Ben: sensin değil mi? Biliyor musun?! Senden artık korkmuyorum.
O: Ha öyle mi? O zaman çık karşıma sonra biliriz korkup korkmadığını.
Biraz tedirgin olsamda kabul etdim.Yarın o iğrenç yiğenimin yanına gidicektim. Bu gün kafa dağıtmak için kızlarla dışarı çıkmaya karar verdik.
BTS çetesinin olduğu kasabada dolanıyorduk. Aniden Tae Echanın elini tutdu. Echa çok şaşırmıştı. Tae elindeki kolyeyi Echa'ya uzatıp "Bu senin olmalı." dedi sorar bakışlarla.
Echa: Evet! O benim için çok değerli? Onu nereden buldun?
Tae: Dün sen gittikten sonra yerde buldum. Açıkçası bu kolye bana karanlığı hatırlatdı.
Echa: Evet beni de öğle düşündürüyor.
Tae'nin Echa'yla aynı fikirde olması hem beni hem de Echa'yı fazlasıyla şaşırtmıştı. Kalbinin atışların buradan bile duyabiliyordum.
Echa: Tekrardan çok teşekkür ederim.
Tae: Ne demek.
Kızlarla biraz daha dışarıda oyalandıktan sonra eve kalkmaya karar verdik. Kızlar benden önce asansöre binip yukarı kalktığında ben hala çantamdan evin anahtarını arıyordum. Bulduğumda ilerleyip asansöre binecekken Jungkook'un da asansörde olduğunu görünce heyecan hissi içimi kaplamıştı.
Jungkook: Neden bu kadar tedirginsin?
Ben: Şey... Bir nedeni yok.
Jungkook: Pekala.
Asansör olduğum kata gelince hareketlenip asansörden indim. Jungkookun aklında bi şey vardı ama soramadım. İçimden 'boşver' deyip eve girdim.
Ah şimdi birde anemin mız-mızı tutucaktı olamaz.
Annem: Kızım senin yaşıtların ne yapıyor sense sadece kasabaları gezmeyi biliyorsun. Hem bu saatte eve mi gelinir?
Ben: Tamam anne bi daha olmaz söz deyip odama geçdim. Tedirgin olduğumdan uyuyamıyordum bi türlü. Saat 6'tıydı. Ama ben hala uyumamıştım. Nihayet kendimi bi şekilde uykuya verip uyudum. Sabah kalkınca günlük rutinleri tekrarlayıp üstümü giyindim. İğrenç yiğenimle görüşme vakti gelmişti.
Evdeki her kes uyuyordu. Çantamı toparlayıp evden çıktım. Heyecandan koşuyodum. Sonunda o korkunç yere vardığımda içeri girmeden önce arkamı, sağımı ve solumu kontrol etdim. Hemen solumda Jungkook'u gördüğümde çok korkmuştum. Onun burada ne işi vardı?
Ben: Senin burada ne işin var? Ah Jungkook beni neden takip ediyorsun? Yoksa yine mi tesadüf?!
Jungkook: bak Jessica burada olman doğru değil. Senin için çok korktum o yüzden geldim. Dün gece aklın karışıkdı ve tedirgindin.
Ben: "Benim nerede olduğum seni hiç ilgilendirm-"
Tam cümlemi bitiriyodum ki kafama düşen cam şişe keskin bi ağrı yaratarak bayılmamı sağladı. O sırada Jungkook hızlıca hareket edip beni o hayran kaldığım kaslı kollarıyla yakalamıştı.
Jungkook: Sana burada güvende olmadığını söylemiştim lanet olsun!
Gözlerimi muthiş bi baş ağrısıyla açtığımda Jungkook tedirgince "Tanrım şükürler olsun. İyi misin? Hadi Jessica gidelim buradan" diyerek beni kaldırmaya çalıştı.
Ben: H-hayır olmaz gidemeyiz.
Jungkook: O zaman bende seninle geliyorum.
Ben: Hayır gelmek zorunda değilsin!
Jungkook: Saçmalama! Bu halde seni asla yalnız bırakmam!
Ben: Ah! Lanet olsun! Pekala gel.
Beni oldukça korkutan o lanet olası yere girdiğimizde Jungkook'a mecbur olduğumdan dolayı olan biten herşeyi anlatmıştım. Sanki biliyormuş gibi şaşırmış bi ifade yoktu yüzünde. Garip.
İçeri girdiğimizde bi süre etrafı inceledik. Jungkook aniden "Anna! Her neredeysen hemen çık ortaya!" diye bağırınca şaşkınlıktan kocaman olmuş gözlerimi korkuyla Jungkook'a çevirdim. Olamaz Jungkook onu tanıyordu. İyide oysa adını bile söylememiştim.
Ben: Onu nereden tanıyorsun?
Jungkook: Şimdi zamanı değil sonra anlatırım. Biz onu arıyorduk.
Yukarıdan gelen gürültü sesleriyle ikimizde hızlıca oraya bakmıştık.
Anna: "Oh ne güzel! İki salak birlikte gelmiş!" deyip kahkaha atmaya başladı. O sırada Jungkook'la ben yukarı kalkmış, sesin geldiği yönü takip ediyorduk. O sinir bozucu ses bu sefer alt kattan gelince Jungkook sesli bi küfür savurup benimle birlikte alt kata indi.
Anna: Aa ne o öyle? Yoksa beni bulamıyor musunuz? Çok yazık!
Onun o korkunç yüzüyle karşılaşınca Jungkook kolumdan tutup beni hemen arkasına çekti.
Ben: Anna bizden ne istiyorsun?
Anna: Çok basit! Kanını!
Bunu duyunca ayaklarım ve elerim titremeye başlamıştı. Jungkook ani bi hareketle Anna'nın üzerine atlayıp onu kolundan ısırdı. Kanı yüzüme sıçramıştı. Ah bu çok iğrençti. Fakat Anna hala yaşıyordu. Nedeni bir vampir olmasındandı tabii.
Jungkook bu sefer cebinden çıkardığı ucu sivri olan bi tahta parçasıyla Anna'nın boğazını kesti. Gördüklerim beni şoka uğramış hareket edemememi sağlıyordu. Tanrım ben ne görmüştüm az önce!! E-eğer Jungkook Anna'yı ısırdıysa o z-zaman o da bi vampirdi.
Sonlara doğru algıladığım korkunç gerçekler beni şoktan kurtarıp kendime getirmeyi başarmıştı azda olsa. Hızlıca hareketlenip hiç düşünmeden oradan kaçacakdım ki Jungkook benden önce davranıp ellerimi tutdu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OF LİFE GAME
FantasyBeni bu başıma açtığım beladan ancak o kurtara bilirdi. Jeon Jungkook. Sivri dişleri, kahverengi gözlerine eşlik eden, kırmızı dudakları içinizde tamamile şehvet adlandırılan o mükemmel duyguyu uyandıran garip insan... Ya da vampir mi demeliyim?!