İki yıl önce.. neredeyse evleniyordum. Evet, duydum Mary, evlenmişsin. Tebrik ederim. Umarım mutlusundur.
Her neyse.. İki yıl önce evlenseydim eğer, kendime sakladığım hissledi asla açığa vuramayacaktım ve bana en önemli olan birini kaybedecektim. Şimdi o adamın yanında durmuş, yıllar önce bir kadının bana "ondan uzak dur" demesine iyiki aldırış etmemişim. Sherlock Holmes, seni tüm kalbimle sevdiğime inanmanı istiyorum."
Sherlock onun kulağına eğilip "ne zaman yatacağız" diye fısıldadı.
John "Bu bana yeter" dedi ve mikrofonu kenara bıraktı.
Şimdi sorular sorulmuş, yeminler edilmişti. John ve Sherlock tekrar ayağa kalktılar. Sonra müthiş boy farkına aldırış etmeden John dudaklarını Sherlock'un dudaklarıyla birleştirdi.
- THE END -
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Man. (JohnLock) one-shot
Fanfiction"Sen, o adamsın." Sherlock nazikçe gülümserken ikiliye baktı. Bunu sadece John anlamıştı.