Boooook gibi olan düz yazımla karşı karşıyasınıızz
İyi okumalar😖💜
∮
"Hoseok hyung! Siktir git artık evimden!"
Kaldığım orta halli evimin küçük koltuğunda, sıkış tepiş oturduğum Hoseok hyung ile tartışırken moralim hiç de iyi değildi.
Klasik bir cuma akşamıydı, bize gelmiş ve film izleyeceğiz diye tutturmuştu fakat, bunun o klasik cuma akşamlarından olmaması gerekiyordu. Çünkü o gelecekti işte. Kim Taehyung yarın sabah evime gelecek ve benimle yüz yüze olacaktı. Düşüncesi bile kalbimin hızlanması için yeterliydi.
"Ama film... izleyecektik..." mızmızlanarak küçük koltukta hareketlendiği sırada, kulağıma cama yapışan yağmur damlalarının sesi dolmuştu. "Hem bak, yağmur yağıyor." dedi onaylar biçimde. Kafasını arkaya yatırıp seslerin geldiği yöne bakmaya başlamıştı.
"Beni bu havada evden kovmayacaksın değil mi kızılötesi tavşanım?"
Sıkıntıyla ofladım. Şuan Hoseok hyungun masum bakışları ve tatlı sesiyle gafil avlanmak üzereydim ama bugün olmazdı. Dediğim gibi, Taehyung gelecekti ve ben, günler öncesinden boyadığım saçlarımla ve aldığım binbir türlü bakım malzemesiyle ona güzel gözükmek için çok çaba harcamıştım. Hoseok hyungu görüp de işlerin bozulması isteyeceğim en son şey olurdu.
O yüzden hiç tereddüt etmeden "Kovacağım." Dedim. "Islanırsan ıslan, banane."
"Sen var ya..." küçük koltuktan yavaşça kalkıp salonun bir köşesine attığı bel çantasını alırken gözlerini sinsice kısmıştı. "Beni çok özleyeceksin-iki şekilde, evet, iki şekilde de beni çok özleyeceksin ama ben seni bir daha asla si-sikme-yece-sikmeyec-..."
"Tanrım, beni asla reddedemiyorsun değil mi?" Gülerek kalkıp yanına gittiğimde bana sinir olmuş bir şekilde bakması içimdeki kahkaha atma isteğini körüklemişti.
"Kes." Dedi sahte ciddiyetle. Çantasını beline takıp dış kapıya yönelmişti. "Küstüm ben sana. Gidiyorum."
"Git hadi." Ondan önce kapıya varıp sonuna kadar açtım. Gecenin karanlığına karışan yağmur etrafa güzel bir toprak kokusu yayarken, Hoseok hyungun ayakkabılarını giymesini bekliyordum.
"Şaka yapıyorum Kook..." eğildiği yerden kalkıp kapıdan dışarı çıktı ve elini nazikçe omzuma koydu. "Umarım, yarın sabah kalp krizinden ölmezsin." dedi güneşi kıskandıracak bir biçimde gülümseyerek. "Günün güzel geçsin aşkım."
"Teşekkür ederim Hoseokie." Yapabildiğim kadar gülümsemeye çalıştım ben de. Kendini yağmurdan saklamaya çalışır bir biçimde yürümeye başladığında ise "Ama bu günün telafisini yapacaksın." mırıltılarına karşılık vermeden kapıyı arkasından kapamıştım.
Ve kapatır kapatmaz, düşünceler beynime hücum etmeye başlamıştı.
Yalnız başıma yaşadığım bu evde, daha fazla sıkılmayayım ve tabi ki biraz da para kazanayım diye açtığım likey hesabındaki davranışlarımla şimdiki halimi kıyaslamaya çalıştım. O zamanlar Hoseok hyunga özendiğim ve biraz da serbest olduğum zamanlardı, istediğimle konuşup, takipçilerimin bana sulu yorumlar atmasını keyifle izlerdim. Fakat şimdi, hala inanamadığım şeyler hayatımın merkezi haline gelmişti ve ben sadece, Hoseok hyungun da dediği gibi kalp krizi geçirmemeye çalışıyordum.
Bu komikti. Hayatımın merkezi haline gelen kişi için süslenirken o kişinin başkası için buraya gelmesi, gerçekten komiğime gidiyordu. Fakat bu ne kadar komik olursa olsun, asla gülememiştim. Düşüncelerim eski ben ve şimdiki ben arasında günlerce mekik dokumuş, bir karar almaya çalışmış fakat her zaman en başa dönmüştüm işte. Aklım Taehyung'daydı. Ne kadar düşünürsem düşüneyim, ondan vazgeçemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
likey ζ taekook
Fanfiction"Artık savaşmayı bırakıp sevişme kısmına geçebilir miyiz?" ↬texting (yb gelmeyecek)